Çözüm süreci ve iktidar savaşları

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Çözüm sürecinde de üçüncü yol vardır. Bu süreçte AKP’nin mi, yoksa CHP’nin mi tutumu çözüme yardım ediyor ya da engel oluyor tartışmasının hiçbir anlamı yoktur.

CHP’nin İmralı’ya gidecek heyete üye vermemesi, haklı eleştiri ve tepkilere neden oldu. Özellikle Halk TV’de CHP sözcüleri bu eleştiri ve tepkilere karşı kararı savunup CHP’nin çözüm sürecinde yer almaya devam edeceğini, Komisyon'dan çekilmeyeceğini ısrarla vurguladı. Buna rağmen CHP’ye yakın medyada İmralı heyetinde yer almama adımını, Komisyon'dan çekilmeyle tamamlama yönünde çağrılar yoğunlaştı. Çözüm sürecine karşı yıkıcı tutum alan Zafer Partisi ve İyi Parti, CHP’nin aldığı kararı selamladı ve her iki parti de “Komisyon'dan çekil” çağrısı yaptı.

Şu anda Komisyon'da yer alan gruplardan sadece AKP, MHP ve DEM Parti, İmralı’ya üye gönderecek. Bu durum, Komisyon'daki kritik dengeye işaret ediyor. Karşılıklı konumların sabitlenmesi, kesinleşmesi, bundan sonra atılacak adımları riske sokuyor. “Geçiş yasaları” gündeme geldiği zaman kararların sadece DEM Parti, MHP ve AKP oylarıyla alınması, çözüm sürecini zayıflatacaktır. O nedenle çözüm yanlısı siyasi güçler, CHP’nin aldığı kararı eleştirme dışında, Komisyon'daki bu geçici kutuplaşmayı kalıcı hale getirmekten sakınmalıdır. Nitekim gerek DEM Parti, gerekse DBP açıklamaları, CHP kararını bu temelde değerlendirdi. Çözüm sürecini asıl tehdit eden faktörü doğru saptamak  büyük bir önem taşıyor. Başkan Öcalan’ın devlet ile müzakere sonunda demokratik uzlaşmayla başlattığı sürecin, Meclis'te temsil edilen siyasi partilerle demokratik uzlaşma sağlanarak tamamlanması zorunludur. İyi Parti dışında Meclis'te temsil edilen partilerin tamamı Komisyon’a katılarak böyle bir uzlaşmada ilk adımı atmıştı. Barışı sağlayacak sonraki “geçiş yasaları” ve demokratikleşme adımlarında ise henüz bir gelişme yoktur.

Süreci tıkayan temel faktör

Çözüm sürecinin önünde pek çok engel olmakla birlikte, aktüel en büyük engel, AKP ve CHP arasında süren, giderek tehlikeli şekilde tırmanın “iktidar savaşıdır.” Devletle PKK arasındaki savaş sona erdiği halde, sürecin olumlu sonuç vermesinde belirleyici rol oynayacak AKP ve CHP arasındaki savaş, süreci tıkayan en temel faktördür. Devleti, Başkan Öcalan ile uzlaşmaya yönelten sebep, özünde “devletin bekası"nın tehlikeye girmiş olmasıdır. AKP ve CHP’nin çözüm temelinde uzlaşmasını önleyen sebep ise bu partilerden birinin iktidarını koruma, diğerinin ise iktidarı kazanma amaçlarıdır.   Oysa devlet kendisine isyan eden PKK ile; PKK de Kürt halkını inkar ve imha etmek isteyen devletle savaşa son verdi. AKP ve CHP ise Türkiye’nin ve Kürdistan’ın, tüm bölge halklarının kaderi ile ilgili çözüm sürecinin bağrında süren "iktidar savaşları"nı, en azından çözüm sürecinin sonuç vermesine kadar bir “siyasi mütareke"yle sonlandırmak yerine tırmandırıyor.

Hiç kuşkusuz bu iktidar savaşının tırmanmasında asıl sorumluluk Saray rejimine aittir. Böyle olsa da bu savaşı sona erdirme perspektifine iki parti de sahip değildir. CHP savaşı “erken seçimle" AKP iktidarını yıkarak sonlandırma; AKP de CHP’yi bölerek ya da kapatarak sonlandırma amacındadır. Kapatma gibi bir amaca karşı “erken seçimle yıkma” amacı elbette meşrudur ama bu meşruiyet, “iktidar savaşı"nın çözüm sürecini neredeyse imkansız hale getirdiği gerçeğini değiştirmiyor.

AKP ve CHP'nin oy kaygısı

Eğer “İmralı’ya gitme” taraftarları İmralı’ya gitmeyi işte bu “iktidar savaşı"nı durdurma amacıyla bağlayabilselerdi belki bugünkü sonuçla karşılaşılmayacaktı. Belli ki, hem AKP iktidarını korumak amacıyla hem de CHP iktidara geçme amacıyla Başkan Öcalan ile devlet arasındaki uzlaşma arasında uyumsuzluk görüyorlar. Bu uyumsuzluğun esası, Başkan ile devlet arasındaki uzlaşmayı desteklemenin bu iki partiye oy kaybettireceği kaygısıdır. Eğer İmralı’ya gidişe CHP de katılsaydı iki partinin kaygılarını müzakere etme ve giderme konusunda Başkan Apo ile bir anlaşma mümkün olabilirdi. En azından bu müzakere sonucunda her iki parti arasındaki iktidar savaşının bölgede meydana gelen gelişmeler temelinde Türk devletinin çıkarlarıyla keskin şekilde çeliştiği, Başkan Öcalan tarafından onlara ikna edici argümanlarla anlatılabilirdi.

Süreçte de üçüncü yol vardır

Bir an için CHP’nin İmralı’ya gidişe onay verdiğini ve İmralı’dan dönüşte her iki partinin “iktidar savaşı"nı çözüm sürecinin devamı boyunca geçici olarak sona erdirme kararını kamuoyuna açıkladığını düşünelim. AKP’nin CHP’ye karşı yönelttiği operasyonlara son verdiğini, tutuksuz yargılamanın yolunu açtığını, CHP’nin erken seçimi zorlayan mitingleri sona erdirdiğini farz edelim.

Ne olurdu?

Türkiye’de bayram olurdu. Türk halkı içindeki düşmanca kutuplaşma yumuşar ve çözüm sürecine kuvvetli bir rıza oluşurdu. Her iki partinin bu kararı İmralı’ya giderek ve Öcalan’la anlaşarak aldığını gören Kürt halkının çözüm süreciyle ilgili kaygıları sıfıra inerdi. Böylece Türk ve Kürt halkları arasındaki önyargılar kırılmaya , tarihi “Kürt-Türk ittifakı” gerçekleşmeye başlardı. Sonuç olarak diyeceğim şudur: Çözüm sürecinde de üçüncü yol vardır. Bu süreçte AKP’nin mi, yoksa CHP’nin mi tutumu çözüme yardım ediyor ya da engel oluyor tartışmasının hiçbir anlamı yoktur. Böyle bir tartışma, bizi “iktidar savaşı"na eklemlenmeye götürür ve çözüm sürecini engelleyen faktöre dönüştürür. Üçüncü yol, kararlı bir şekilde her iki parti arasındaki “iktidar savaşı"na karşı kesin tutum almak, bu savaşların hem Türk devleti ve Türk halkının hem de Kürt ve bölge halklarının geleceğini tehdit ettiğini ilan etmektir.

Somut olarak ifade edeyim: “İktidar savaşları”, CHP’yi adım adım Zafer Partisi ve İyi Parti'nin faşizan cephesine; AKP’yi de CHP’yi kapatarak seçimsiz diktatörlüğe götürür. Çözüm süreci sona erer ve savaş yeniden başlar. Bu savaştan yararlanan ABD ve İsrail, Türkiye’yi İran’a karşı savaşa sürükler ve "herşey çok kötü olur.”

Çözüm sürecinin başarısı, şu anda her türlü parti çıkarlarının üstündedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.