102. yılında gerçek bir “Cumhuriyet” olma fırsatı

Cihan DENİZ yazdı —

  • 102. yılında, bugüne kadar Cumhuriyet’in inkar, baskı, kan ve gözyaşından başka pek bir hayrını görmemiş olmalarına rağmen Kürtler ve dostlarının verdikleri mücadele ile tüm halklar, inançlar ve ezilenler için Cumhuriyet’in gerçek bir Cumhuriyet’e dönüşmesi için çok önemli ve tarihi bir fırsat yaratması ise tarihi bir ironidir.
  • PKK’nin Türkiye’deki güçlerini sınır dışına çıkardığını açıkladığı tarihi açıklaması, tam da Cumhuriyet’in 102. yılında Cumhuriyet’in demokratik dönüşümü açısından çok önemli bir gelişmedir. Bu açıklama ile PKK, iktidar tarafından inkarcı ve baskıcı tüm uygulamaların gerekçesi olarak kullanılan bahaneleri ortadan kaldırmıştır.

Dün 29 Ekim idi.

Cumhuriyet’in ilanının 102. yıldönümü.

Cumhuriyet çokça iddia edildiği gibi, Osmanlı’dan radikal bir kopuş, Osmanlı mirasının radikal bir reddedişi olarak değil, ama bir çok açıdan Osmanlı’nın son döneminde başlayan siyasi, toplumsal dönüşümlerin bir devamı olarak ilan edilmiştir.

Dahası Cumhuriyet, siyaset yapma tarzı, yönetici kadro, ama en önemlisi de ideolojik açıdan İttihat ve Terakki’nin mirası üzerine kurulmuştur. Neredeyse tamamı 1908-1918 yılları arasında Osmanlı’yı yönetmiş İttihatçı kadrolar arasından gelen Cumhuriyet’i ilan eden kadrolar, aynı zamanda Osmanlı’nın çöküşüne karşı önerilen üç tarz-ı siyasetin sonuncusu olan Türkçülüğü, daha açık ifade ile İttihat ve Terakki’nin tekçi, inkarcı mirasını Cumhuriyet’e taşımışlardır.  

İttihat ve Terakki’nin ilk adımı coğrafyanın Hristiyan halkların tasfiyesi olan Anadolu’yu “Türkleştirme” projesini koşulsuz devralarak bir sonraki adım olarak coğrafyanın Türk olmayan Müslüman halklarını, en başta da Kürtler ama kesinlikle sadece Kürtler değil, Türkleştirmeyi amaçlamışlardır. Buna Alevilerin inkarı ve Sünnilik içinde tasfiyesi eşlik etmiştir.

Bu İttihatçı tekçi ve inkarcı miras adeta Cumhuriyet’in kurucu ideolojisi olarak ister tek parti dönemi olsun, ister çok partili dönem olsun, isterse de askeri darbe dönemlerinde olsun, iktidardaki özne kim olursa olsun, farklı yöntem, şekil ve şiddetlerle de olsa kesintisiz olarak bugüne kadar uygulana gelmiştir.

Bu nedenle de geçen 102 yılın sonunda rejim, kendi kendisini yönetebilmesi, yaşadığı sorunların çözümü noktasında siyasi bir irade olabilmesi açısından, Cumhuriyet’in ilanının coğrafyanın halkları, inançları, ezilenleri açısından köklü bir değişiklik anlamına gelmemektedir. Cumhuriyet bir türlü demokratikleşemediği, bir türlü halklaşamadığı, özcesi bir türlü gerçek bir Cumhuriyet kimliğine kavuşamadığı için kuruluşunun üstünden geçen 102 yılda bir bütün olarak ezilenler, büyük mücadele ve bedeller ödeyerek elde ettikleri dışında, gerçekten de bu Cumhuriyet’in bir “hayrını” pek görememiştir.

102. yılında, bugüne kadar Cumhuriyet’in inkar, baskı, kan ve gözyaşından başka pek bir hayrını görmemiş olmalarına rağmen Kürtler ve dostlarının verdikleri mücadele ile tüm halklar, inançlar ve ezilenler için Cumhuriyet’in gerçek bir Cumhuriyet’e dönüşmesi için çok önemli ve tarihi bir fırsat yaratması ise tarihi bir ironidir.

Tüm bileşenleri ile Kürt siyaseti, uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye getirilen, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özellikle o tarihten beri –ama 1993’ten beri Kürt Sorunu’na barışçıl çözüm adına yapılan tüm çaba ve girişimler de unutulmadan- halklara dayatılan ulus- devlet anlayışı ile hesaplaşarak geliştirdiği paradigmasal dönüşüm ışığında, tüm bölge halklarının barış içinde ve eşit bir şekilde nasıl bir arada yaşayabileceğinin mücadelesini vermektedir.

Geçtiğimiz günlerde PKK’nin Türkiye’deki güçlerini sınır dışına çıkardığını açıkladığı tarihi açıklaması, tam da Cumhuriyet’in 102. yılında Cumhuriyet’in demokratik dönüşümü açısından çok önemli bir gelişmedir. Bu açıklama ile PKK, iktidar tarafından inkarcı ve baskıcı tüm uygulamaların gerekçesi olarak kullanılan bahaneleri ortadan kaldırmıştır.

Artık yapılması gereken, sadece Kürt Sorunu bağlamında değil, coğrafyanın toptan demokratikleştirilmesi adına Kürtlerin yaptığı hamleye doğru karşılığı verilerek gereken adımların atılmasıdır.

Bunun yolu ise tecrit siyasetin tüm unsurlarıyla ortadan kaldırılmasından, kayyum siyasetinden vazgeçilmesinden, cezaevlerindeki Nazi toplama kamplarını aratmayan uygulamalarına son verilmesinden, basının gerçekten özgür olmasından, ama en önemlisi de kimliği ne olursa olsun kimseyi varoluşundan dolayı kriminalize eden düzenlemeler hazırlamamaktan geçer.

Bu anlamıyla top iktidarın sahasındadır.

Diğer taraftan, bu, karşımızda Kürt Sorunu’na barışçıl çözümü büyük oranda kendi varoluşsal krizlerinden çıkışın bir aracı olarak gören bir anlayış olduğundan, bugünden yarına, adeta sihirli bir değnek değmişcesine elde edilecek bir şey değildir.

İstenen noktaya ancak dünden de daha büyük ve kararlı bir demokrasi mücadelesi ile iktidarı gerekli adımları atmaya zorlayarak varabiliriz.

Ancak bu şekilde Cumhuriyet’in gerçek bir Cumhuriyet olabilmesi fırsatı heba edilmez.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.