Yıkıma karşı feminist politika

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • On bir ili sarsan, kentleri, şehirleri, köyleri ortadan kaldıran, yüzyılın afeti olarak nitelendirilen 6 Şubat depremi sonrasında feministler, mor çadırlar, mor destek kolileri, mor nakit ve ayni paylaşımlarla yine mor dayanışmayı deprem bölgelerinde örüyorlar.

Türkiye siyaseti bir konuya odaklanmayı neredeyse imkânsız kılarken, muktedirlerin siyaseti hemen her yere sızarken 8 Mart için bir önceki yazımda değindiğim umut - çaresizlik ikiliğine inadına bakmak gerekiyor.

Haliyle feminist perspektiften, haliyle gündelik hayattan, özgürlükçü feminizme referansla yapmaya çalışıyorum, bunu. Fabrikalarda ölen kadınlar, cadı sıfatıyla yakılan şifacılar, salt renklerinden dolayı eşit haklar mücadelesinin eşitsiz köşelerine itilen kadınlar ne umutla ne çaresizlikle tanımlıyorlar, kendilerini. Ya da tarih bunu başla türlü yazıyor: Bu kadınların gündeliğin sadeliğinde, sözün özünde, eşit işe eşit ücret talepleri, nefes alabilecekleri günlük çalışma takvimleri, insana, bedene, dünyaya özenli yaklaşımlarıyla şifa arayışları erkek siyasetinde rasyonel olanın, arzulanabilir ve uygulanabilir olanın dışına itilir. Mevcut siyasal dinamiklere, erk çatışmalarına, hak mücadelelerine bakarken feminist olma hallerinin her şeyden önce bu hatta açıldığını akılda tutmak gerekiyor. Umudun da.

Feminist mücadele eril iktidara karşı ülkeleri, kültürleri, etnisiteleri, dinleri kesecek şekilde karşı durmaya başlayalı epey oluyor. Farklı dillerde, farklı ifadelerle ve üslûplarla kadınların eşit yurttaşlık haklarına sahip olması, özgürleşmesi için harekete geçen kadınlar, heteroseksüellik-dışı cinsiyet kimlikleriyle feminist aktivistler, kimi zaman onlarla birlikte hareket eden erkekler bu mücadelenin tarihsel akışını tanımlıyorlar. Bugün hâlâ eşitliğe dönük çabalarken farklılıklarla birlikte eşitlik arayışları bizleri düşünsel ve uygulama alanında zenginleştiriyor; dayanışmayı tazeliyor.

Nitekim, Türkiye’de on bir ili sarsan, kentleri, şehirleri, köyleri ortadan kaldıran, yüzyılın afeti olarak nitelendirilen 6 Şubat depremi sonrasında feministler, mor çadırlar, mor destek kolileri, mor nakit ve ayni paylaşımlarla yine mor dayanışmayı deprem bölgelerinde örüyorlar. (6 Şubat depremine ana akım medyada dolaşıma sokulduğu haliyle ‘büyük felaket’ demiyorum. Zira, bu ifadenin Ermeni Soykırımına işaret ettiğini unutmak istemiyorum.) Bir yanda, bileşen olarak iki yüzü aşkın kadın hakları örgütü/feminist örgütü içeren Kadın Koalisyonu, Mor Dayanışma, Kadın Meclisleri, sol partiler bünyesinde harekete geçen kadınlar ve feministler deprem bölgesinde dayanışma faaliyetleri örüyorlar. Diğer yanda, hayvan hakları örgütleri benzer bir gönüllü dayanışma ağını kuruyorlar. Bütün bunları, insana ve insan-olmayan-hayvanlara özenle, yaşama verilen değerle değil nesneler olarak yaklaşanlara rağmen yapıyorlar.

Öyleyse, bu 8 Martı yıkıma inat birlikte yaratımı, şiddete inat şefkati, tahakküme inat özeni, kâra inat paylaşımı, ölüme inat şifayı vurgulayarak karşılayalım:

Güney Afrika vatandaşları, kadınlar olarak haklarımıza sahip çıkmak için geldik. Evde, işyerinde ve toplulukta yaptıklarımızın tanınması ve saygı duyulmasını istiyoruz. Seksist [ve] ırkçı olmayan demokratik bir toplumun kurulumunda tam ve eşit katılımı talep ediyoruz. (Etkin Eşitlik Kadınlar Sözleşmesi, Kadınlar Ulusal Koordinasyonu, Afrika Ulusal Kongresi, 1994) 

Şiddet karşıtı programların desteklenmesinde devlet fonlarına dayanmak şiddet karşı hareketi daha fazla profesyonelleştirdi ve toplulukçu, sosyal adalet köklerine yabancılaştırdı. Bu, şiddet karşı hareketi devlet şiddetini ortadan kaldırmak isteyen diğer sosyal adalet hareketlerinden uzaklaştırdı; zira faaliyetleri söz konusu hareketlerle işbirliğinde olmaktan ziyade çatışıyor. (INCITE!, ABD, 2001)

Biz kadınlar halihazırda daha iyi bir bugün ve geleceği kuruyoruz! Kendimiz ve ailelerimiz için farklı bir hayat istiyoruz; olağan kapitalistlerin ceplerinin değil halkın refahının, siyasal kazanç için hayırseverliğin değil halkın onurunun ve sosyal adaletin, yozlaşmanın değil hesap verebilirliğin öncelikli olduğu bir hayat. Bu mümkün, biliyoruz. (Evkadınları Sendikası, Kadınların Manifestosu, Arjantin, 2002) 

Kadını olması gereken yerde görmek istemeyenler, onun gelişmişliğini görmezden gelir, meşru toplumsal haklarını tanımazlar; böylece feminizme itirazlar yükseltir ve bütün kötülüklerin ondan doğduğuna inanırlar. Bu gönüllü bir körlük, manidar bir inatçılıktır; ne pahasına olursa olsun kadın özgürlük hareketinin önünü tıkamak ... (Hayganuş Mark, 1926 - Bir Adalet Feryadı’ndan alıntıladım)

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.