Egemenlerin karar mekanizması ve sömürge zihniyeti

Forum Haberleri —

sömürgecilik/foto:AFP

sömürgecilik/foto:AFP

  • Sömürgecinin psikolojisinin dayandığı nokta, Kürt ve Kürt varlığının sosyolojik, kültürel, sanatsal ve entelektüel özellikleri, özellikle de Kürt kadınının gelişen özgürlük bilinci ve öncü rolüdür. Bu durum, devletin psikolojisini bozmakta ve bu da dilinin karakterine yansımaktadır.

ŞEMSETTİN ÖZER

Neyin, nasıl karar verileceğini yalnızca egemenler tartışabilir ve belirleyebilir. Kitleler ise bu kararları ancak boyun eğerek taşıyabilir; onlar bir özne değil, nesne olarak var olabilirler. Birey olarak değil, toplum olarak varlık gösteremezler, çünkü bu statüyü ancak efendiler belirler.

Sömürgecinin dili ve jestleri bir karaktere büründüğünde, bu durum "Dünyanın aklı benim" düşüncesine evrilir. Sömürgecinin bu incelikli mantık örgüsünün ardındaki psikoloji, tarihsel ve nedensellik bağlamında sorgulanmadıkça, sağlıklı bir birey-toplum inşası mümkün değildir. Özgürlük Hareketi, sömürge devletinin hegemonik düzenini sorgulayarak ve kendi halkının üzerindeki sömürü mekanizmalarını çözümleyerek, kendini Ortadoğu gibi karmaşık bir coğrafyada konumlandırmış ve yarım asırdır politika yürütmektedir. Türk devleti artık Özgürlük Hareketi’ni yenemeyeceğini anlamış olsa da, Kürtlük şizofren bir karaktere dönüştürüldüğü için rüyalarında dahi "Kürtleri nasıl yok ederim?" diye düşünüyor olmalıdır.

Dolayısıyla, sömürgecinin bakış açısını şekillendiren ya da zihninin derinlerine işlemiş olan üstünlük arzusu, zamanla bir davranış biçimine ve nihayetinde şiddet yöntemine dönüşür. Bu, dünya egemenlerinin var olma nedenidir; egemenlerin ömrünü uzatan şey, sömürgecilik tarihiyle kurdukları bu simbiyotik ilişkidir.

Başlangıçta din, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük gibi yüce söylemlerle maskelenen bu süreç, aslında sinsice işleyen bir yok etme mekanizmasıdır. Irk, kültür, dil ve inanç reddi üzerine inşa edilen bu sistem, zamanla coğrafyanın tüm kaynaklarını sömürerek toplumu yoksullaştırır. Açlıkla terbiye edilen toplum, demografik olarak dönüştürülür ve böylece soykırım tamamlanmış olur.

Sömürgecinin zihniyet dünyasının temelinde yok etme arzusu yatar. Koşullar elvermediğinde ise önce dili ve kültürü yasaklayarak ya da küçük düşürerek toplumu kimliğinden koparır. Sömürgeci, sömürdüğü halkın kendisine benzemesini bile istemez, çünkü psikolojik olarak bunu kaldıramaz. Onun mantığı, eşitliği ve özgürlüğü reddeder; yönlendirme ve sömürü üzerine kuruludur.

Türk devletinin sömürge modeli: Kendine özgü bir vahşet

Türk devletinin sömürgeciliği daha derin ve karmaşıktır, çünkü kendisi de tarihsel olarak kapitalist sömürgecilerin sömürgesidir. Bu durum, aşağılık kompleksini daha kaba ve saldırgan bir üstünlük iddiasına dönüştürmüştür. Türk devletinin sömürge modeli, dünyadaki diğer örneklerle kıyaslanamaz. Diğer sömürgeciler, sömürdükleri halkların varlığını inkâr etmezken, Türk devleti Kürtleri yok sayarak varlığını teselli etmeye çalışır.

Bu psikoloji, dayak yemiş bir abinin eve gelip küçük kardeşini ezmesine benzer. Türk devletinin zihniyet dünyasında bir "abilik" kompleksi vardır; Kürtleri asla eşit ve özgür bir siyasal özne olarak kabul etmez. Kürt varlığını tanımak için önce kendi zihniyetini, dilini ve karakterini değiştirmesi gerekir. Ancak bu, samimi bir özeleştiriyle mümkündür. AKP'nin yaklaşımı ise tamamen konjonktüreldir ve bu, toplumsal barış açısından tehlikelidir.

Erdoğan ve ekibi, adeta Tanrı'nın kendilerine yüklediği bir misyonla hareket eder gibi Kürtleri aşağılama, yok sayma ve siyasal iradelerini tanımama politikasını sürdürür. Türk üstünlük kavramı, Nihal Atsız'dan günümüz AKP'sine kadar hız kesmeden devam etmiştir. Bu zehir, medyadan akademiye, din müfredatından devlet politikalarına kadar her alana sirayet etmiştir. Geçmişte Ermenileri ve Rumları aşağılayan bu zihniyet, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana Kürtleri hedef almıştır.

Barış süreci ve çökertme planları

Son barış süreciyle birlikte bu aşağılama dili daha da belirgin hale gelmiştir. Temel amaç, Özgürlük Hareketi’ne "Yenildiniz, savaşacak gücünüz kalmadı, teslim olmaktan başka çareniz yok" mesajı vererek kendi toplumunu manipüle etmektir. Genelkurmay, Hakan Fidan ve Erdoğan'ın açıklamaları tamamen bu aşağılama stratejisinin ürünüdür. Barışın dili kaba ve konjonktürel olamaz; barış ancak eşitlik, ahlak ve onur üzerine inşa edilebilir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin talebi de budur.

Ancak Türk devletinin yaklaşımı, aslında bir çökertme planının devamı olduğunu gösteriyor. Tıpkı özyöetim direnişlerinde olduğu gibi şimdi de barış sürecini istismar ederek bu planı uygulamaya çalışıyor. Bu durum, Kürtler açısından büyük bir risk taşımaktadır.

Özeleştiri ve eşitlik şart

Eğer Türk devleti Kürtlerle kardeş olmak istiyorsa, yüz yıldır süren zulmün özeleştirisini yapmalıdır. Hiçbir Kürt, Rojava, Rojhilat veya Güney Kürdistan'da yaşayan soydaşlarına yönelik en ufak bir aşağılamayı kabul etmeyecektir. Türkiye devleti yalnızca kendi sınırları içindeki Kürtlerin siyasal haklarını reddetmekle kalmıyor, dünyanın neresinde olursa olsun Kürt varlığını tanımıyor.

Kısacası; sömürgecinin psikolojisinin dayandığı nokta, Kürt ve Kürt varlığının sosyolojik, kültürel, sanatsal ve entelektüel özellikleri, özellikle de Kürt kadınının gelişen özgürlük bilinci ve öncü rolüdür. Bu durum, devletin psikolojisini bozmakta ve bu da dilinin karakterine yansımaktadır. Sonuçta, dil ya da karakter, bir kültür-sosyolojik tahayyülün işlediği hammadde olan insan yaşam deneyiminin, yani üretim biçiminin dile yansımasıdır. Dil ve psikoloji, birbirini tamamlayan kültür ürünleridir. Toplumsal üretimin deneyim cevheri, bir şablona dökülmüş metallerle dövülür. Psikolojinin, dilin ve karakterin özü, bu cevherlerin bileşenlerini yansıtmaktan başka bir şey değildir. Kendilerinden olmayanları ya da itaat etmeyeni yok etme arzusunun nedeni de bu sosyolojik gerçekliktir.

Bu durum, sömürgeci psikolojisinin doğası gereğidir. Ve Kürtler, bu gerçeğin farkındadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.