“Yeniden sosyalizm”
Cihan DENİZ yazdı —
- Rosa Luxemburg’un “ya sosyalizm ya barbarlık” tespiti, küresel ölçekte faşist eğilimlerin güçlenmesi de düşünüldüğünde, an itibarıyla daha güçlü bir şekilde hala geçerliliğini korumaktadır.
Kapitalizmin kalbi New York’un belediye başkanlığı seçimini kendini demokratik sosyalist olarak tanımlayan, aynı zamanda Müslüman ve bir göçmen olan Zohran Mamdani’nin kazanması ırkçı, faşist ve emek düşmanı partilerin küresel ölçekte yükselişte olduğu bir süreçte oldukça önemli bir gelişmedir.
Sosyalimizin s’sine bile tahammül edilmeyen, sosyalizmin, solun adeta bir siyasi “küfür” olarak görüldüğü, “mülteci” olmanın, “Müslüman” olmanın adeta suçlu olmakla eş görüldüğü bir siyasi iklimde bu kimlikleri bünyesinde toplayan Zohran Mamdani’nin seçimi kazanması başlı başına çok anlamlıdır.
Hele de bu sonucun Trump başta olmak üzere iktidarın, sermaye çevrelerinin, sosyal medya fenomenlerinden geleneksel medya araçlarına medyanın her türlüsünün tüm baskı, tehdit ve çarpıtmasına rağmen alındığı düşünüldüğünde…
Bu sonuç bize bir kez daha sosyalizm fikrinin, egemenler ne kadar bunun hayalini kurarsa kursun, ölmediğini hala kapitalizme karşı en önemli alternatif olarak dimdik ayakta durduğunu göstermiştir.
Ama kendini yenilemek, yükselen yeni mücadele alanlarının aktörleri ile doğru ilişkilenebilmek, ezilenlerin farklı alanlarda verdiği mücadeleler ile ortaklaşmayı başarabildiği oranda…
Ve aynı zamanda bunların felsefi altyapısını, örgütlenme biçimlerini, mücadele yollarını bulabildiği oranda.
Bunun yolu ise geçmişe takılmadan, yani geçmişin düşünsel yapılarını, örgütlenme biçimlerini, mücadele yöntemlerini değişmez dogmalar olarak almadan, onları fetişleştirmeden, onları eleştirel bir gözle anın sorun ve ihtiyaçları temelinde yeniden ele almaktan geçmektedir.
Geçmiş deneyimlerin, en başta da Sovyetler Birliği deneyiminin eksikliklerini, hatalarını, bu hatalara yol açan ideolojik, düşünsel ve örgütsel yapıların eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilerek, gerekiyorsa bunları mahkum ederek sosyalist düşünceyi, ideali an’da yeniden üretecek iradeyi yaratmak en büyük devrimci görevidir.
Lenin’in o dönemin Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde en somut ifadesinin bulan Marksist “muhafazakarlığına”, “ortodoksiye” karşı Marksizm’i yeni dönemde sosyalist mücadelenin ihtiyaçları temelinde yeniden tanımlarken gösterdiği cüret, tam olarak buydu. Lenin’i hala sosyalist mücadelenin önemli bir öncüsü yapan gösterdiği bu cüretidir.
Bugün bize düşen de aynı cüreti göstermektir.
Bu cüretle özcülük yapmadan, yani bir sorunu merkeze koyup tüm diğer sorunları onun bir türevine indirgemeden, mücadeleler arasında hiyerarşik bir sıralama yapmadan, yani bir mücadele alanını diğerinden daha önemli görmeden; emek, kadın özgürlük, ezilen halkların ve inançların mücadeleleri, LGBTİ+’ların mücadelesi, ekoloji mücadelesi başta olmak üzere kapitalist sistemin farklı biçim ve yöntemlerle ezdiği tüm kesimlerin mücadelelerini ortak ve birleşik bir mücadele çatısı altında toplamak ertelenemez bir devrimci görevidir.
Bu noktada “sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır” fikrine bağlı Kürt mücadelesinin, Abdullah Öcalan öncülüğünde sosyalist düşüncenin dönemin ve coğrafyanın sorun ve ihtiyaçları temelinde yeniden üretimi için verdiği düşünsel ve pratik mücadele, Türkiyeli diğer sosyalist ve devrimci örgüt, parti ve bireyler ile diğer ezilen kesimlerin hem düşünsel hem de pratik olarak bu mücadelenin bir parçası olmasıyla (destekçisi değil) çok daha güçlenecektir.
Geçtiğimiz hafta sonu Halkların Demokratik Kongresi tarafından düzenlenen “Yeniden Sosyalizm” konferansı, bu yönde atılmış mütevazi ama çok değerli bir adımdır.
Bu adım, mutlaka daha güçlendirilmelidir.
Bundan başka da bir alternatifimiz yoktur.
Rosa Luxemburg’un “ya sosyalizm ya barbarlık” tespiti, küresel ölçekte faşist eğilimlerin güçlenmesi de düşünüldüğünde, an itibarıyla daha güçlü bir şekilde hala geçerliliğini korumaktadır.
Bundan dolayı da eğer yarınların daha da karanlık olmasını istemiyorsak ve en bize dayatılan kapitalist gerçekliğin ötesinde özgür ve eşit bir şekilde yaşayabileceğimiz bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyorsak, bunun sosyalizmi bu coğrafyada güçlü bir alternatif haline getirmekten başka bir yolu yoktur.
