Cinsiyet özgürlükçü toplum ve Türkkan’ın başına gelen 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • İyi Parti grup başkanvekili Türkkan’ın bir “şehit yakınına” ettiği küfür Türk “nezih” siyasetinde bomba gibi patladı.

Bugün Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Türkler için matem günü.  

Bu esnada İyi Parti grup başkanvekili Türkkan’ın bir “şehit yakınına” ettiği küfür Türk “nezih” siyasetinde bomba gibi patladı.
Türkkan bu “şehit yakınının” “anasına, avradına, bacısına” sinkaflı küfür ettiği için görevinden istifa etti. “Ananı da al git” diye akla ağızda zor tutulan bir küfrü getiren bu laf, şimdi Türkkan’ın milletvekilliğinden de istifasını isteyen Erdoğan’a ait. 

Onu tanıyanlar Kasımpaşa çayırlarında top oynayan bu şahsın fena halde “ağzı bozuk” olduğunu anlatmakta.

10 Kasım’da “anaya” küfürden güya pek fazla “rencide” olan eşşhasa “anaya küfür” sizin siyasi geleneğizdir demek istiyorum.

Mesela, Nur cemaatinin hocalarından Hasan Akar’ı sizlere takdim ederek 10 Kasım’da Erdoğan’ın “Atatürk’ün mozolesindeki ihtiram duruşuna” bir katkı sunayım: Arkasında Kur’andan ayetlerin yer aldığı bir video konuşmasında Hasan Akar, Atatürk’ün “anası” Zübeyde hanımın, “kayıtlara göre genelevde çalıştığını”, fahişe olduğunu söylemiş, böylece Türklerin çok saygı duyduğu Atatürk’e “fahişe çocuğu” diyerek hakaret etmişti.

Hatta Atatürk’ün babasının Ali Rıza bey değil de “Abdüş” adında bir adam olduğunu da ekleyerek, Atatürk’e “nesebi gayri sahih” yani “piç” diye küfretmişti.

Bu ve benzer “hocaların”, cami minberlerine kurulup, Erdoğan ve diğerlerine “İslami terbiye” verdiğini de not edelim.

Hele şu askerlik hatıraları. Başta uzatmalı çavuş olarak koştururken, hep bir ağızdan “milli bir and” gibi haykırdıkları affınıza sığınarak sansürleyerek söyleyeyim, “yaş mı?”lı iğrenç bağırtılarla eğitilmeyen “mehmetçik” mi var?

Böyle terbiye alan “milliyetçi ve dinci” adamların, bir “şehit yakınına” küfredilmiş olması nasıl oluyor da “nezih” Türk siyasetinin altını üstüne getiriyor? Anlayan beri gelsin.

Erkek egemen toplumda hiç kuşkusuz “babalara, amcalara, ağabeylere” değil de “analara, teyzelere, bacılara” cinsiyetçi küfürlerin salyalı ağızlara pelesenk olmasından doğal ne olabilir. 

Stadyumlara bir kulak verin. Öyle Türkkan gibi “bireysel” değil, “kitlesel” olarak cinsiyetçi ve iğrenç küfürleri duyacaksınız. Şeref tribününde de ağzı kulağında Erdoğan…

Ama daha önemlisi, Türk ordusuyla çatışmalarda hayatını kaybeden “Kürt şehit yakınlarının” nicesine yalnız “sözle” değil, o küfürleri eylemli olarak yapan polisleri, subayları, askerleri, bekçileri düşünün.

Fuhuş çeteleri asker, polis, korucu güruhu tarafından örgütlenmiyor mu? Tuzağa düşürdükleri gencecik kadınlar acaba neden intihar ediyor, aklını kaçırıyor?

Sinkaflı cinsiyetçi küfür, Türkiye’de, özellikle işgal altındaki Kürdistan’da, yalnız ağızlardan çıkmıyor. Küfürleri bu fuhuş çeteleri “örgütlü ve eylemli küfür” haline getiriyor.

İnsanların “analarını” geçelim. Ben Adanalı kopukların bir birlerine “senin Allahını, müshafını, dinini” diyerek sokak ortasında küfürler savurduğunu bilirim.

PKK Önderi Öcalan “ahlaki politik toplum” derken, işte bu yozlaşmayı da işaret etti.

Kandil’e röportaj yapmak için gittiğim günlerde, bir mağara ya da mangada, o ara dünya futbol şampiyonası maçlarından birini gerillalarla birlikte seyretmiştim.

Aralarında Messi fanatiği arkadaşlar da vardı. Messi maç boyunca akıl almaz hatalar yaptığı sırada, benim ağzımdan neredeyse okkalı bir küfür çıkacakken, bir de baktım bizim “fanatikler”de çıt yok. Arkamı dönüp baktığımda üç kadın gerillanın silahları yanlarında maçı izlediklerini gördüm.

Erkek futbol fanatiği o birkaç gerilla, çocukluklarında dillerine takılmış küfürleri meğer düşmanla savaşırken unutmuş, ölüme korkusuzca yürüyen bu gençler, maçı izlerken edepleriyle yerlerinden oturmayı kadın gerillalardan öğrenmişlerdi.

Onlar bir ordu mevzisini vurduklarında bile küfür şöyle dursun, yalnızca “Bijî Serok Apo” diye haykırıyorlar.

Türk siyaseti şu sıra, fıtratında olan bu cinsiyetçi küfrü diline dolamış durumda.

Küfrü meşrulaştırmaya dönük bir fıkra anlatayım: Çok zengin bir ağanın ağzı çok bozuk bir dalkavuğu varmış. Adamın ağzı kenef gibiymiş.

Ağa, bunun küfürleri yüzünden cemaatin gözünden düşeceğini düşünerek, cebinden çıkardığı bir kuru baklayı dalkavuğun ağzına tıkmış. “Küfür etmeye kalkığında ağzındaki bu bakla seni hizaya getirsin” demiş.

Uzunca bir zaman dalkavuk tam küfür edecekken, dilindeki baklayı hissedip, dilini tutar olmuş. Ama bir gün Ağa önde, dalkavuk ardında sokakta yürürlerken, bir ahşap evin cumbasından kadının biri bir leğen kirli bulaşık suyunu ağanın başından aşağıya boca edivermiş. Neye uğradığını şaşıran Ağa dönüp dalkavuğuna “çıkar ulan baklayı ağzından” diye bağırmış. Sonu malum.

Osmanlıda “küfür yasağı” işte böyle üç gün sürer. Bizim toplumun erkek çocukları ilk küfrü babalarından işitmiştir. Hatta baba oğluna, biraz da eğlenceli bir dille “ulan eşşoğlu eşek, koş bakkaldan bir okka rakı kap da gel” dediğinde, oğlan babasının küfrünü kendisine yapılmış sevgi dolu bir sesleniş sanır.

Annesinin canına kıyan bir babanın oğlu, büyüyüp “ekolojik toplum” paradigmasını kavradığı gün şöyle diyecektir: Katil babam keşke eşek ve ben de eşeğin oğlu olaydım…

Siz eşeğin küfür ettiğini, eşini öldürdüğünü hiç duydunuz mu? 
Diyorum ki, İyi Partili Türkkan keşke eşek olsaydı. Başına bu işler gelmezdi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.