“May flower”
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Dağlarda Mayıs çiçekleri açtı ama gerilla sürekli saldırıya uğruyor ve ateşkes konumunu koruyor. Bunun zorluğunu herkes anlayabiliyor mu?
Halklarımızın geleceği için canını adayan kahramanların ayıdır Mayıs ayı. Mehmet Karasungur, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Ferhat Kurtay, Hasan Ağaç, Ömer Özsökmenler, Gurbet Aydın, Şirin Elemhuli şahsında hepsini saygı ve minnetle anıyoruz.
Başlıktaki “Mayıs Çiçeği” Amerika kıtası fethedilirken Avrupalı ilk yerleşimcileri getiren geminin adıdır. Yolda hastalanmışlardır ve aç haldedirler. Kızılderililer onlara yardım eder, araziyi tanıtırlar ve zamanla mısır yetiştirmeyi, yaban hindisi avlamayı öğretirler.
3 yıl sonra bu misafirperverliğin anısına İngiliz Vali yerliler için bir yemek töreni düzenler ve şükranlarını sunar. Daha sonraları bu “Şükran Yemeği” geleneğe dönüşür ve sonunda Kongre kararıyla da resmileşir! Resmileşmeyen ve anılmaktan kaçılan ise şükranlarını sunduktan bir süre sonra Kızılderililerin nasıl soykırımdan geçirildikleridir.
Soykırımın izlerini silmek için önce Hollywood devreye girmiş; bilinen “kahraman kovboy, vahşi Kızılderili” filmleri yapılmıştır. Kızılderili kültüründen geriye ne kalmışsa onları da magazin konusu yapmış ve arsızca kullanmışlardır: Apache, Black Hawk, Cherokee, Fox, Kentucky gibi Kızılderili isimleri helikopter, jeep, televizyon kanalı, lokanta ismine dönüştürülmüştür.
Kürt halkına neler yapılmadı ki? Bunlar unutulmamıştır. Dönemin ruhundan dolayı bir kez daha hatırlatalım ki Baba filmindeki rolüyle tanıdığımız Marlon Brando bu duruma sanatçı duyarlılığıyla yaklaşmış, 1973 yılında Oscar ödül törenini, bu soykırımı hatırlatmak için protesto etmiş; ödül törenine kendisi adına konuşması için genç bir Kızılderili kadını göndermiştir. Mesajının bir bölümü Kürt halkına uyarı niteliğindedir:
“200 yıl boyunca toprağı, ailesi ve özgür olma hakkı için savaşan yerli halka şöyle dedik: “İndir silahını arkadaş gel birlikte oturalım. İndirirsen eğer silahını arkadaş senle barıştan söz ederiz, senin hayrına anlaşırız.” Silahlarını indirdiklerinde onları katlettik biz!” Budur işte tarihin en acı ve açık dersi…
…
“Silahlarını indirdiklerinde onları katlettik biz!”
Bu sözü günümüzde tekrarlamak için can atanlar vardır. Bu nedenle gerillanın ateşkes pozisyonuna bile saygılı yaklaşmıyorlar.
Ateşkese rağmen Türk ordusu her gün yüzlerce saldırı gerçekleştiriyor. Hava saldırıları yanında karadan işgal saldırıları kural tanımadan sürdürülüyor. Kimi alanlarda sığınak ve tünellerin girişleri kepçelerle kapatılıyor!
Tüm bunlar süreci sabote etmek isteyenlerin işi değilse başka türlü nasıl yorumlanacak? Beklenen tarihi Kongre er-geç yapılsa bile sürecin sabote olması riski böylece artıyor.
Dağlarda Mayıs çiçekleri açtı ama gerilla sürekli saldırıya uğruyor ve ateşkes konumunu koruyor. Bunun zorluğunu herkes anlayabiliyor mu?
Bizde Mayıs Çiçekleri kızıldır! Kürdistan ve Anadolu’nun Mayıs ayında ne kadar büyük trajedilere ve kahramanlıklara tanık olduğu biliniyor.
Dağlarda anılara çok büyük değer verilir. Bu anıları yaşatacak her türlü fedakârlık göze alınıyor. Bu operasyonları durdurmayanlar ve onların siyasi sorumluları tarihin bu en kritik aşamasında neyle karşı karşıya olduklarını bilmiyorlar mı?
“Öfke büyüsün ve patlasın” diyenleri sevindirmeyelim ama siyasi irade buna ortak değilse tavrını göstermek, fırsatçılık yapıp yeni katliamlara imza atmak isteyen kesimlere ayar vermek zorundadır!
Gerilla kendi güvenliğini alıyor ama bu tehditler toplumu da kapsıyor; herkesin en örgütlü şekilde davranıp çok yönlü olarak tedbirlerini geliştirmesi gerekir. Sürecin selameti için de bunlar gereklidir.
Siyasal-yasal sürecin gelişmesi için muazzam bir fedakârlık örneği sergileyen sadece dağlar değil, herkesten önce Önder Apo’nun kendisidir. Halen dört duvar arasında, kendisi için hiçbir şey istemeden sürecin gelişmesi için çabalıyor.
Buna karşın aylardır tek bir yasal adım atmadan sonuç bekleyenler “sonumuz Kızılderililer gibi olsun istemiyoruz” diyen Kürtleri hiç anlama çabasına girmiyorlar.
Gerilla her koşulda Önder Apo’ya bağlılığın ve yaşanan tarihi sürecin gereklerine göre hareket etmek istiyor. Buna rağmen askeri-siyasi gelişmeleri kestirmek kolay değil: Operasyonlar duracak mı, siyasi irade ne kadar hazırlıklıdır, meclis ne kadar sorumluluk alacak gibi sorular yanıtsız duruyor.
Tarihin büyük hatıraları Malazgirt ittifakından bu yana gözlerimizin önünde canlanırken “kardeşlik” kazansın diyoruz ama imha operasyonlarını son hız sürdüren bir zihniyetin nelere yol açabileceğini düşününce halkımız kaygılarını dile getirme gereğini duyuyor. Kaygılar haksız değil fakat toplumun büyük gücünü açığa çıkarmadan bu kaygıların giderilmesi de kolay değildir.
Toplumsal mücadelenin gelişmesinde lokomotif rolünü oynayan gençlik öncülüğünde tüm zamanların en büyük barış, demokrasi, özgürlük eylemleri geliştirilebilir. Yine bunun için aydınlar, sanatçılar, emekçiler tarihi bir rol oynayabilir. Tarihin en kritik günleri, haftaları yaşanıyor. Devlet veya hükümet iradesi hazır mı değil mi belli değil; onlar değilse bile toplum hazır olmalıdır, içine girilecek süreç toplumsal konsensüsle ve onun demokratik gücüyle ilerleyecektir.
Bu sürecin toplum tarafından ne kadar desteklendiğine dair anketler yapılıyor. Hiçbiri gerçeği tam olarak yansıtmıyor. En hakiki anket adeta bir referandum gibi tüm dünyanın gözleri önünde, büyük bir üzüntüyle ziyarete gidilen bir hastanenin önünde gerçekleşmiştir! Bu gerçeğe herkesin saygılı yaklaşması gerekiyor.
Operasyonları durdurun, İmralı kapılarını açın, kardeşliğe fırsat verin!
* Bu yazı Kongre’den önce yazılmıştır.