İran-İsrail savaşı bahane…
Cihan DENİZ yazdı —
- Unutulmasın ki somut durumun somut tahlili İran rejiminin Kürtler, emekçiler, kadınlar için gerçekte ne olduğu hakkında zerre fikri olmayan Okuyan ve TKP’sinin tekelinde değildir. Tıpkı verdiklerine pek de şahit olmadığımız devrimci mücadelenin çıkarları hakkında konuşmak gibi.
Bir kısım “Türk” ulusalcısının dünya yansa da, değişmeyen tek gündemleri vardır, o da Kürtlerdir. “Sol”, “sosyalist”, “komünist” kisvesine bürünenleri de böyledir, bürünmeyenleri de. Sözde siyaseten tam zıt kutuplardadırlar ama her kriz anında Kürt annesini görmesin noktasında kolayca yan yana gelebilirler.
Bir yandan olanca kibirleri ile Kürtlerin aldığı tavırları yargılarlar, diğer yandan da Kürtler bir kazanım elde etmesin diye hop oturup hop kalkarlar.
İsrail’in İran’a dönük saldırıları ile başlayan çatışmada da bu kesimlerin aklına ilk yine Kürtler geldi.
En büyük gündemleri Kürtler bu savaş karşısında aldığı tutum, onlara göre alması gereken tutum, ne kazanımları olacak gibi sorular.
Ulusalcı görüşleri ile bilinen bir emekli amiral, asıl hedefin Kürdistan devletinin kurulması olduğunu söylemektedir. Bunu tabii ki Kürdistan’ın önüne “sözde” ifadesini ekleyerek Kürt halkına dönük duygularını tüm çıplaklığı ile ortaya koyarken, mevzu bahis İran’da yaşayan Azeriler olunca, devlete bu kesimlere sahip çıkma çağrısı yapmaktadır.
Bir de Türkiye Komünist Partisi’nin en yetkin isimlerinden Kemal Okuyan’a kulak verelim.
Önüne “sözde” demeden Kürdistan sözünü ağzına alamayan amiralden çok farklı bir zihniyette olmayacak ki, daha ilk satırlarda “ne hıyrını gördük” diyerek kendince Kürtler ile, demokratik Kürt siyaseti ile dalga geçtiğini zannetmektedir. Rejimin çok “hıyrını” gördüğünden olsa gerek geçtiğimiz günlerde adında Komünist olan partisini resmi ideolojinin önünde diz çöktürmekten ar etmeyen Kemal Okuyan, artık kendine hakkettiği cevabı veremeyecek sevgili Sırrı Süreyya Önder ile, hem de onun şivesi ile kendince alay ederek aslında sadece siyaseten değil, ruhen de nasıl şovenizm batağına saplanmış seçkinci, halklara tepeden bakan bir “Beyaz Türk” olduğunu ortaya koymaktadır.
Asıl konumuza gelecek olursak; yazı TKP neden İran’ı destekliyor sorusuna yanıt vermek için kaleme alınmış. Bununla birlikte tüm yazı boyunca serpiştirilmiş cümlelerden hedeflerden birinin de genelde Kürtler, özelde de İran Kürtlerinin alacağı tutum olduğu anlaşılmaktadır. Ama işin ilginci, İran denkleminin en temel faktörü olmasına rağmen Okuyan bir kez bile Kürt, Kürdistan sözcüklerini ağzına almamaktadır. Ama geçerken “kendi ulusunun herkesin üstünde olduğunu düşünenler” demekten kendini alamayarak, Kürt siyasetini kendince milliyetçilik parantezine alıp onu Amerika ve İsrail’in yanına yerleştirmektedir. Aynı şekilde en başta kadınlar olmak üzere halkların, emekçilerin ve diğer tüm ezilen kesimlerin özgürlük, eşitlik ve demokrasi talepleri hakkında da tek söz yok.
Bununla birlikte Okuyan herkesten, adını bile anmadığı tüm kesimlerden İran rejimine şartsız destek vermesini, hiçbir talep ileri sürmeden onun yanında yer almasını beklemektedir. Yegane “komünist” tavrın bu olacağını ileri sürmektedir. Bunu yapmayanlar, yani kendi içinde bulundukları koşullara göre ve kendi talepleri doğrultusunda tutum belirleyenler mi? Onlar tabii ki “fırsattan istifade eden”, “vatan hainleri” ve “çanak yalayıcılarıdır.” Bu “vatan hainliği” ve “çanak yalayıcılığı” söylemi için edilecek çok laf var ama cevabı Okuyan’ın bildiği yerden verelim. O ve benzerleri ile “sol” adına halklara ve ezilenlere vaaz ettiği bu siyasetsizliğin solun tarihi içinde bir karşılığı vardır. Bu siyasetsizliğin I. Dünya Savaşı patladığında kendi ülkelerinin emperyalist politikalarını “vatan savunması” adı altında koşulsuz destekleyen II. Enternasyonal’in anlı şanlı İngiliz, Alman, Rus ve diğer sosyal demokrat partilerinin işçi sınıfı mücadelesine ihanetinden; bunu savunan Okuyan ve benzerlerinin de Lenin’in üstüne kitaplar yazdığı Alman Sosyal Demokrasi’nin en önemli figürlerinden “melun Kautsky’den” zerre farkı yoktur.
Kendisi de savunduğu tutumun açıklarının ve açmazlarının farkında olacak ki, her şeye rağmen neden İran koşulsuz desteklenmeli sorusuna cevaben “devrimci mücadelenin çıkarlarını” öne sürmektedir. Yani somut durumun somut tahlili gereği Okuyan’a göre devrimci mücadelenin çıkarları için her kesim İsrail’in saldırısı karşısında kendi özgün taleplerini ve mücadelelerini askıya alıp İran rejimini koşulsuz desteklemelidir. Ama unutulmasın ki somut durumun somut tahlili İran rejiminin Kürtler, emekçiler, kadınlar için gerçekte ne olduğu hakkında zerre fikri olmayan Okuyan ve TKP’sinin tekelinde değildir. Tıpkı verdiklerine pek de şahit olmadığımız devrimci mücadelenin çıkarları hakkında konuşmak gibi.
Sonuç olarak; gerçekten devrimci ve komünist bir tutum göstermek istiyorlarsa, ağızlarından düşürmedikleri emperyalizm kuramını geliştiren Lenin’in Rusya’da ve Rosa Luxemburg ile arkadaşlarının Almanya’da I. Dünya Savaşı karşısında gösterdiği devrimci çıkışa bakmaları yeterli olacaktır. Ama bunu yapamazlar. Bu, her türden ezen ulus milliyetçiliğinden arınmayı, her önemli olayda milliyetçiliğe savrulmalarına neden olan çarpık bir anti-emperyalizm anlayışıyla hesaplaşmayı ama en çok da devrimci bir cüreti gerektirmektedir. Bunların hiç biri onlarda olmadığından, halkların, ezilenlerin, solcuların, devrimcilerin onlardan alacağı bir akıl yoktur. Gidip siyasi ruh ikizleri ile milliyetçilik bataklığında istedikleri gibi siyaset yapsınlar.