Kültürün mutfağındaki insan

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Kültür devrimi, politik devrim sonrasına ertelenemez. Sebebi basittir; ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen politik devrime kadar belki de Kürt’ün önce dili ve sonra kültürü, yani ruhu yok olacaktır. Ertelenemez çünkü politik devrim, o devrimden önce kültür devrimi gerçekleşmediği zaman ruhsuz bir devlet aygıtı yaratır. 
  • Kültür insanına ve politik aktivist konuşmacıya kürsüyü hazırlayan “mutfaklar”, 1990’ların göçüyle Avrupa’ya gelen “gençlerin” örgütleridir, onlara “dernek” diyoruz. Yaratıcaları şimdi 60 yaşlarındadır.

Araya yazılmaması, zararlı bir gecikmeye yol açacak olan konular gündeme gelince, planladığım yazıyı bir türlü yazamadım. Aachen derneğinin orta direklerinden Heval İsmail, eğer yanılmıyorsam onuncu anjiyo için hastahaneye yatınca yazıyı yazmak zaruret oldu.

Frankfurt’ta gerçekleşen Kurdistan kültür festivalini o aralar sağlık sorunlarım nedeniyle Medya TV’de izlerken bu muhteşem organizasyonun “mutfağı” hakkında düşünmüştüm. Onbinler oradaydı. Bu insanlar oraya nasıl taşınmıştı, gerisin geriye geldikleri yere nasıl gönderilmişti? Karınları nasıl doyurulmuştu? Susuzlukları o sırada otuz derecelik sıcakta nasıl giderilmişti? Festival alanı nasıl donatılmış, sahne nasıl inşa edilmişti? Festival biletleri on binlere nasıl iletilmişti? Sağlık önlemleri nasıl alınmıştı? Tuvalet kabinleri nasıl yerleştirilmişti? Alana sızması muhtemel provokatörlere ve “cepçilere” karşı güvenlik nasıl sağlanmıştı? Ve festivalin sonunda alan onbinlerden arta kalan atıklardan nasıl temizlenmişti? O temizliği yapanlar sabahın beşinden akşamın beşine kadar ayaktayken bu son temizliği hangi enerjiyle yapmıştı? Festivalin “mutfaklarındaki” insanlar nasıl insanlardı?

Sonra Kurdistan kültürünün çok önemli bir parçası olan sanatçıların eserlerini ve o eserleri icra etmelerini düşünmüştüm. Eserleri yasaklanmış, yaratıcıları hapsedilmiş, öldürülmüş, sağ kalanlar hicret etmiş, buna rağmen sahnedeki o coşkulu duruşları nasıl bir kültürün eseriydi? Yaşadıkları topraklardan koparılmış bu insanlar nasıl oluyor da sanatın insancıl özünden hala kopmamışlar, hala barışı, özgürlüğü, bu idealler uğrunda mücadeleyi böyle estetik bir ahenkle terennüm ediyorlardı? Onların şahsında Kurdistan kültürünün sırrını düşündüm.

İzninizle, zaten bütün şölenlerin en arka sırasında yer alan “mutfağı” ve “mutfakta” o gün ter dökenleri yine en arkaya bırakayım ve Kurdistan kültürünün sırrına geleyim.Karayılan o gün kültür devriminin politik devrimlerden önce, şimdi, devrimci süreç boyunca gerçekleşmesinin önemini anlatan bir konuşma yapmıştı. “Proletarya diktatörlüğü”nün yani devletin egemenliği altında Çin Kültür Devrimi’nin yarattığı facia aklıma geldi. Sonra Türk devletinin “kindar nesiller yaratma” amaçlı kültür cinayetleri de…

İnsanlığın tarihi, varoluşundan beri “sınıf mücadelelerinin tarihi” değildir. Köleci devir öncesinde “komün” vardı, devlet yoktu, savaş da yoktu. Komün insanının kültürü kendi emeğinin ve ruhunun yarattığı her şeyin toplamıydı; emekseverlik, eşitlik, özgürlük, sevgi, hasret, yoksulluk, hastalık, zorluk karşısında direniş, ölüme rağmen ebedi hayata ve nihai kurtuluşa inanç…

Sonra “devlet”ler doğdu, savaşlar başladı…Savaşlar “kültürü” vurdu. Şu Türk kültürüne bulaştırılan başka milletlere “nefret”, Kur’a’ndaki fetih ve cihad kavramlarının çarpıtılıp vahşi soykırımlara, yayılmacı savaşlara alet edilmesi, milliyetçiliğin en adi tezahürü, üstünlük, kendini beğenmişlik, başkasını alçaltma, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur" deyip, dünyayı “düşman” bilme, “Ermeni dölü”, “kuyruklu Kürt”, Yahudi’nin “iğneli fıçısı”, “Arab’ın Türk’ü sırtından hançerlemesi”, çingeneye atfen ”şecaat arzederken merd-i Kıpti sirkatin söyler” rezilliği, “savaş menkıbeleri”, “Muhteşem Yüzyıl”ın saltanat cinayetleri…Ve daha neler neler. Bütün bu mezbele, devletin Türk insanı tarafından devlet öncesi yaratılmış emek ve ruh ürünü insancıl kültürünün vahşi, kaba ve zararlı bir renge boyanmış halidir.

Kürt kültürü, belki kimi çapaklar vardır, ama bugün devletli milletlerle kıyaslanmaz ölçüde hümanist bir kültürdür. Sırrı, devlete sahip olmayışıdır. Bu kültür fetihlere övgüyle kirletilmemiştir, devlet zorbalığını meşrulaştırmalarla insani olana düşmanlaştırılmamıştır. Çünkü devleti yoktur. Saf kültürdür. Mezopotamya’da toprağa ilk tohumu atan Kürt’ün kültüründe “ekmek” meta değildir, mukaddestir, yerden alınır öpülüp başa konulur. Öfkesi “ötekine” düşmanlıktan değildir, kendisine yapılan zulüm yüzündendir. Sevgisi Mem û Zin’de aşikar olmuştur.

Şimdi bu kültür mirası asimilasyoncu ve soykırımcı Türk devletinin tehdidi altındadır. Kültür devrimi, politik devrim sonrasına ertelenemez. Sebebi basittir; ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen politik devrime kadar belki de Kürt’ün önce dili ve sonra kültürü, yani ruhu yok olacaktır. Ertelenemez çünkü politik devrim, o devrimden önce kültür devrimi gerçekleşmediği zaman ruhsuz bir devlet aygıtı yaratır. O zaman Kürt halkı bütün devletli halkların “makus kaderini” paylaşır. Kültür devrimi hangi ölçüde gerçekleşirse, geleceğin “yüreğinde Büyük Kurdistan’ın yer alacağı Konfederal devlet, o ölçüde devlet olmayan devlet olacaktır.

Sanırım “mutfağa” sıra geldi. Kültür insanına ve politik aktivist konuşmacıya kürsüyü hazırlayan “mutfaklar”, 1990’ların göçüyle Avrupa’ya gelen “gençlerin” örgütleridir, onlara “dernek” diyoruz. Yaratıcaları şimdi 60 yaşlarındadır. Benim bildiğim dernek Aachen derneği. Frankfurt kültür festivalinin yükünü diğer derneklerle birlikte sırtlamıştır. Dernekleri yaratan nesil artık yaşlanmıştır. Bizim Başkan Heval Ramazan’ın iki böbreği çürümüş, yerine plantasyonla bir böbrek takılmıştır. Onun sağ kollarından Beşir’in bir böbreği iki yıl önce alınmıştır. Dev gibi Pir, pandemide aylarca komada kalmıştır. Heval Ali Şir geçtiğimiz ay ölümden dönmüş, göğsü yarılmış, kalbi çalıştırılmıştır. İsmail’in bilmem kaçıncı anjiyo için hastanede yattığını söylemiştim zaten. Mutfak birkaç kişi dışında işte bu insanlardan oluşuyor. Onları her eylemde görürsünüz. Eylem yoksa dernekte nöbettedirler. Çay demler, kazan kaynatırlar. Komünaldirler, hiyerarşi bilmezler. Derneği yönetirler, gelenlere hizmet eder, hal hatır sorarlar.

Sitemleri var; o festivallerde kürsüye çıkan değerli sanatçılar, ünlü isimler arada sırada mutfağa neden konuk olmazlar? Bu genç-ihtiyarların elleriyle yaptıkları bir tas çorbayı neden kaşıklamazlar?

Kültür festivalleri “mutfakların” emekleri üstünde yükselir. Şair ne demiş: “Taş kırmak da önemli, şairlik de önemli.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.