Zulmün türleri

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Maalesef nadir olmayan bu insan tiplemesine göre öncelikle insan-olmayan hayvanlar ve ardından insan kriterlerini karşılamayan insanlar her türlü zulüm uygulanabilecek, katli vacip varlıklar olarak tanımlanırlar.
  • Bir arada yaşamanın yolları yeryüzünün salt insanlar için, insanlara göre ve insanlardan ibaret olmadığını farketmekten geçiyor. Ardından birlikte yaşadıklarımızın kimliği, ne’liğine dair kısa, basit ve apaçık bilgi gerekiyor. Emin olun, sonrası çorap söküğü gibi geliyor
     

İnsan haklarının hiçe sayıldığı bir ülkede hayvan haklarından bahsetmek lüks olmaz mı? Bu, neredeyse kalıp cümleyi bir arkadaşımdan ilk kez duyduğumda hiç yabancı gelmiyor; ilk kez duymuşum gibi gelmiyor. Nedeni, modern dünyaya hâkim insan bakışının insan-merkezciliği, öncesinin de bu merkezciliği aratmayacak ölçüde insana dayanması olsa gerek. Oysa dünya dediğin insanlardan çok fazlası. Narsizme yaklaşan, akılla, bedenle, iradeyle, inançla, eylemle sıfatlansın, farketmeyen ve bir türlü kurtulamadığımız insan hayranlığımız ve tekil düzlemde ne kadar güvensiz olsak da insan olana güvenimiz bu merkezciliği tarih boyunca pekiştiriyor. İnsan-merkezci olmayan, olmadığı varsayılan modern öncesi dönemlerde dünyayı kendimize hak kılma iddiasıyla modern narsizme kucak açıyoruz.
 
Dışlananlar arasında salt insan-olmayan hayvanlar yok; insan-olmaklıkla eşitlenen ölçütlere, ideal tip insan olmaya yaklaşmadığına karar verilen insanlar da var. Ya akla, ya iradeye ya bedene ya davranışlara ya inançla ilişkiye dayanılarak ideal tipin dışında kalan insanlar, insanlığın bugün gitgide daha da mikropla dolan havuzundan atılıyorlar. İnsanların birbirlerine tahammül edememeleri farklı kimlikler, fikirler, inançlar, bakmalar, görünmeler üzerinden simgeselleşiyor; bir arada yaşamanın önünde engel olarak duruyor. Bir arada yaşamak için özel nedenlere gerek duyuluyor: Aynı millet, aynı etnik kimlik, aynı dine inanç, aynı inanç sistemi, aynı dil… Modern dünyayı talep eden insanlar pragmatikler – aynılık arayışlarını cinsiyette durduruyorlar. Nafile bir taktik bu. 
 
Bugünlerde, Türkiye sosyal medyasında hayvan hakları savunucuları Havrita başlıklı bir uygulamanın yasaklanmasına dönük kampanya yürütüyorlar. Sosyal medyada bir grup hayvan düşmanının oluşturduğu bu uygulamayla sokak hayvanları ve hayvan hakları savunucuları işaretleniyor; öncelikle sokak hayvanları öldürülüyor, insanlar dövülüyor, öldürülüyor. Bir karşı-haritalandırma yaptığımızda, Havrita’cıların Akkuyu nükleer santralına karşı durmayan, Karadeniz’deki yıkımdan rahatsız olmayan, dört bir yanda, biteviye yükselen inşaatları eşyanın doğasına vuran gruplarla örtüştüğünü görürüz. Burada Nazi Lebensraum (yaşam alanı) arayışlarıyla ilişkilendirilebilecek bir yağma, tatminsiz bir genişleme hırsından bahsetmek mümkün. Maalesef nadir olmayan bu insan tiplemesine göre öncelikle insan-olmayan hayvanlar ve ardından insan kriterlerini karşılamayan insanlar her türlü zulüm uygulanabilecek, katli vacip varlıklar olarak tanımlanırlar. 
 
Irak Savaşının (2003-2011) ilk yıllarında Ebu Gureyb hapishanesinde ABD’li askerlerin Iraklı tutsaklara yönelik mezalimi 2000’li yılların bu açıdan en çıplak örneği olarak okunabilir. Diğer bir örnek, tarihsel ve coğrafi olarak çok uzakta değil: 1980 askerî darbesi sonrasında kurulan rejim boyunca öncelikle Diyarbakır cezaevinde ve tüm darbe cezaevlerinde görülür. 
 
Bugün Havrita’yla yaşadığımız acımasız deneyime demokrasisiyle, barış kültürüyle, insanlar-arası medeni ilişkileriyle ve refah düzeyiyle örnek gösterilen Kuzey Avrupa ülkelerinden Norveç’te katledilen deniz aygırı Freya’nın hikayesinde açığa çıkan bir başka insanca mezalim sahnesi ekleniyor. Freya’yı Norveç’in iç sularına iten nedenler ve sorumluları belliyken, kaçtığı yerde yaşatılması için gereken imkânlar varken, maliyet-fayda hesabına dayalı öldürme kararı insan toplumlarında barış ve refah için kurduğumuz ilişkinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteriyor.
 
İnsan-olmayan-hayvanlara dönük zulüm, insanlar arasında devam eden şiddet, dışlama, sömürü göz önüne alındığında lüks bir dert mi? Hiç değil: Tam da bu zulüm insanın insana ettiğinin kökenini gösteriyor. Tam da kapitalizmin dayandığı ve devamını sağlayan kıt kaynaklar yalanında birleşiyor insanlara ve insan-olmayan-hayvanlara dönük insan-merkezci şiddet. 
 
Bir arada yaşamanın yolları yeryüzünün salt insanlar için, insanlara göre ve insanlardan ibaret olmadığını farketmekten geçiyor. Ardından birlikte yaşadıklarımızın kimliği, ne’liğine dair kısa, basit ve apaçık bilgi gerekiyor. Emin olun, sonrası çorap söküğü gibi geliyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.