İyi halk, kötü halk

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Savaş, devletlerin acımasızlığını, insanların çaresizliğini, yardımlaşma potansiyelini, demokrasi pratiklerinin yetersizliğini, silah sanayiinin kolonyal işleyişini ve savunma sanayiinin halklar için değil devlet-sermaye işbirliği için var olduğunu yeniden kanıtlıyor.

Mahalle manavındayım. Hâlâ mahalle manavlarının olduğu bir ilçede, tarladan tezgâha yolculuğun çok uzun sürmediği bir bölgede yaşıyor olmanın verdiği görece rahatlıkla fiyatların yarattığı endişe arasında salınıyorum. ‘Günün birinde’ diyorum, ‘bu fiyatlar düşecek’. ‘Yok’ diyor kasada duran kadın, ‘öyle bir şey olmayacak; çünkü çiftçi bu ürünün tezgâha gelen her aşamasında dolar üzerinden ödeme yapıyor.’ Konu nereden oraya geliyor, bilmiyorum: ‘Çünkü, Arapları beslemek için topraklarımızı Katar’a satmak gerek…’ 

Toprakların kiralandığını, kiracıların salt Katar’dan değil, birçok ülkeden olduğunu, bunun yeni bir durum olmadığını, Suriye’den gelen herkesi vergilerimizle beslemediğimizi, aslında Avrupa’dan bu konuda ziyadesiyle maddi destek alındığını, silah ticaretine harcanan parayı niye dert etmediğini diyemeden, ‘insanlar boşu boşuna yaşayageldikleri topraklardan ayrılmazlar, savaştan kaçıyorlar’, karşılığıyla yetiniyorum. ‘Ama’yla karşılanıyorum, ‘Araplar geliyorlar ve bir sürü çocuk doğuruyorlar. Madem hiçbir şeyleri yok, o kadar çocuğu niye yapıyorlar? Ukrayna’dan gelenlere bakın. Elitler.’ Türkiye’den Almanya’ya, Kanada’ya, ABD’ye işçi olarak gidenleri hatırlatmıyorum. Tam o sırada, içeriye orta yaşta bir erkek giriyor. Kendinden emin kestirip atıyor, ‘Araplar savaştan kaçmıyorlar. Buradaki toplumsal uyumu bozmak için getiriliyorlar.’ Gönderiliyorlar demediğini not ediyorum. Elma seçmeye odaklanıyorum; ‘Tamamdır,’ diyorum; ‘savaştan sadece elit Ukraynalılar kaçıyorlar.’ Sessizlik; çıkıyorum.

Şubat ayından bu yana devam eden Rusya-Ukrayna savaşında 6 milyon Ukraynalı ülkeden ayrıldı; 8 milyon ülke içinde yerinden edildi. Kronik hastalıklarla yaşayanlar, 65+’lar, temel ihtiyaçları ve gündelik faaliyetleri için bakıma ihtiyaç duyanlar bu rakamın dışında. Kitle medyasında sıklıkla köpek ve kedilerle ülkeyi terkedenleri gördük; insan-olmayan hayvanlara verdikleri değerle medeni olduklarında karar kılındı. Ama, Ukrayna’daki et üretimi ve tüketimi söz konusu edilmiyor. Zelenski’nin militer retoriğinin Avrupa demokrasisinin savunusuna çevrilmesi, ülkedeki nükleer santrallerin savaş politikalarını beslemesi, Rusya’nın saldırılarının güçlendirdiği aşırı sağ, paramiliter güçlerin demokrat kamuoyunda kabulü de.

ABD’deki ve Avrupa’daki muhalif kitle medyasında, ilgili ülkelerin ABD’nin Irak savaşında, Afganistan’daki savaşta, Suudi Arabistan’ın ABD desteğiyle Yemen’de yürüttüğü savaşta yıllar boyu dile gelmeyen barış yanlısı, istila karşıtı, ulusların kendi kaderlerini tayin haklarını destekleyen argümanların NATO gibi militer bir kuruluşun savunusu da eklenerek sunulması eleştiriliyor. Aynı haber akışlarında Rusya-Ukrayna savaşı farklı yönlerden ele alınırken, küresel kuzey ülkeleri nezdinde Rusya, Ukrayna karşısında demokrasi kıyasında yeniliyor. Zelenski, ABD yönetimine, Avrupa Birliği’ne seslenirken hep demokrasiden dem vuruyor; Rusya’yı söz konusu demokrasinin hasmı olarak tespitliyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıları sömürgecilikle tanımlanıyor. 

Devletlerin savaşının faturası hep olduğu gibi halklara kesiliyor: Ukrayna’dan kaçanlar sınırlardan rahatlıkla geçebiliyorlar;  Avrupa ülkeleri mültecilerin geçici yerleşimi karşısında maddi destek pazarlığına girmiyorlar; ABD’de göç-karşıtı çevreler, Biden’ın 100.000’le sınırladığı Ukraynalı sığınmacı kararı karşısında, 2021 yazında Afgan sığınmacılarla ilgili sergiledikleri düşmanlığı yinelemiyorlar. Ukrayna’dan gelenler, Afganistan’dan gelenler aksine ‘ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit’ etmiyor olsa gerek.

Savaş, devletlerin acımasızlığını, insanların çaresizliğini, yardımlaşma potansiyelini, demokrasi pratiklerinin yetersizliğini, silah sanayiinin kolonyal işleyişini ve savunma sanayiinin halklar için değil devlet-sermaye işbirliği için var olduğunu yeniden kanıtlıyor.

 Bu köşede kronik hastalıklarla yaşayan kadınlarla ilgili yazıların ilk ikisinde deneyimlerini paylaşan Dr. Gülden Özcan, 13 Mayıs 2022’de bu dünyadan ayrıldı. Genetik yatkınlığının olmadığı üçlü negatif meme kanseri tanısını aldığında yaşamında nispeten rahat bir evredeydi. İşçi sınıfı aileden gelen Kürt bir kadın olarak Türkiye’de ve Kanada’da karşılaştığı ayrımcı uygulamalarla mücadeleden hiç vazgeçmedi. Hatırası daim olsun. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.