Bir dönemin sonu…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Kapitalizm için maskeli balo dönemi bitti. İkinci Trump dönemi, şimdiden kapitalizmin bu yeni döneminin simgesi haline gelmiştir.

Öyle görülüyor ki bir dönemin daha sonuna geliyoruz.

Francis Fukuyama gibi düşünürlerin Sovyetler Birliği’nin dağıldığı ve kapitalizmin sosyalizm karşısında “zaferini” ilan ettiği 1990’ların başında büyük bir güvenle tarihin sonunun geldiğini; bundan sonra insanlık için kapitalizm ve liberal demokrasinin ötesinde bir gelecek olmadığını iddia ettikleri günler oldukça geride kaldı.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte tüm dünya halklarına adeta yegane alternatifleriymiş gibi dayattıkları “liberal demokrasi” bugün can çekişmektedir. Ve tabutuna son çivileri bizzat kapitalist sistemin kendisi çakmaktadır.

Bu noktaya bir günde gelinmedi. Tarihsel bir ironi olarak, tıpkı Roma İmparatorluğu’nun ahlaki ve siyasi çöküşünün en büyük rakipleri Kartaca’yı tarihten silmeleriyle başlatılması gibi, liberal demokrasinin çözülme süreci de zafer kazanıp artık alternatifsiz olduğunu düşündüğü anda yani Sovyetler Birliği’nin dağılması ve reel-sosyalist deneyimin yenilgisi ile en büyük rakibini yitirdiği anda başlamıştır.

Kapitalizm kendini rakipsiz olarak gördüğü andan itibaren, adım adım savunduğu değerler onun için yük, ayak bağı olmaya başlamıştır; en başta da demokrasi, özgürlükler, haklar. Eğer işçiler, emekçiler, halklar için sosyalizm gibi bir alternatif yoksa; özgürlükler, haklar ve demokrasi de kapitalizm için artık cazibesini yitirmiştir. Demokrasi, özgürlükler gibi değerler, yüz yıllardır kapitalizmin savunucusu düşünürler ve filozoflar tüm hünerlerini sergileyerek ne kadar tersini ispatlamaya çalışırlarsa çalışsınlar, kapitalizme içkin değerler değildir. Bunlar ilk önce kapitalizmin feodalizme karşı verdiği egemenlik mücadelesi içinde benimsemek zorunda kaldığı değerlerdi, yüzüne takmak zorunda kaldığı maskelerdi. Daha sonra da, sosyalizm karşısında kendini özgür dünyanın lideri gibi lanse ettiği dönemde, kapitalizmin demokrasi, özgürlükler gibi maskelere ihtiyacı vardı. Küresel ölçekte kapitalizmin artık bir alternatifinin olmadığını düşünen iktidar ve sermaye sahipleri, bir yandan ezilenlerin büyük bedeller ödemeyi göze alarak verdiği mücadeleler sayesinde, ama bir yandan da sosyalizm alternatifinin emekçiler ve ezilenler üzerindeki etkisini kırmak adına kabullenmek zorunda kaldığı demokrasi ve özgürlük maskesini artık atmaktadır.

Kapitalizm için maskeli balo dönemi bitti.

İkinci Trump dönemi, şimdiden kapitalizmin bu yeni döneminin simgesi haline gelmiştir.

Trump Amerika’sı bu yeni dönemin simgesi olsa da aslında son birkaç on yıldır küresel ölçekte yaşanmakta olan eğilimleri gözlemleyen biri için yeni bir şey yoktur. Macaristan, Türkiye ve benzeri örneklerini yerel düzeyde gördüğümüz hak ve özgürlükleri hedef alan otoriterleşme eğilimi, yeni Trump dönemi ile birlikte daha üst bir aşamaya evrilmekte ve küresel bir özellik kazanmaktadır.

Trump iktidardaki ilk gününden başlayarak aldığı kararlarla tüm toplumsal kesimleri ve bu kesimlerin büyük mücadelelerle kazandığı hak ve özgürlüklerine büyük bir saldırı başlatmıştır.

Trump, bir yandan dünyanın en zenginlerinden ve seçim öncesinde sahip olduğu sosyal medya platformunu seçimi manipüle etmek için kullanan Elon Musk’ın başında bulunduğu bir kurum eliyle tüm kamusal hizmetleri hedef alıp on binlerce çalışanın işine son verirken, diğer yandan da toplum içindeki ırkçılığı ver tür fobiyi kaşıyarak mülteciler, kadınlar, LGBTİ+’lara ve haklarına saldırmaktadır. Daha ilk günden Dünya Sağlık Örgütü’nden ve Paris İklim Anlaşması’ndan çekilerek toplum sağlığı ve doğa karşısındaki tutumunu ortaya koymuştur.

Ama asıl önemlisi Trump ve yönetiminin Amerikan yerleşik hukuku karşısındaki tavrıdır. Trump aldığı trans-fobik kararlara uymayacağını söyleyen bir valiye yasa benim dediğinde veya neyin yasaya uygun olup olmadığını belirleyenin yargıçlar değil kendisi olduğunu söylediğinde veya açık mahkeme kararlarına rağmen ve her türlü iç  ve uluslararası hukuk normunu çiğneyerek sokaktan adeta kaçırarak gözaltına aldığı mültecileri bir işkencehaneye konulmak üzere EL Salvador’a gönderdiğinde aslında bu yeni eğilimin hukuk karşısındaki tutumunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca Trump tüm dünyaya karşı başlattığı gümrük vergisi savaşı ile kapitalizm için siyasi olduğu kadar ekonomik açıdan da liberalizmin sonunun geldiğini ilan etmektedir adeta. 

Özcesi, iktidarının daha ilk birkaç ayı içinde yaptığı bu ve benzeri uygulamalar nedeniyle sözde demokrasinin kalesi olarak kabul edilen Amerika’da bugün artık demokrasinin geleceği için karamsar olmayan kimse kalmamıştır, herkes en kısıtlı haliyle bile demokrasinin geleceği için endişe etmektedir.

Ama bu sadece Amerika ile sınırlı bir olgu değildir. Demokrasi, özgürlük ve haklar karşıtı bu eğilim Amerika’dan güç alarak gerek söylemsel gerekse de pratik düzeyde tüm dünyaya yayılmaktadır.

Bizleri dünden daha zorlu bir sürecin beklediği doğrudur. Ama umutsuz olmaya gerek yok. Çare, dün olduğu gibi bugün de ezilen, ötekileştirilen tüm kesimleri bir araya getirecek bir direnişi örgütlemekten geçmektedir. Ancak bu şekilde kapitalist sistemin haklarımıza ve özgürlüklerimize karşı başlattığı bu saldırıyı püskürtebiliriz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.