İnkar zihniyeti ve çözümsüzlük

Cihan DENİZ yazdı —

  • İnkar ve çarpıtma, Cumhuriyet döneminin en başından beri Türk siyasetinin en önemli özelliklerinden biri olmuştur. Ama mevcut iktidar döneminde özellikle de siyasi, ekonomik ve toplumsal krizlerin derinleştiği son yıllarda bu durum çok daha ileri noktaya gelmiştir.

“Türkiye’de Kürt Sorunu yoktur. Bu konuyla eğer biz meşgul olursak yazık olur. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik”

“Son günlerde üniversite öğrencileriyle alakalı maalesef çok çirkin bir kampanya sürdürülüyor. İlgisi alakası olmayan kişileri bankların üzerine yatırarak yurt yokmuş diye yalan yanlış kampanyalar sürdürülüyor.”

“Ağırlıklı olarak iş orada toplanıyor. Bütün üreticiden tüketiciye olan yerde zincir marketlerin buradaki yoğun ürünleri toparlaması… Bu da beş tane zincir market. Bunlar bütün o ürünü toparlıyor. Bu beş tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor.  Zincir marketler başta olmak üzere tüm marketlerdeki bu denetimleri ciddi bir şekilde sürdürmek suretiyle, bu zincir marketlerdeki fiyat farklılıklarını, üzerine üzerine gitmek suretiyle buralardaki bu ciddi fiyat farklılıklarını da süratle kaldıracağız.”

Bu üç açıklama, Türkiye’de iktidarın en tepesinde yer alan kişinin Türkiye’nin en yakıcı sorunları hakkında yaptığı açıklamalar.

Birincisi coğrafyanın en köklü ve en karmaşık sorunu Kürt Sorunu hakkında.

İkincisi üniversitelerin açılmasıyla birlikte Türkiye’nin dört bir yanında öğrencilerin gerek astronomik olarak zamlanan kiralar ve kapasite olarak yetersiz devlet yurtları (buna aynı zamanda demokratik haklarını kullanan öğrencilerin yurtlardan çıkarılması da eklenmelidir) nedeniyle yaşadığı barınma sorunu hakkında.

Üçüncü açıklama ise, bu iktidarın yanlış politikaları nedeniyle daha da ağırlaşmış ve kronikleşirmiş yoksulluk ve yüksek fiyatlar hakkında.  

Bu üç açıklama da, sadece bu konulara indirgenebilecek açıklamalar olarak değil, tersine bir zihniyetin dışavurumu olarak ele alınmalıdır.

Sorunlar karşısında iktidarın nasıl bir reflekse sahip olduğunu, sorunları nasıl algıladığını (ya da algılamadığını) yani daha ilk adımda yanlış yaptığını ortaya koymaktadır.

Diğer bir ifade ile İktidarın ilk düğmeyi iliklerken yanlış yaptığı görülmektedir: ya sorunu yanlış tanımlamakta, ya da sorunun varlığını toptan inkar etmektedir. 

Yanlış derken, bilgisizlikten veya başka bir nedenden dolayı yapılan bir hatadan, bir yanılgıdan, “kandırılmışız” diye gerekçelendirilebilecek bir eksiklikten bahsetmiyoruz; tersine tüm bunlar iktidarın doğrusunun ne olduğunu bilmesine karşın, bilerek, isteyerek geliştirdiği tepkilerdir.

İktidarını koruma güdüsüyle tüm bu sorunların altında ezilen halkları yanıltma, bu sorunlarda iktidarın rolünün, sorumluluğunun üstünün örtülmesi amaçlanmaktadır.

İnkar ve çarpıtma, Cumhuriyet döneminin en başından beri Türk siyasetinin en önemli özelliklerinden biri olmuştur. Ama mevcut iktidar döneminde özellikle de siyasi, ekonomik ve toplumsal krizlerin derinleştiği son yıllarda bu durum çok daha ileri noktaya gelmiştir. Ve artık bu inkar ve çarpıtma siyaseti her türlü rasyonalite sınırlarının ötesinde akıldışı bir hal almıştır. 

İnkar ve çarpıtma siyaseti aynı zamanda sorunlar karşında ne yaptıklarını ve ne yapmadıklarını da belirlemektedir.

Kürt sorunu karşısındaki inkar siyaseti bunun en tipik örneklerinin başında gelmektedir. Kürt sorununun var olduğunu inkar etmenin sonucu, sorunu bir güvenlik sorunu olarak görmek ve buna göre politikalar belirlemektir; bunun barışçıl çözümünün bir kenara bırakılarak savaşın daha da yoğunlaşması, Türkiye’de rejimin daha da baskıcı bir karaktere bürünmesi, daha fazla kan ve gözyaşı, özcesi sorunun daha da derinleşmesi anlamına geldiğini hepimiz yaşayarak görmekteyiz. 

Ekonomik ve toplumsal sorunların giderek daha da içinden çıkılmaz bir hal almasıyla beraber, bu inkar ve çarpıtma siyaseti artık trajik-komik bir hal almaya başlamıştır. İktidar, yer bulamayıp parklarda geceyi geçirmek zorunda kalan öğrencilerinin sorunlarını çözmek yerine, bırakın bu konudaki sorumluluğunu, sorunun varlığını bile kabul etmeyerek sorunu güvenlik sorunu olarak görüp öğrencileri suçladı.

Diğer yandan toplumun tüm kesimlerinde en derin bir şekilde hissedilen ve iktidarın da artık varlığını inkar edemediği ekonomik kriz, yoksulluk, yüksek fiyatlar iktidarın iktisadi konularda tercih ettiği yolun; örneğin mahalle marketlerinin yerini alacak market zincirlerinin önünü açacak siyasetlerin, tarım politikasındaki tercihlerin değil, birkaç market zincirinin gözünü kar hırsı bürümesinin sonucu olarak gösterilmek istenmektedir.

Sonuç olarak,  sadece bu açıklamalara bakıldığında bile, Türkiye’de sadece bu üç konunun değil en basitinden en karmaşığına sorunların neden çözümsüz kaldığı, zamanla giderek daha derinleştiği çok iyi anlaşılmaktadır.

Yanlış tanımlama ve inkar çözümsüzlüğü ve sorunların derinleşmesini de koşullamaktadır.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.