Bir kez daha kayyumlar

Cihan DENİZ yazdı —

  • Kayyum müdahalesi ile hem CHP tabanında bu sürece karşı bir baskı yaratılmak istenmektedir ama daha da önemlisi Kılıçdaroğlu ve ekibinin CHP’nin başına getirilmesi ile Kürt sorunu konusunda fabrika ayarlarına dönmüş, istedikleri gibi konumlanmış bir CHP amaçlanmaktadır.

Esenyurt Belediyesi ile başlayan Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik kayyum müdahalesi, CHP İstanbul il kongresi iptal edilerek ve mevcut il başkanı yerine bir kayyum atanması ile yeni bir evreye girmiştir.

Bu köşede defalarca kez belirtildi ki, kayyum Türkiye’de istisnai koşullarda uygulanacak idari bir tedbir olmanın çok ötesine geçip iktidarın olağan yollarla ulaşmasına imkan olmayan hedeflere ulaşması adına siyaseti, sivil toplumu, ekonomiyi kuşatan bir pratiğe dönüşmüştür.

Kayyumun bu dönüşümünde en kilit dönemeç, 15 Temmuz’dur. İktidarın “Allah’ın lütfu” olarak tanımladığı ama üstü hala büyük bir gizem perdesi ile örtülü 15 Temmuz “darbe girişimi” gerekçe gösterilerek ilan edilen olağanüstü hal ile birlikte iktidar her türlü olağanüstü uygulamayı devreye koyma fırsatını buldu. Ve bu fırsatı da sonuna kadar değerlendirdi.

Bir yandan darbenin ardında olduğu iddia edilen Cemaat ile en ufak bir bağı olmayan on binlerce muhalif, solcu kamu çalışanı kanun hükmünde kararnameler ile işten çıkarılırken, yüzlerce televizyon, gazete, dergi, yayınevi ile dernek- vakıf kapatılırken, yüzlerce şirket o da bir nevi kayyum olan TMSF’ye devredilirken; diğer yandan da bu “darbe girişimi” Kürt halkının iradesine darbe yapmanın bir vesilesi oldu. Çok kısa bir süre içinde Kürt demokratik siyasetinin büyük oy farkı ile kazandığı neredeyse tüm belediyelere kayyum atandı; bazı durumlarda atanan kayyumlar görevden alınarak yerlerine yeni kayyumlar atandı. Tüm baskı, tehdit ve şantajlara rağmen 2019 yerel seçimlerinde de sonuç pek değişmeyince, yani iktidar “normal”  yollarla istediğini alamayınca, bir kez daha kayyum pratiği devreye sokuldu.

Bununla beraber kayyum pratiği sadece belediyeler ile sınırlı olmadığı gibi sadece Kürt halkına yönelmiş bir pratik de değildi. Kayyum pratiği, “Cizre’ye nasıl girdiysek ODTÜ’ye de öyle gireriz” diyen zihniyetin Kürt coğrafyasında deneyip yetkinleştirdikten sonra Türkiye’de devreye sokacağı bir rejim inşasıdır.

Tam da bu nedenle, tüm bunlar olurken sadece iktidarın pratiklerini değil, ama aynı zamanda muhalefetin, özellikle de ana muhalefet konumunda olan CHP’nin pratiklerini de hatırlamakta fayda vardır. O dönemki CHP, ulusalcı (siz bunu inkarcı ve tekçi olarak okuyun) çizgisinden ödün vermeden, Kürt sorunu konusunda asla ezberlerinin dışına çıkmadan, o dönemlerde ortaya çıkmış tüm barış fırsatlarının karşısında yer almakla kalmamış; aynı zamanda, anayasaya aykırılığını bile bile milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına destek olmaları örneğinde olduğu gibi Kürtlere yönelen tüm kritik hamlelerde iktidarın arkasında hizalanmıştı. Diğer bir ifade ile adım adım bir kayyum rejimi inşa edilirken kayyum pratiğini sadece Kürt halkının siyasi iradesine yönelmiş bir uygulama olarak gören, onun Türkiye’de demokrasi için yarattığı tehditi görmezden gelen, bu pratiğin bir gün kendi kapısını da çalacağını asla düşünmeyen o dönemin CHP’si de sessizliğe bu inşanın bir parçasıdır. 

Bu hatırlatmanın nedeni eski defterleri açmak, her türlü adaletsizlik ve hukuksuzlukla mücadele ederken Kürtlere destek olmadınız, bu nedenle bugün maruz kaldığınız hukuksuzlukların asıl sorumlusu sizsiniz, bu yüzden başınıza gelenleri hak ediyorsunuz demek değildir.

Özünde gayet apolitik olan bu tavır ne Kürt halkının ne de coğrafyanın diğer halklarının sorunlarının çözümüne hizmet edecek bir tavır değildir.

Ama bu hafızanın tazelenmesi de önemlidir çünkü kayyum müdahalesi ile CHP’ye neyin geri getirilmesinin hedeflendiği ancak bu şekilde anlaşılabilir.

Bugünkü kayyum müdahalesi ancak bu tarihsellik içinde doğru okunabilir.

İktidarın amacının son yerel seçimlerde yaşadığı hezimet ile kaybettiği belediyeleri geri almak, elde ettiği başarıdan ötürü CHP’yi cezalandırmak olduğunu düşünmek resmin tamamını görmemek demekti. Bunlar belli oranda etkili olsa da, asıl hedef CHP’yi Kürt Sorunu’na çözüm noktasında devam etmekte olan sürecin dışına itmektir. Özgür Özel yönetiminde CHP’nin Meclis’te kurulan Komisyon’un bir parçası olması, geçmişte yaşanmış benzer süreçlerin aksine sürecin karşısında değil bizzat içinde yer alması, sürece ilişkin toplumsal destek ve genel bir siyasi mutabakat açısından çok önemlidir.

Bununla beraber geçmiş benzer deneyimlerin de gösterdiği gibi Kürt Sorunu’nun çözümü noktasında devlet içinde bazı kesimler her daim olumsuz bir tutum almakta ve süreçleri baltalayacak hamleler yapmaktadır. Buna bağlı olarak da CHP’nin maruz kaldığı kayyum müdahalesi, bu süreç karşısında takındığı olumlu tavrın bu kesimlerde yarattığı rahatsızlığın sonucudur.

Bu anlamıyla da bu kayyum hamlesi, devam etmekte olan sürece dönük bir sabote etme hamlesi olarak okunmalıdır.

Kayyum müdahalesi ile hem CHP tabanında bu sürece karşı bir baskı yaratılmak istenmektedir ama daha da önemlisi Kılıçdaroğlu ve ekibinin CHP’nin başına getirilmesi ile Kürt sorunu konusunda fabrika ayarlarına dönmüş, istedikleri gibi konumlanmış bir CHP amaçlanmaktadır.    

Bundan dolayı da bu son kayyum müdahalesine karşı çıkmak gerek Kürt Sorunu’na barış açısından, gerek coğrafyanın demokratikleşmesi açısında, gerekse de muhalefet partilerine yönelik gelecekteki benzer müdahalelerin önünü şimdiden kesmek açısından çok acil bir görevdir.

Ama bu kayyum hamlesi asıl olarak süreci hedeflediğinden, bunun karşısında durmak, muhalefet kadar iktidar içinde yer alıp mevcut sürecin başarılı olması noktasında samimi olan tüm kesimler için tarihsel bir sorumluluktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.