Dünya durumu ve PKK - bir analiz denemesi

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • PKK devletlerle ilişkisinde, birinci olarak kendi öz gücüne dayanmaktadır. Bu öz güç uluslararası komplolara ve Türk devletinin soykırımına karşı yarım yüzyıldır yenilmemiştir. TC ise üçüncü dünya savaşında yenilmiştir. Öz gücü parçalanmıştır. 

Geçtiğimiz gün medyaya ilginç bir analiz yazısı düştü.

Yazar EDAM Güvenlik ve Savunma Araştırmaları Program direktörü Can Kasapoğlu. EDAM orduyla yakın ilişkide. Araştırmaları ordunun görüşlerini yansıtıyor. Söz konusu yazı PKK’nin silah envanterindeki gelişmeleri ele alıyor.

Yazar, Savaş Bakanı Akar’ın “dost ülkeler tarafından PKK’ye verilen füzeler”den söz ettiğini, bunların da anti-tank füzeler olduğunu belirtiyor. Daha da önemlisi TSK, PKK’nin Amerikan yapımı karadan havaya PANPADS personel füzelere sahip olduğunu iddia ediyor. Yakın bir gelecekte bu silahın dördüncü nesil füzelerinin de bazı devletler tarafından PKK’ye verileceğini, bu sistemin uçak ve helikopterleri koruyan önlemleri boşa çıkardığı için büyük tehlike yaratacağını söylüyor. Yazar ayrıca PKK’nin “mini droneleri” kullandığını sözlerine ekliyor. Sonuç olarak Can Kasapoğlu şöyle diyor:

“Gelinen aşama Türkiye’nin milli güvenliği için çok kritik ve tehlikeli bir potansiyele işaret ediyor.”

Murat Karayılan birçok defa “21. yüzyılın gerillasından” söz etmişti. Bu yazı 21. yüzyıl gerillasının, yeni silah potansiyelinden duyulan korkuyu yansıtıyor. ”Bitti, bitecek” denilen gerilla yeni bir aşamaya yükseliyor.

Bu yazıda hedef alınanlar “dost ülkeler”. İddiaya bakılırsa, bunlar HPG’ye modern silahlar vermekte.

Olabilir mi?

Olabilir. Hatta şimdi değilse yakın bir gelecekte, tıpkı Afganistan’da yaşanan gelişmelere benzer gelişmeler olacaktır. ABD, aslında can düşmanı olduğu Taliban’ı Sovyetler Birliği’ne karşı “karadan havaya füzelerle” donattı ve bu da Sovyetlerin hava hakimiyetini kaybetmesine, Taliban gerillaları karşısında kara kuvvetlerinin yenilgisine yol açtı. Benzer bir gelişme ABD-PKK arasındaki ilişki için de ortaya çıkabilir. Ya da tam tersine Rusya-PKK arasında görülebilir. Ya da İran-PKK ilişkisinde yaşanabilir. Her şey olabilir.

Neden?

Çünkü yeni soğuk savaşın eşiğindeyiz ve devletler arasındaki ilişkilerde PKK de, tıpkı bir devlet gibi, uluslararası bir faktördür. Küresel güçler birbirlerine karşı ittifak sistemlerini geliştirmek için gizli-açık çabalar içinde. Batı şu anda Türk devletinin derin krizinden yararlanarak, Türkiye’yi yeni soğuk savaşta kendi yanına çekmeye çalışmakta. Erdoğan buna hazır. İki pazarlık şartı var: ‘İktidarıma dokunma, Kürt’ü ezmeme karışma…’ Pazarlık sürüyor. ABD pazarlık sürdüğü müddetçe, PKK’nin zayıflamasına göz yumacak. Ama bu pazarlık TC’nin Rusya ve Çin’e yaklaşması durumunda Afganistan’da ne olduysa, Türkiye-PKK savaşında da o olacak. Tersi durumda ise, kendisine karşı Batı’ya yanaşan Türkiye’yi bu defa Rusya ve Çin cezalandıracak.

PKK Türkiye ile savaş hali içindedir. Kimileri PKK’yi sıradan bir örgüt gibi görüyor ve milliyetçi nedenlerle onu “dış güçlerle” ilişki kurmakla suçluyor. Devletlerin birbirleriyle, hatta can düşmanı olsalar bile ittifak kurmasını normal bir şey olarak karşılayan bu çevreler, savaş halinde olan PKK’nin düşman cephesini parçalama ve mümkün olan en geniş desteği kazanma politikasını karalamaya çalışıyor.

PKK açısından asıl “dış güç” Türk devletidir. Kürdistan’ı işgal etmektedir. Bu amaçla diğer “dış güçlerle”, kah ABD ile kah Rusya ile ittifak kurmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketinin vatanı elbette bir devlet değildir; ama bu hareket dünya çapındaki gelişmeler ortamında her hangi bir devletin oynadığı rolü oynamaktadır. Bir bakıma “devlet olmayan devlet” düzeyindedir. Partisi, dört parçadaki kitlesi, ordusu, diplomasisi ile bu hareket, içeriği taban tabana zıt olsa bile, şeklen bütün devletlerle eşit durumdadır. Soğuk savaşın eşiğinde bütün devletler nasıl stratejik, taktik, kalıcı ya da geçici ittifaklara yöneliyorsa, Kürt Özgürlük Hareketi de Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun kurtuluşu için aynı yolda yürümektedir.

Türk devletinden farkına gelince, onun yürüdüğü yol “üçüncü yoldur”. PKK devletlerle ilişkisinde, birinci olarak kendi öz gücüne dayanmaktadır. Bu öz güç uluslararası komplolara ve Türk devletinin soykırımına karşı yarım yüzyıldır yenilmemiştir. TC ise üçüncü dünya savaşında yenilmiştir. Öz gücü parçalanmıştır. İkinci olarak PKK devletlerle ilişkisinde, her şeyden önce o devletlerin barış ve demokrasi güçlerine dayanmaktadır. Rejim ise insanlığın nefretini kazanmıştır. O nedenle TC küresellerin emrine girecektir, içte ve dışta çökmüştür. PKK ise kimle işbirliği yapacak olursa olsun, hem kendi halkının, hem de uluslararası kamu oyunun desteği ve hem de Apocu programı sayesinde hiç kimsenin emrine girmeyecektir. Üçüncü yolun mutlak sonucu budur.

İşte bu somut durum TC’nin az sonra pes edeceğini, Kürt Özgürlük Hareketinin kazanacağını bize gösteriyor. O nedenle TC mukadder akıbete uğramadan önce, Kürt halkına ne kadar zarar verirsem kardır diyerek, var gücüyle saldırıyor. Bu durumda halkın görevi kendi evlatlarına sahip çıkmak, Erdoğan rejimini yıkmak için harekete geçmek, rejimin “soğuk savaşta Batı’nın ya da Doğu’nun emrine girme, buna karşılık iktidarını sürdürme ve işgal ettiği Kürdistan topraklarını ilhak etme”, bu amaçla zaman kazanma stratejisine fırsat vermemektir.

Bu yazı, tümüyle benim kişisel görüşlerimi yansıtmaktadır. Doğrular sizin, yanlışlar benimdir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.