Savaşta kapıyı Hızır değil Azrail bekler
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Kapatıldığınız gün Türkiye, İsrail-ABD’nin eliyle savaşa sürüklenme yolunda yıllarca sürecek “seçimsiz diktatörlüğe” mahkum olacaktır. CHP’nin TBMM Komisyonu’ndaki rolü o nedenle çok önemlidir.
Cumhuriyet Halk Partisi yönetimine “uyarı” olarak iki yazı kaleme almıştım. Bu yazılarda Erdoğan’ın özel olarak görevlendirdiği Başsavcı Gürlek’in, Başkan Öcalan tarafından yapılan, bizim medyamızda “tarihi manifesto” diye adlandırdığımız silahlı mücadeleye son verme ve PKK’yi feshetme çağrısından bir ay sonra CHP’ye yönelik başlatılan tutuklama operasyonlarının rastlantı olmadığını, CHP’yi “kapatma” sonucunu vereceğini ifade etmiştim. Nitekim geçtiğimiz gün başında Ekrem İmamoğlu’nun bulunduğu bir “yolsuzluk ve casusluk suç örgütünün” CHP yönetimini ele geçirdiği suçlaması İBB iddianamesinin temel suçlaması olarak ilan edildi. İddianame açıklanır açıklanmaz da Başsavcı Gürlek, Yargıtay’a “CHP’nin kapatılması” talebiyle başvurdu.
Ben bu gelişmeyi sadece barışın önşartı olan demokratikleşme sürecini tehdit etmediğini, süreci “Barış ve Demokratik Toplum” amacından saptırmaya, çözümü sadece PKK’nin silahsızlandırılması amacıyla sınırlamaya yol açabilecek bir gelişme olarak değerlendirmekteyim.
Bu öngörümü açıklayayım:
Son aile görüşmesinde, Ömer Öcalan’ın ifade ettiğine göre, Başkan Öcalan, söz konusu süreci AKP ve MHP’nin değil, kendisiyle İmralı’da yapılan müzakereler sonucunda varılan “demokratik uzlaşma” temelinde devletin başlattığını ve CHP’nin bu sürece etkili şekilde katılmasının önemli olduğunu açıkladı.
Açıklamasındaki “devlet” vurgusu büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü gerek İyi Parti ve Zafer Partisi, gerek CHP içindeki Kılıçdaroğlu-Ergenekon fraksiyonu, gerekse ulusalcı medyadaki uzantıları, çözüm sürecine, bu süreç sanki Bahçeli ve Erdoğan tarafından başlatılmış ve esas olarak Saray İttifakı’nın iktidarda kalma amacı taşıyan bir süreç gibi bakmakta ve sanki sürece bu nedenle “muhalefet” etmektedirler. Başkan Öcalan bu çözüm düşmanı cepheye, “karşı çıktığınız çözüm süreci devletin kararıyla başlamıştır” uyarısını yapmıştır. Böylece Başkan Apo adı geçen süreç karşıtlarının “Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı yıkıcı bir muhalefet yaptığını, Kürt Özgürlük Hareketi’nin ise, “demokratik uzlaşma” temelinde, Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında Türk ve Kürt halkının karşı karşıya olduğu tehlike nedeniyle bu “devlet kararı"nı demokrasi önşartıyla desteklediğini ifade etmiştir.
Gerçek durum budur. Ortak özellikleri Kürt halkının inkarına dayanan bu çözüm karşıtı cephede yer alan Kılıçdaroğlu hizbini ve Ergenekoncuları, faşist İyi Parti ve Zafer Parti’sini, bunların medyadaki sözcülerini hiç kimse, devletin “çözüm kararına” muhalefet ettikleri için “demokrat, hatta tevatüre göre anti-emperyalist” sayamaz. Hiç kuşkusuz aynı şekilde hiç kimse “terörsuz Türkiye kararı” aldığı için “devleti” ve devlet kararı nedeniyle çözüm sürecini onaylayan Bahçeli ve Erdoğan’ı da “demokrasiden yana” güçler olarak göremez. Otokrasiye ve küresel emperyalist güçlerin Türkiye’yi İsrail’le birlikte İran’a karşı savaşa sürüklemesine karşı olan güçlerin başında Kürt Özgürlük Hareketi, onunla müttefik sosyalistler, feministler, çevreciler ve tüm tereddütlerine rağmen CHP’deki Özgür Özel-İmamoğlu grubu var.
Başa dönelim.
Şu anda CHP’yi asıl tehdit eden, onun bu “tereddütlü” durumudur. Özgür Özel grubu, çözüm karşıtı “milliyetçilerin” baskısı karşısında kendisini bir anda çözüm karşıtı Ergenekoncu-faşist cephenin içinde bulabilir. Ve böyle bir durumda, “terörsüz Türkiye” devletin şu andaki biricik “beka” meselesi olduğu için, aynı zamanda CHP bu meselede devletin karşısına geçtiği takdirde “beka” meselesini çözmek mümkün olmayacağı için, şu anda CHP içindeki Kılıçdaroğlu, Ergenekoncu, aşırı ulusalcı cephenin işbirliği ile ve Erdoğan’ın “rakibinden kurtulma” hesabıyla “kapatılma” tehlikesiyle yüz yüze gelir, hatta kapatılır. Kürt halkının böyle bir durumda “Ergenekoncu-faşist ve aşırı ulusalcı çözüm düşmanı cephede yer alan” bir CHP’yi desteklemesi de mümkün olmaz. Sonuçta CHP devletin karşısında Kürt halkının desteğinden mahrum hale geldiği için tecrit olur ve kapatılır, ama aynı zamanda DEM Parti de AKP-MHP karşısında yalnızlaşır, bunun sonucunda devlet “demokratik uzlaşmayı” bozarak, “ Barış ve Demokratik Toplum Süreci"ni sadece “terörsüz Türkiye”, yani PKK’nin silahsızlanması ve tasfiyesi amacıyla sınırlama imkanı elde eder.
CHP yönetimi bu öngörüyü paylaşıyor mu, bilemem. Ama İBB iddianamesi ve Başsavcı’nın kapatma talebiyle Yargıtay’a başvurmasını kimi CHP sözcülerinin hafife aldıkları kesindir. Konuyu Halk TV’de ele alan bu sözcüler, iddianamenin binlerce sayfa olmasından, o bağlamda yargılama sürecinin yıllarca süreceğinden, erken seçim sonucunda da Saray İttifakı’nın yıkılacağından emin görünüyorlar.
Emin görünmeyiniz. Karşı karşıya olduğunuz bu iddianamedeki “yolsuzluk ve casusluk amaçlı suç örgütü” iddiası Yargıtay’da “ciddiye” alındığı takdirde, o Yargıtay böyle “ahtapot” gibi ülkeyi sarmış bir “suç örgütünün” yıllara yayılacak bir yargılanma süreci boyunca “yolsuzluğa ve casusluğa devam etmesini” beklemeden “tedbiren” kapatma talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Hukuk yok diyorsunuz ya, dediğiniz gibi olur ve bir bakmışınız kapatılmışsınız.
Yapmanız gereken “norm içi devletle” “Barış ve Demokratik Toplum” hedefinde “demokratik uzlaşmayı” sağlamanız, TBMM Komisyonu’nda DEM Parti’yle birlikte süreci PKK’nin silahsızlanması ve tasfiyesi hedefiyle sınırlama eğilimindeki güçlere karşı demokratikleşme hedefiyle direnmeniz, böylece hem Başsavcı’yı, hem “norm dışı illegal devleti”, onun uzantısı Ergenekoncu-aşırı ulusalcı cepheyi, hem de kapatılmanızı kendi siyasi çıkarı için kışkırtan AKP-MHP ittifakını “norm içi devletin”, o devletle “demokratik uzlaşma” sağlayan Öcalan’ın önderliğindeki 60 milyonluk dört parça Kürdistan halkının desteğiyle tecrit etmeniz sizi kapatılmaktan koruyacak olan taktik plandır.
Kapatıldığınız gün Türkiye, İsrail-ABD’nin eliyle savaşa sürüklenme yolunda yıllarca sürecek “seçimsiz diktatörlüğe” mahkum olacaktır.
CHP’nin TBMM Komisyonu’ndaki rolü o nedenle çok önemlidir.
Şu anda Özgür Özel tıpkı Bahçeli gibi TBMM Komisyonu’ndan bir heyetin İmralı’ya gitmesini çözüm sürecinin gereği olarak ilan etse ve CHP’nin de MHP gibi bu heyete temsilci vereceğini açıklasa, İyi Parti ve Zafer Partisi’nin Bahçeli’ye karşı suçlamalarını sert bir şekilde suçlasa, evet, CHP’deki çözüm düşmanları kendisine karşı “ayaklanır”, parti içindeki gücü zayıflar, ama bu taktik plan partisini kapatılmaktan koruyacağı için, ayaklanmayı bastırma ve yeniden güç kazanma imkanını da korumuş olur.
“Ama erken seçimde oyumuz düşer, seçimi kaybederiz” diyen olursa gülüp geçerim. Sizi kapattıkları gün Türkiye’de yıllar boyunca ne erkeni, ne de geçi seçim meçim olmaz. Sakın “kapatsalar da yenisini kurarız” demeye kalkmayın. Savaşa açılan kapımızda elinde tırpan Azrail (as) halklarımızı bekliyor. Demokrasi de yoksa Hz. Hızır’dan da kimseye medet yoktur.
