Uygun olmayan dil değil, kafadır

Cihan DENİZ yazdı —

  • Türkiye’de bir pedagoji sorunu vardır ama bu halkların meşru talepleri değil; demokrasiyi ve özgürlükleri özümseyememiş yapı ve bu yapıyı savunan siyasetçilerdir. 

Yeni kurulan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, katıldığı bir televizyon programında Kürtçe anadilde eğitim talebiyle ilgili olarak “Pedagojiye uygunsa bilin ki üniter devlete de uygundur. Ama pedagojiye uygun değil bu” diye buyurmuş.

Kürtçe anadilde eğitim talebine karşı “Kürtçe eğitim dili değildir” gibi kaba ırkçı bir yaklaşım yerine Muharrem İnce, bu sefer daha ince ama son noktada çok da farklı olmayan bir yaklaşım tercih etmektedir. M. İnce zerre kadar fikrinin olmadığı belli olan pedagojinin ardına sığınarak Kürt halkının talepleri karşısındaki tekçi ve ırkçı tavrını gizlemeye çalışmaktadır. Bu zat, Kürtleri, Kürt gençlerini o kadar çok düşünmektedir ki, onların geleceğini o kadar kendine dert edinmiştir ki, onlara ve onların taleplerine rağmen anadilde eğitime karşıdır. Ama bir halkın talepleri karşısında, eğer iddia ettiğiniz gibi demokrat ve özgürlükçüyseniz, yapmanı gereken bu taleplere kulak verip bunlara uygun çözümler üretmektir; yalan yanlış bahanelerin arkasına sığınıp bu talepleri görmezden gelmek, üstenci bir bakışla onlara rağmen onlar için konuşmak değildir.

Aslında tam da Kürtlerin kendi ana dilleri için her tür baskı ve engellemeye rağmen sokağa inmeye başladığı bir süreçte, sözde bir muhalefet partisi liderinin bu yaklaşımı aslında bir türlü Türkiyelileşmeyi başaramayan “Türk” siyasetinin bir özetidir.

Bir kez daha görülmektedir ki, bu coğrafyada iktidar kadar muhalefet olmanın da, demokrasi arzusunun da, demokratlığın da değişmeyen, değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek sınırları vardır. Bu sınırların en başında ise Kürtlerin kolektif hakları yani bir halk olarak anayasal tanınma ve statü sorunu gelmektedir.

Kürt Sorunu, Ermeni Soykırımı ve benzeri konular söz konusu olduğunda, bu sınırlar ötesinde “iktidar”, “muhalefet”; “sağ”, “sol”; “laik”, “dinci”; “ilerici”, “gerici” yoktur; bunların ötesinde tüm inkârcılığıyla, tüm ırkçılığıyla yani tüm çıplaklığıyla saf “Türk” siyaseti vardır. Ve tam da bu coğrafyada yaşanmış ve yaşanmakta olan tüm sorunların kaynağı ve dolayısıyla da çözümü bu sınırların ötesine geçmeyi zorunlu kıldığından aslında bu coğrafyada gerçek anlamda muhalefet yoktur. Türkiye’de siyaset yapma iddiasına olanların ister muhalefette olsunlar isterse de iktidarda olsunlar aslında yoktur birbirlerinden farkı.

Diğer bir ifadele ile Türkiye’de siyaset, son kertede, iktidardaki partinin yerini seçimle yeni bir partinin alması ama kurulu düzenin ezenlerin çıkarına olacak düzenlemeler dışında olduğu gibi devam etmesi dışında bir anlam taşımadığından, iktidardaki özenenin yerini almanın ötesine gerçekten sorunlara çözüm üretebilecek bir muhalefetten bahsetmek neredeyse imkansızıdır. Bu anlamıyla bir muhalefet olmadığı için de tüm sorunlar çözümsüz kalmaya, daha da ağırlaşarak varlıklarını sürdürmeye mahkumdur.

Özcesi Muharrem İnce tam Türkiye siyasetinin en temel sorunu olan belirtilen bu sınır nedeniyle kafası demokrasiye ve özgürlüğe uygun olmadığı için halkların, kadınların, gençlerin, emekçilerim ve tüm ezilen kesimlerin sorunlarına gerçekten demokratik ve özgürleştirici çözümler üretmesi, yeni bir Türkiye tahayyül etmesi imkansız olan bu “muhalefet sorunu”nun en son kanıtıdır.

Aslında en fazla da Türkiye’deki halklar bu “muhalefet sorunu” gerçeğinim bilincindedir. Türkiye siyasi tarihinin de gösterdiği gibi, bu sınırların ötesine geçebileceğine inandığı partileri desteklemiş; tersine bu sınırları savunan partilere ise yaşadığı ülkenin içindeki kriz ne kadar derin olursa olsun oy vermemiştir. Aynı şekilde, oy verdiği partiler bu sınırların berkçisi olduğu anda da desteğini çekmektedir. Bugün de aslında yaşanmakta bundan çok farklı değildir. Halklar geçmişte önemli bir kesimin desteğini almayı başarmış AKP’deki hızlı erime ama buna karşın “muhalefet” partilerinin oylarının tüm yaşanan krizlere rağmen bir türlü ciddi artış göstermemesi ve diğer yandan mevcut durumdan rahatsız olan ama aradığını mevcut partilerde bulamayanların oranındaki artış bu gerçeğe işaret etmektedir. Tersinden bu gerçek yapılması gerekene de işaret etmektedir ama bunu başka yazıların konusu olmak üzere şimdilik bir kenara koyalım.

Tekrar başa dönecek olursak, evet bu ülkede bir pedagoji sorunu vardır ama bu halkların meşru talepleri değil; demokrasiyi ve özgürlükleri özümseyememiş yapı ve bu yapıyı savunan siyasetçilerdir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.