Dönüşüm nasıl olacak?

Selim FERAT yazdı —

  • Devlet’in Bahçeli eliyle Meclis'te DEM ile tokalaşmasıyla başlayan ve sonrasında Öcalan’ın çağrı metniyle devam eden süreç, Luhmann’a atıfta bulunursak: 'İstediğimi yaparsan, ben de senin istediğini yaparım' mottosuna dayanıyor.

-I-

Dönüşüm nasıl olacak?

Türkiye’yi, Kürdistan’ı neler bekliyor?

Kazanan kim, kaybeden kim olacak?

Bir kez daha hayal kırıklığı yaşanacak mı?

Barış olacak mı?

Yüz yıldır, rahat yüzü görmeyen Türkiye ve Kürdistan topraklarında yaşayan halklar arasında huzurlu bir başlangıç mümkün mü?

Bu gibi bir çok sorunun cevabını sabırla bekleyen, uzun ölçekli düşünürsek, sabrı tükenen insan toplulukları yukarıda özetlediğim ve benzer birçok soruya cevap arıyor.

Son dönemde özellikle Türkiye ve Kürdistan’ın tüm parçalarına dayanan ve toplumları, bireyleri düşünmeye, hayranlığa ve tepkilere zorlayan gelişmeler, Öcalan’ın çağrısı ve özellikle de “aşırı milliyetçi savruluşun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır“ gibi historyal gücü yüksek belirlemeleriyle birlikte, yeni bir ivme kazandı.

Bu bağlamda Fransız filozof ve sosyolog Edgar Morin’in bu gelişmelere katkı sunmak amacıyla: "Sokrates'ten beri insanı insan yapan şeyin özgürce düşünmek ve başkalarıyla konuşmak olduğunu biliyoruz, ki zaten düşünmek, insanın kendi kendisiyle kurduğu sessiz bir diyalog değil midir? … Bu nedenle, emperyalizmin bölgesel kışkırtmalarına karşı Türk ve Kürt halklarının birliğinden yana olduğumu deklare ediyorum“ mesajını buraya tarihsel bir tepki olarak not etmek istiyorum.

-II-

Çatışmaların ve sorunların merkezinde, dönüşüm mümkün mü, sorusu yer alıyor.

Ve dönüşümün mümkün olacağının altını çizerek, bunun nasıl mümkün olacağına dair sistemler teorisine atıfta bulunuyorum:

Liklas Luhmann’ın 50 yıl verilerini topladığı ve 30 yıl boyunca üzerinde çalıştığı "Gesellschaft der Geselschaften“ (Toplumların toplumu) eserinde, toplumun özerk ve otopoietik (kendisine dayanan), yani kendi kendini üreten bir sistem olduğunu gerekçelendirir.

Toplum: "Tamamen ve yalnızca kendisi tarafından belirlenen bir sistemdir.”

Meslaktaşı, sosyolog Jürgen Habermas’ın, Aydınlanma'nın evrensel akıl kavramına dayanan ve toplumun tüm üyelerinin pratik söyleminde bir arada yaşama biçimleri konusunda makul bir uzlaşı sağlamayı amaçlayan, iletişimsel eylem kuramını eleştiren Luhmann’ın teorik saptaması:

"İletişim kuran bireyler değil, iletişim kuran iletişimdir“.

Luhmann’a göre: “Toplum, bu nedenle tamamen ve yalnızca kendisi tarafından belirlenen bir sistemdir.”

Devamla; "İletişim kuran insan bireyleri değil, psikolojik sistemlerdir.“

Konumuz, dönüşümle ilgili önemli bir not:

"Beklentiler iletişimi mümkün kılar.“

Devlet’in Bahçeli eliyle Mecliste DEM ile tokalaşmasıyla başlayan ve sonrasında Öcalan’ın çağrı metniyle devam eden süreç, Luhmann’a atıfta bulunursak:

'İstediğimi yaparsan, ben de senin istediğini yaparım' mottosuna dayanıyor.

Temelde toplumlar ve toplumların toplumu var ve ahlak, özgürleşme ve kendini gerçekleştirme toplumsal yapılara dayanır.

Luhmann'ın teorisi açısından, sosyoloji gibi toplumun kendi kendini tanımlamasını sağlayan kitle iletişim araçlarıdır.

Ve dönüşümün neden olabileceği ve dönüşüme dair umut için şu cümlelere işaret etmek istiyorum:

"Sosyoloji, toplumla ilişkisini öğretme değil, öğrenme ilişkisi olarak anlamalıdır."

Burada toplumların ve toplumlar yumağına yerleşik çeşitli toplumların ilişkisi ve iletişimi, kendi kendine öğrenme ilişkisi olarak algılanmalıdır.

Bu aynı zamanda, onlar dönüşür mü, sorusuna da bir cevaptır.

Çünkü "ahlak, akıl, eleştiri, özgürlük ve eşitlik toplumsal sistemlerin ürünleridir.“ Sistem aynı zamanda: "Siyaset, ekonomi, hukuk, aile, bilim ve din gibi özerk, eşit alt sistemlerin oluştuğu ve her birinin kesin olarak tanımlanmış bir işlevi olduğu işlevsel olarak farklılaşmış toplumlar”dan oluşur. (Luhmann)

Eğer biz dönüşürsek, onların toplumlarında, bazı toplumlar dönüşmek istemezlerse de, dönüşmek isteyen toplumların, dönüşmek istemeyen toplumlarla ilişkileri ve iletişimleri sonucunda, dönüşmek istemeyen toplumlarda bir değişim kaçınılmazdır.

Ve böylece "istediğimi yaparsan, istediğini yaparım“ tarihi bir kavşaktır; sonucu kaçınılmazdır:

Dönüşümdür!

Bu bağlamda yeni tarih kesitinde birbirini izleyen bir çok dönüşümün, yeni dönüşümlere yol açacağı ve her yeni dönüşümün daha başka dönüşümlere vesile olacağı sabırlı ve uzun nefesli bir mücadele umuduyla…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.