Aslolan direnmek ve değiştirmektir

Suat BOZKUŞ yazdı —

AKP ve MHP ittifakı bataklıkta debelenmeye devam ediyor. Halkın iradesine karşı her an yeni bir darbe ve darbe hazırlığı içinde olan halk düşmanı bir çete ile karşı karşıyayız. Gerileyen ve yıkılma korkusuna kapılan bu çete kendilerine muhalif olan her kurum ve kişiyi ezerek ayakta kalmaya çalışıyor, battıkça saldırganlaşıyor.

Erdoğan-Bahçeli diktası sadece muhalif partilere karşı değil, dikta rejimini sınırlayan, deyim yerindeyse ayakbağı olan bütün kurumlara karşı savaş açmış durumda.

HDP’li milletvekilleri, belediye eşbaşkanları ve binlerce parti üyesi zindana doldurulduktan sonra sıra diğer parti temsilcilerine, barolara, sendikalara, tabip odalarına, mühendis odalarına gelmiş bulunuyor.

Bir yandan kayyımlarla, bir yandan da yasaları değiştirerek belediyeleri fiilen ortadan kaldırıyor. Yasal ya da yasadışı oldu-bittilerle belediyeler halkın seçtiği yerel yönetimler olmaktan çıkarılıp valiliğin kontrolünde bir müdüriyete dönüştürülüyor.

Korona salgınını da fırsata çevirmek isteyen Erdoğan-Bahçeli diktası, vatandaş can ve ekmek derdindeyken bir baskın seçimle diktatörlüğüne destek ve meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.

AKP varlığını ve iktidarını 12 Eylül faşist darbesine ve bu darbenin hala geçerli olan anayasasına borçludur. 2002 seçimlerinde yüzde 32 oyla milletvekillerinin yüzde 65’ini almıştır. O günden beri hiçbir seçime aynı yasayla gitmemiştir. Her seçimden önce, son anda kendisinin lehine olacak biçimde yasaları değiştirerek baskın seçimlere gitmiştir. “Tabii ki her iktidar partisi öyle yapar, kaybedeceği bir seçime niye gitsin ki?” denilebilir. Ama Erdoğan ve AKP, yaptıkları bütün planlara-oyunlara rağmen 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybettiler ve ilk defa azınlığa düştüler. Halkın iradesine karşı bütün gericilikle birleşip yeni bir darbe ile iktidarlarını sürdürmeye çalıştılar. O günden beri sürdürülen Erdoğan-Bahçeli-Ergenekon ve her türlü tarikat ittifakıyla faşist diktatörlüğü ayakta tutmaya çalışıyorlar. O günden beri bu çeteyi durdurmak ve alaşağı etmek demokrasi mücadelesinin ilk adımıdır.

Ne var ki şimdiye kadar bütün partiler ne kadar muhalefetiz deseler de, savaş ve işgal kararlarında ve her kritik virajda Erdoğan’ın yanında yer aldılar. Beka sorunu var diyerek kendi bekasının derdine düşen Erdoğan-Bahçeli çetesinin yedeğine düştüler. Onlarla birlikte HDP ve demokrasi güçlerine cephe aldılar. Onların HDP’yi tasfiye oyunlarına ortak ya da en azından alet oldular. Onların açık ya da sessiz desteği olmasa ne milletvekillerini, ne belediye eşbaşkanlarını zindana atabilir ne de belediyelere kayyım atayabilirlerdi.

Bütün baskılara ve saldırılara rağmen bu diktanın miadı dolmuştur. Zorbalıkla ve hilelerle ayakta kalması olanaksızdır. Ama muhalefetin de kendi rolünü oynaması da şarttır. Yoksa kendiliğinden hiç bir değişim olmaz.

Şimdiye kadar muhalifler hep Erdoğan-Bahçeli diktasını eleştirdiler, teşhir ettiler. Ama buna karşı ne yapılması gerektiğini konuşup yeni bir eylem programı yapamadılar. Bu diktanın nasıl yıkılması gerektiğini somut olarak açıklamadılar.

Karl Marks, “Aslolan dünyayı yorumlamak değil onu değiştirmektir” demişti.

Günümüz Türkiye’sinde aslolan Erdoğan-Bahçeli diktasını eleştirmek değil, bu diktaya son verip demokratik bir açılım yapabilmektir. Bunu yapabilmek için de HDP’yi hedef almak, HDP’den kaçmak yerine HDP ile birlikte yürümeye hazırlanmak ve buna cesaret edebilmek gerekiyor. HDP’nin 1 Haziran’da açıklayacağı “Demokrasi İnşa Etme Belgesi” bu döneme uygun yeni bir açılım olabilir.

Bütün demokrasi güçleri birleşerek, halk düşmanı dikta rejiminin azgın saldırıları altında patinaj yapmaktan kurtulup yeni bir atak yapmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.