Daldaki serçenin sesi, sarayda çarpar reisi

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Erdoğan "minik serçe"nin dilini kopartmaya kalktı. Bugüne kadar işlediği suçların en küçük bir hesabını bile vermeyen bu halk düşmanı, "minik serçe"nin dilini kopartmaya kalkınca  tüm iktidar döneminin en büyük yanlışını yaptı.
  • Erdoğan'a tükürdüğünü yalattılar. Hatta öyle bir yalattılar ki, yüzü gözü halkın suratına tükürdüğü salyalardan görünmez oldu.

"Erdoğan, NTV ve Star ortak yayınında yaptığı açıklamalarda ‘Benim ordaki ithamımın muhatabı Sezen Aksu değildir’ dedi" 

Haber böyle.

Ama yanlış. Erdoğan bunları demedi. Ona dedirttiler. Demek zorunda kaldı. Tükürdüğünü ona yalattılar. Hatta öyle bir yalattılar ki, yüzü gözü halkın suratına tükürdüğü salyalardan görünmez oldu.

Hayatta böyle beklenmedik anlar vardır.

Mesela. İktidara çok yakın birisi diyelim. Adam katildir. Evinde çalıştırdığı bir kadını vahşice öldürmüştür. Cinayetin vahşiliği ülkede kimsenin kılını bile kıpırdatmamıştır. Katili devlet korumaktadır… Derken, aynı adamın bir resmi yayınlanır. Resimde katil, bir serçenin başını dişleriyle koparmaktadır. Halk ayağa kalkar.

İnfial öyle bir boyut kazanır ki, katili koruyan polis harekete geçmek zorunda kalır. İktidardakiler serçenin başını dişleriyle koparan adamı lanetler. Medyada manşettedir. Katil o gün yakalanır.

Ama bu arada vahşice öldürülen kadın çoktan unutulmuştur.

Çünkü toplum kadın cinayetlerine adeta alıştırılmıştır. Eğer  iktidara sırtını dayayan katil dişleriyle serçenin başını kopartma yanlışını yapmasa, muhtemelen hiçbir zaman yakalanmayacak, yargılanmayacak ve mahkum edilmeyecekti. Ama "arkamda leş var, serçe nedir ki" dediği zaman kendi hükmünü kendi eliyle vermiş oldu.

Erdoğan "minik serçe"nin dilini kopartmaya kalktı. Bugüne kadar işlediği suçların en küçük bir hesabını bile vermeyen bu halk düşmanı, "minik serçe"nin dilini kopartmaya kalkınca  tüm iktidar döneminin en büyük yanlışını yaptı.

Oysa Sezen Aksu’nun şarkı sözlerine karşı sanki Allah’ın elçisi gibi gazaba gelince milyonlarca Müslüman’ı yeniden etrafına toplayacağını sanmıştı. "Adem babamıza, Havva anamıza uzanan diller koparıla" diye gürleyince, ümmet-i Muhammed’in hep bir ağızdan "koparıla, hatta beynine sıkıla" diye gürleyeceğini hesaplamıştı. Eriyen tabanını böyle harekete geçirmek istemişti.

Bu "en hassas konuda" ayağı fena halde tökezledi. Öcalan’a karşı uyguladığı tecridi, Kürt halkına açtığı savaşı, ekonomiye karşı yaptığı sabotajı, kendi ordusuna karşı tertip ettiği darbeyi, "kadın, çocuk demeyin vurun" emrini, Kürt gençlerini bodrumlarda diri diri yakmasını alkışlayan kendi tabanı, "minik seçenin dilini kopartma" laflarıyla neye uğradığını şaşırdı. Ve bilelim ki, eğer kendi saflarındaki bu şoke olma hissiyatı olmasaydı, "laik cenahın" konuya ilişkin feryadı Erdoğan’ın bir kulağından girip, diğerinden çıkar ve yaptığı kışkırtmanın sonunda belki de çoktan ikinci Hırant cinayeti işlenir ve o cinayet nasıl örtbas edildiyse, bu da öyle kapatılıp, unutulmaya bırakılırdı.

Neden bu paragrafları yazdım? Şundan:

Belki Erdoğan bir seçim yapılırsa HDP oyları sayesinde kaybedecek, belki İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, Akşener ya da bir başkası Cumhurbaşkanı olacak. Ama bilelim ki, böyle bir sonuç dinci faşizmin kesin yenilgisi olmayacak.

Beyaz Türk milleti ile Kürt milletinin Erdoğan’a karşı taktik işbirliği tek başına stratejik bir sonuç doğurmayacak. Nasıl doğursun ki, bu Beyaz Türklerin çoğunluğunun Kürt ve Kürdistan denince tüyleri diken diken olmakta.

Erdoğan takımının Stratejik yenilgisi "minik serçe" olayında ipuçlarını vermiştir. Erdoğan rejiminin kesin yenilgisi, onun kendi mahallesinde meydana gelecek niteliksel değişmeye bağlı kalacak. Erdoğan’a tükürdüğünü yalatan asıl itirazların dindar kamuoyundan geldiği açıktır. Eski AKP’li Karar Gazetesi yazarlarından tutun, AKP’nin parlak ismi Yasin Akay’a ve pek çok din alimine kadar, geniş bir kamuoyu Erdoğan’ın "din adına dil koparma" çağrısını reddetti.

Tepki bir ipucudur. Ama henüz çok zayıf.

Yüzde ellilik bu "Esmer Türk milleti"  "demokratik İslam" ile "İslamo-faşist" kanatlar halinde ayrışmadığı durumda Türkiye’nin politik çehresi değişmeyecek.

Henüz ufukta böyle güçlü  bir ayrışma görünmüyor. Vaktiyle Hizmet Hareketinin zayıf da olsa böyle bir potansiyel taşıdığını söyleyenler vardı. Ama bu potansiyel Hizmet Hareketi’nin Kürt sorunundaki milliyetçi çizgisi nedeniyle kuvveden fiile geçmedi.

İslam dininin demokrasiyle bir türlü bağdaşmayan tarihi bu konuda  birçok insanı karamsarlığa sürüklese de, Kürt özgürlük hareketinin saflarındaki din alimlerinin varlığı, HDP tabanındaki milyonlarca demokrat dindar Kürt, İhsan Eliaçık, Hüda Kaya, Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi dindar isimler İslamın demokrasiyle bağdaşma imkanını gösteriyor.

Kemalist "millet inşaatında" yapılan mühendislik hatası sonucunda "iki Türk milletli" bir Türk toplumu ortaya çıktı ve tüm Cumhuriyet tarihi bu iki milletin kavgalarına tanıklık etti. Beyaz Türklerin "laik milliyetçiliği" ile Esmer Türklerin "islami milliyetçiliği" sınıfsal ayrışmayı ve mücadeleyi örttüğü için ülke bir türlü demokratikleşemedi.

Bugün yüzde yirmibeşlik Beyaz Türk milleti içinde, çok darbe yemiş olsa bile hala büyük bir potansiyele sahip sol-sosyalist, sınıfsal bir hareket olmasına karşılık, yüzde ellilik Esmer Türk milleti içinde, örneğin İslam’ı henüz Eliaçık gibi yorumlayan etkili bir akım ne yazık ki yok. Türkiye’nin en temel meselelerinden birisi bu "yokluktur".

Her iki cenahta sözü edilen dönüşüm gerçekleşmezse, Türk-Kürt birliği çok uzak bir geleceğin meselesi olacaktır. 

Ezcümle, Erdoğancılık ancak onu yaratan mahallede yenilgiye uğratılır. O nedenle onun kendi mahallesinin, üstelik "dini bir konuda" ona karşı tepkisi, mübalağa edilecek bir şey olmasa bile, yine de önemlidir.

"Minik serçe" olayı deyip geçmeyin, "minik serçe" olayı sosyolojik bir olaydır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.