NATO sevdalıları neden karşı çıkar oldular? 

Demir ÇELİK yazdı —

  • Onların nezdinde savaş, ‘kutsal dava’ için olmazsa olmaz kabilinde bir araçtır. Ne ölen-öldürülen on binlerin bir kıymeti var. Ne de yok olup giden ekolojik yıkımın bir önemi vardır.

Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılma taleplerine karşı veto hakkını kullanacaklarını söylemesi ardından, Rojava’ya yönelik saldırı hazırlığı içinde olduklarını açıklamasını birlikte ele aldığımızda AKP-MHP iktidarının tehlikeli sularda gezinme ısrarını görmüş olacağız.

Bu iki farklı alanla ilgili açıklamaları peş peşe dile getirmesinde murat edilenin birden fazla nedeni olsa da, asıl sebep Kürt karşıtlığındaki sınır tanımamazlıktır. Bu açıklamalar; Erdoğan ile sınırlı, sıradan bir tepki ve refleksten çok inkârcı, katliamcı, soykırımcı devlet zihniyetinin genel yaklaşımı olduğu açıktır. Bunu, Devlet Bahçeli’nin, ‘gerekirse NATO’ dan çıkarız’ açıklamasında olduğu kadar, muhalefet partilerinin tek söz söylememelerinden de anlaşılacağı üzere bunun devlet politikası olduğu kolayca anlaşılırdır. Biz Kürtler ve Aleviler için ezilen, sömürülen toplum kesimleri için bırakınız NATO’ dan çıkmak, keşke NATO hiç olmasaydı. Ancak onların karşı çıkıyor görünmelerinin asıl nedeni çok daha başkadır. Türk ulus devletinin yüz yıl öncesindeki Kürt ve Kürdistan karşıtı stratejisinin uygulama ve yürütmesinde, devlet ve devletin siyasal aktörlerinin aynı cephede olduklarını dünya aleme göstermek istiyorlar. Tekçi devlet aklının bu son açıklamalarda ortaklaşmasının nedenlerine gelince…

1- Rojava Statüsünü Dağıtmak: Erdoğan’ın BM genel kurulunda gösterdiği harita bir kez daha yeniden servis edilmeye başlandı. Rojava sınırı boyunca 30 km derinlikte kendi kontrollerinde tampon bölge oluşturmak, Kürtlerden boşaltılacak tampon bölgeye kendisine bağlı ÖSO ve selefistleri yerleştirme hülyalarından vazgeçmiş değillerdir. Bu sayede Bakûr Kurdistan’ı ile Rojava’yı birbirinden yalıtmak, aralarındaki geçirgenliğin önüne geçmek. Başûr ile Rojava arasına, Şengal ile Rojava arasına ve Rojava ile Bakûr arasına kale duvarlar örmeyle yetinmeyen devlet, bir yandan Rojava’nın demografisini değiştirmeye çalışırken, diğer yandan da Rojava statüsünü engellemek istiyor. Bu konuda en sağından en liberaline kadar tüm siyasal aktörler, hem fikirdirler.

2- Kürdistan’ın işgaline onay ve destek almak: Bakûr Kurdistan’da kent savaşları ile Kürdistan’ın ilhakını bir kez daha güncelleyen devlet, Başûr ve Rojava’yı da işgal ederek Kürdistan davasını çökertmek istiyor. Bu amacını gerçekleştirmek için bir yandan beyaz Kürtleri yedeklerken, diğer yandan da şantaj ve pragmatist yaklaşımla mevcut koşullarda ABD, NATO ve NATO’ ya bağlı ülkelerin azami desteğini almak, işgale karşı çıkmalarını engellemek.

3- NATO üyesi ülkelerine, Kürtlere karşı yürüttüğü soykırımcı stratejiyi dayatmak: İçerde katliam ve soykırımla Kürtleri çöktürmek. Dünyanın dört bir tarafına zoraki sürdüğü Kürtlerin siyasal, kültürel ve diplomatik çalışmalarında ön almak, NATO üyesi ülkelerde yaşayan Kürtleri terörize ederek meşru taleplerini kriminalize ederek yaşamı zehirlemek.

4- F-35 ve F-16’lar başta olmak üzere Kürt savaşında NATO ve ABD’nin mutlak desteğini almak. Kürt ve Kürdistan karşıtı stratejide, NATO’dan istihbarat ve yüksek teknolojik savaş araçları ve aygıtlarını alarak mümkün olan başarıyı yakalamak. Tekçi ulus devlet bu dört temel noktada, siyasal partileri ile askeri ve sivil bürokrasisi ile bir ve birlikte hareket ediyor.

Erdoğan ve Bahçeli iktidar blokunun devletin ortak aklından farklı olan kendi özgünlüklerinin nedenleri de vardır. Mutlak iktidar sahipleri iktidardan düşmenin kendileri için felaket olacağını bildiklerinden;
1- S-400 konusunda Muhafiyet kazanmak: Bu sayede Rusya ile Ortadoğu’ da sürdürdükleri birlikteliklerine yeniden ivme kazandırmak.
2- Faşist tek adam diktatörlüğüne uluslararası meşruiyet kazandırmak içim ihtiyaç duydukları seçimi terörize ederek toplumu mutlak biata zorlamak. Topluma anlatacakları hikayeleri kalmadığından, seçimi kazanmanın savaşa ve savaş politikalarından başka seçeneklerinin olmadığı bilinci ile hareket ediyorlar. Bu nedenle her yerde, her zaman ve kendilerinden olmayan herkese saldırmaktadırlar.

Çünkü mevcut ekonomik ve siyasi krizde kendi geleceğini görememekteler, olası kaybetmenin kendileri için pahalı olası sonuçlarına şimdiden ön almaya çalışmaktadırlar. Savaşta ısrar etme-lerinin nedeni; savaşın yıkıcı, yokedici sonuçlarından azami kârı umduklarındandır. Mutlak iktidarlarını sürdürmek, şatafatlı saraylarında sınırsız güç biriktirerek, olası ceza ve yıkımdan kurtulmak için sürekli savaşa ve savaş haline ihtiyaçları vardır. Onların nezdinde savaş, ‘kutsal dava’ için olmazsa olmaz kabilinde bir araçtır. Ne ölen-öldürülen on binlerin bir kıymeti var. Ne de yok olup giden ekolojik yıkımın bir önemi vardır. 7 Haziran seçimleri sonrasında ısrarla koalisyondan kaçanlar, 1 Kasım’a seçim kararı almakla kalmadılar, halklar ve inançların ortak yaşam umudunu ve arayışını zehirlediler. O gün topluma bu kötülüğü yapanlar, bugünde benzer konsepti topluma dayatarak mutlak iktidarlarını sürdürmek istiyorlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.