Sanat demek yaratıcılık demektir
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Yaşam komünleşirse yani demokratikleşirse sanat yenilenecek ve kanatlanacak bir alan bulur. Sanat komünleşirse insan ruhundaki güzellikleri açığa çıkarır, geriliklerden arındırır, yaratıcılığı geliştirir ve yaşamı özgürleştirir.
- Tüm bilim, sanat, edebiyat ve düşünce alanlarının “insanı keşfetme” görevi vardır. Avrupa Rönesans’ında yarım kalan bu görev Demokratik Modernite paradigmasıyla tamamlanabilir.
Paradigma ve sanat tartışmaları -1-
Sanat demek yaratıcılık demektir. Önder Apo “paradigma yaratıcılıktır” diyerek tek kelimeyle nasıl bir yoğunlaşma içerisinde olmamız gerektiğini gösterdi. O halde paradigmanın en güçlü uygulanacağı ve öncülük yapması gereken alan sanat alanıdır diyebiliriz.
Yaratıcılık yeterince gelişmiyorsa bunun sebeplerini iyi tartışmak ve anlamak gerekiyor. Genel pratiğimiz için ezberler, alışkanlıklar, dogmatizm, parçalı düşünmek, darlık, azla yetinmek, rehavet, iktidar özellikleri sıralanabilir. Ancak sanat açısından bunları aşmak da yeterli değildir. Sürekli olumsuzluklar üzerine konuşmak yerine alternatifin nasıl gelişeceğine bakmak daha pozitif bir enerji ortaya çıkaracaktır.
Yapıcılığın cüretiyle insanlığın yeniden doğuşuna
Sanat büyük bir duygu işidir. Büyük cüret gerektiriyor. Toplum içinde ama toplumu aşan bir duruşa sahip olmadan yeni sanat anlayışı geliştirilemez. Elbette şimdiye kadar önemli bir mücadele verilmiş, kültür-sanat adına devrimsel gelişmeler yaratılmıştır. Kaldı ki toplumsal kültür tarihimiz çok güçlüdür. Son iki yüz yılın kapitalist sömürgeci saldırıları gelişene kadar tarihin her aşamasında kültürümüz tüm kültürleri etkilemiştir. 50 yılın mücadelesiyle de tüm insanlığa öncülük yapabilecek muazzam bir potansiyel oluşmuştur.
“Öncü” diyorsak bunun anlamı da eskileriyle kıyaslanmayacak bir kapsama sahiptir. Avrupa merkezli “Avangart” adı verilen öncü sanat anlayışı veya diğer akımlar bahsettiğimiz gelişmeyi karşılamaya yetmez. Çünkü Avrupa merkezli hiçbir düşünce ve sanat akımı insanlığın özüne varmayı tam olarak başaramamıştır.
Bugüne kadar sanatın her alanında yüzlerce akım geliştirildi. Bütün bunları incelemek gerekiyor. Hangi koşullarda ortaya çıkıp neyi savundular? Hangi sonuçlara yol açtılar? Bu incelemenin amacı herhangi bir sanat dalında kendine göre yeni bir akım geliştirmek değildir. Sanatsal arayışları ve hangi aşamalardan geçildiğini bilmek tekrarı önleyeceği gibi nerede eksik kalındığını da anlamaya yarar.
Dar anlamda her bir sanat alanının ayrı ayrı kendi akımını geliştirmesi yerine Avrupa Rönesans’ında olduğu gibi tüm sanat-edebiyat-bilim alanlarında bir yeniliğe ihtiyaç vardır. Ancak Avrupa Rönesans’ı da aşılmıştır; onu aşan düşünce dünyası insanlığın özüne ulaşabilmeyi başarmış olan Demokratik Modernite paradigmasıyla gelişmiştir.
Avrupa Rönesans’ının aşılmasının iki temel sebebi vardır
Birincisi, modernite sınırlarında kalmasıdır. İkincisi de, bununla bağlantılı olarak dayandığı tarihsel sürecin Avrupa merkezli olmasıdır. Avrupa’da “Yeniden Doğuş” için eski klasikler incelenmiş ve o dönemde değersizleştirilen insanlık haline karşı “insanın keşfedilmesi” ve Avrupalılık kültürünün geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ancak bu zemini istismar eden kapitalizm zamanla kendi hegemonyasını kurmuştur. Günümüzde tüm insanlığın bir kez daha “Yeniden Doğuş” gibi bir sürece ihtiyaç duyması bundandır.
Yarım kalan insanın yeniden keşfi
Kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite insanlığın “Yeniden Doğuş”unu ifade etmektedir. Bunun zihniyetini, felsefesini, tarih ve bilim anlayışını, düşünce çerçevesini Önder Apo geliştirmiştir. Demokratik modernite, kapitalizme karşı olan tüm toplum kesimlerinin özgür yaşam seçeneğidir ve büyük bir birikime sahiptir.
Avrupa Rönesans’ı kendi köklerini Greko-Romen kültürüne dayandırdığından onu canlandırmaya çalışmıştır; Demokratik Modernite ise tüm insanlığın köklerini esas alarak özgür yaşam değerlerini geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu nedenle insanlığın oluşum tarzı olan komünaliteyi esas almaktadır.
Kapitalizm komün olmaktan çıkmaktır. Alternatifi komünal yaşamdır. Bu yalın gerçeği kavramak ve kavratmak için verilen mücadele Avrupa Rönesans’ını çok aşmaktadır.
İnsanın keşfini Yunan Dünyası’ndan öteye geçmeden arayan anlayış tam anlamıyla insanın özüne varamamıştır; Avrupa’da gelişen Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketinin kapitalizmin istismar zeminine dönüşmesi ve onun sınırlarını aşmaması da bundandır. Yeni Komün Hareketi toplumsal aşınmaların giderilmesini insanın özüne varmakta bulur; bu koşullarda sanat insanlaşma mücadelesi olur.
Komün insanlığın ilk aşkıdır
34 yıla yakın zindan direnişinin 9 ay 10 gününü İmralı’da Önder Apo’nun yanında geçiren Nasrullah Kuran yoldaşın yazdığı ama henüz yayınlanmamış olan “Gül Sus Deyince Bülbül Susar mı?” adlı şiir kitabının girişinde Ehmedi Xani’nin büyük bir sözü yer alıyor:
“Hem düşünce adamları demesin
Kürtler aşkı kendilerine amaç etmediler!”
“Aşkı amaç edinmek” sanatı en güzel ifade eden bir sözdür. Ve insanlığın ilk aşkı toplumsallığın kendisidir. Komün ilk aşktır! İnsan bu aşk sayesinde yaşamını anlamlı hale getirmiş, sürü olarak yaşamaktan kurtulmuştur.
İnsanlığın özü komünalitedir ve komünal yaşam hiçbir istismar sistemine geçit vermez. Varoluşundan beri yüzbinlerce yıl boyunca komünal olduğu halde nasıl olmuş da insanlık komünaliteden kopuş gibi bir sorunla karşılaşmıştır? Buna yol açan ilk toplumsal yarılma, ilk çelişki günümüzdeki tüm çelişkilerin ana kaynağıdır.
İlk çelişkinin yol göstericiliği
İlk çelişki çözülmeden diğer çelişkilerin aşılması mümkün değildir. Varlığını komünal olarak gerçekleştirmiş olan insanın karşılaştığı ilk toplumsal yarılma kadın ve erkek arasında gerçekleşmiştir. Bu çelişkinin nerede, nasıl başladığını anlamak kadar kadın-erkek eşitliğini ve özgür birlikteliğini tekrar sağlamak tüm insanlığın yeniden doğuşunun temelini oluşturmaktadır.
Tüm bilim, sanat, edebiyat ve düşünce alanlarının “insanı keşfetme” görevi vardır. Avrupa Rönesans’ında yarım kalan bu görev Demokratik Modernite paradigmasıyla tamamlanabilir. Bunun sanatsal ifadesi nasıl olacak? Öncelikle sanatın yeni paradigmayla tanışması ve yenilenmesi gerekiyor.
Kapitalizmin insanca yaşamı yok ettiği koşullarda tüm boyutlarıyla ve en ince detaylarına varıncaya dek kendi farkını yaratmak ve kadim kültürel değerlerini korumak kadar nasıl bir yaşam isteniyorsa onu göstermek sanatın başat rolü olarak değerlendirilebilir.
Yaşam komünleşirse yani demokratikleşirse sanat yenilenecek ve kanatlanacak bir alan bulur. Sanat komünleşirse insan ruhundaki güzellikleri açığa çıkarır, geriliklerden arındırır, yaratıcılığı geliştirir ve yaşamı özgürleştirir.