'Çözüm süreci’ yalanları

Cihan DENİZ yazdı —

  • Çözüm sürecinin neden ve nasıl bittiği “hasretle beklediğimiz çağrı” ifadesinden “terör örgütüyle mutabakat” söz konusu değil” giden süreçte saklıdır. Dolayısıyla da, ne bunun ne de Dolmabahçe Mutabakatı’nın devre dışı bırakılması nın sorumlusu HDP’dir.

İktidarın baskıcı ve tekçi eğilimleri güçlendikçe yalan da neredeyse Türkiye siyasi yaşamının tek gerçeği haline gelmiştir. Türkiye adeta bir yalanlar cumhuriyetine dönüşmüştür. İktidarın son dönemde söylediği ve aslında her biri diğerini yalanlayan yalanlarını üzerine tek kelime etmeden sadece listelemeye kalksak, değil bu köşe tüm gazete bile yeterli olmayacaktır. 

İşte bu yalanların sonuncusu “çözüm süreci” ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır’da söyledikleridir. Cumhurbaşkanı, tüm Türkiye’nin gözü önünde yaşanan bir sürece ilişkin “çözüm sürecini biz başlattık ama sonlandıran biz olamadık. HDP’nin gizli gündemi sonlandırdı” demiştir.

En başta “çözüm sürecini biz başlattık” sözü bir yalandır. Çözüm süreci, tek taraflı iktidarın iradesi ile başlamamıştır. Tersine, cezaevlerinde devam etmekte olan açlık grevlerini yaptığı çağrı ile sonlandıran Abdullah Öcalan’ın uzattığı barış eline iktidarın olumlu karşılık vermesiyle başlamıştır. Tüm Türkiye’nin adeta soluğunu tutarak izlediği görüşmeler 28 Şubat 2015 gibi sembolik değeri çok açık bir günde Dolmabahçe’de ilan edilen "Mutabakat" ile sonuçlanmıştır.  

Bu ifadenin gerisi de yalandır. Çünkü süreci sonlandıran gizli bir gündeme sahip olduğunu iddia ettiği HDP değil bizzat gizli bir ajanda ile hareket eden iktidarın kendisidir. Bunun böyle olduğunu anlamak için sadece Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatı karşısındaki tavrını hatırlamak yeterlidir. 

Oturma düzenine kadar her şey bizzat belirleyen Erdoğan ilk önce “Bu hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” dediği Dolmabahçe Mutabakatı ile ilgili üzerinden çok da zaman geçmeden 20 Mart 2015’de “Mutabakat ifadesini asla kabul etmiyorum. Benimle mutabakata varmadan hareket ettiler. Demokrasi adına, bu metnin nesini kabul edeceğim?” demiştir. Bir yıl sonra 26 Nisan 2016’da ise üslubunu daha da sertleştirip "Dün biri çıkmış, Dolmabahçe Mutabakatı'ndan bahsediyor. Böyle bir mutabakat yok. Bizim iktidarımızın terör örgütüyle mutabakatı söz konusu değildir” şeklinde konuşmuştu.  

Çözüm sürecinin neden ve nasıl bittiği “hasretle beklediğimiz çağrı” ifadesinden “terör örgütüyle mutabakat” söz konusu değil” giden süreçte saklıdır. Dolayısıyla da, ne bunun ne de Dolmabahçe Mutabakatı’nın devre dışı bırakılması sonrası yaşanan acı ve gözyaşının sorumlusu HDP’dir. 

Çok açıktır ki sürecin bu şekilde sonlanmasının sorumlusu, bizzat kendisi gizli bir gündeme sahip iktidardır. Bu gizli gündemin ne olduğu, 2015 yılından beri yaşananlar sonucu Türkiye’nin geldiği nokta ile anlaşılabilir. Gizli bir gündem aranacaksa Cemaat ile köprüleri tamamen atmış AKP ile Ergenekoncular (yani Beyaz Türk Faşizmi) arasında tam da "çözüm süreci" devam ettiği bir süreçte yürütülen pazarlıklarıdır. Ve olmazsa olmaz koşulu Kürt karşıtlığı ve Kürt kazanımlarının içeride ve dışarıda tasfiyesi olan bu ittifak,  çözüm süreci ve bunun ürünü olan Dolmabahçe Mutabakatı’nın ortadan kaldırılması temeli üzerinde inşa edilmiştir. Ergenekon AKP’ye iktidarını devam ettirme –ama artık onların belirleyeceği sınırlar içinde ve koşullar altında- şansı vermiştir. Bu sınırların ve şartların neler olduğunu o tarihten beri en acı şekliyle yaşayarak görüyoruz.  

Sonuç olarak, Erdoğan ve ondan güç alıp tekrar kafasını kaldıran kimi iktidar yandaşları gerçeği ters yüz etmektedir. Çözüm süreci HDP yüzünden bitmiş ve bittiği için de AKP Ergenokon’a mecbur kalmış değildir. Tersine çözüm süreci AKP ile Ergenekon arasındaki ittifakın gerçekleşmesinin bir ön koşulu olarak sonlandırılmıştır. Sonrasında da el ele verip Türkiye’de demokrasinin, hak ve özgürlüklerin son kırıntısına kadar tasfiyesi işine girişmişlerdir; Kürtlere karşı savaşı derinleştirmişlerdir. 

Bunun böyle olduğunun en büyük kanıtı bu sürecin en önemli aktörü olan PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde tam da iktidarın her tür barışçıl ve demokratik çözüm olasılığına sırtını dönmeye karar vermesiyle beraber başlayan ağır tecrittir. İktidar çözüm konusunda en ufak bir samimiyete sahip olsaydı ve iddia ettikleri gibi HDP de çözümün karşısında yer alsaydı, yapacakları ilk ve yegâne adım tecridi devreye sokmak değil, bu coğrafyaya barışın ve demokrasinin gelmesini herkesten çok istediği her yaptığında ve her söylediğinde açıkça görülen Abdullah Öcalan’ın önünü açmak olurdu. Ama öyle yapmadılar. 

Ve ne niyetle olursa oldun çözüm sürecini tekrar ağzınıza aldığınız tam da bugün iktidarın en ufak çözüm noktasında bir niyeti varsa hodri meydan açın İmralı’nın kapılarını. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.