Sanatla komünaliteye ulaşmak
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Eskilerin tecrübesine dayalı öncülük rolüyle yeni yeteneklere fırsat tanımak, salt merkezlere hapsolmayı aşarak, topluma yayılan demokratik komün anlayışıyla binlerce sanatçıyı açığa çıkarmak mümkündür.
Paradigma ve sanat tartışmaları -2-
Paradigmasal değişimin amacı, insanlığın özüne yani komünaliteye varmaktır.
“Yeni insan, sosyalist insan” amacını daha önceleri de birçok felsefe ve mücadelede görüyoruz ama bunlar ya bireysel, grupsal dar sınırlarda kalmış ya da devlet aygıtıyla zehirlenmiştir.
Liberal çarpıtmalar ve devlet-iktidar alanları dışında kalarak insanlığın özüne ulaşmayı ve bunu çağdaş değerlerle buluşturmayı ifade eden paradigma temelinde bir değişim sürecini yaşıyoruz.
Sanat gerekçe ve engel tanımaz
Değişim işi kolay değil deyip kendimize gerekçeler oluşturmak yerine paradigmanın özüne varmak için yapıcı bir eleştiri-özeleştiri sürecini geliştirmek zorundayız. Sanat alanı başka alanla kıyaslanamaz. Siyasal duruş, örgütsel ve yönetsel realite ve gerekçeler, farklı kurumların yaklaşımları ne olursa olsun sanat alanı kendini bunlarla kıyaslayamaz, kendine bahane bulamaz. Çünkü sanat paradigmanın en ileri düzeyde temsil edildiği alandır. Toplum ve siyasetten ayrı değil, ama hep bir adım önde olmak zorundadır. Sanatın böyle bir özelliği vardır. Topluma ve siyasete etkide bulunur, kişilikleri şekillendirir, kalıpları parçalar, öncülük yapar. Bu cüret var mıdır sanat alanımızda? Bu yönlü ısrar ve mücadele var mıdır? Eğer bu durumda değilsek nedenini paradigmasal temelde sorgulamalı ve çözümü, paradigma değerlerini sanatımızda inşa etmek kadar sanatın ve sanatçının rol ve misyonunu doğru anlamakta aramalıyız.
Liberalizmin teorisyenleri “sanat sanattır, bir amacı, rolü filan yoktur” derler. Sonuçta bağlandığı yer eğlence kültürü ve popülizmdir. Kapitalist çürümüşlüğün savunusu bu şekilde yapılmaktadır.
Liberalizme karşı sanatın rolü anlaşılmayınca maalesef gerekçelerimiz bitmek bilmiyor. Oysa sanat gerekçe tanımaz. Sanatın sadece kendi önündeki engelleri değil, toplum önündeki engelleri aşacak kadar güçlü bir duruşa kavuşması gerekiyor.
Örgütlü olmak komünalite için hayatidir ama sadece örgütlü olmakla sanat yapılamaz. Bir örgüt ve yönetim gerçeğine bağlanmakla sanat her sorununu çözemez. Demokrasi başta olmak üzere ne kadar paradigma ölçülerine göre olup olmadığına bakmak ve bunun mücadelesini vermek gerekiyor.
Sanatın anlamına uygun davranmadığımız için sürekli dar-örgütsel sorunları tartışıp duruyoruz. Sanat tartışmasını yeterince yapamıyoruz. Sanat alanı paradigmanın gereğini yaparken her türlü örgütsel, kurumsal, yönetsel gerçekliği demokratik, özgürlükçü niteliğiyle aşmayı ve kendi alanında komünleşmeyi hedeflemezse öncü olamaz.
Sanat ruh kazandırır ve demokratikleştirir
Siyasetin veya örgütsel yapıların eleştiremediği, tartışamadığı veya derinliğine ele alamadığı her konuyu sanat alanı incelikli tarzda, estetize ederek çok güçlü değerlendirebilecek potansiyel ve role sahiptir.
Zihniyet ve vicdan devrimi özgür düşünce ve ruh işidir. Sanattan daha iyi hangi alan bunu yapabilir? Önder Apo “bir ulusun geçmişine ışık tutan veriler, o ulusun yarattığı destanların, söylencelerin, türkülerin, oyunların içinde yaşar” diyor. Demokratik ulus anlayışıyla kültürel değerlerimizi açığa çıkarmak kadar bunları çağdaş evrensel değerlerle buluşturmak sanatın en temel görevidir. Özgür düşünce ve ruh kazanmak kendini inkâr ederek asla olmaz; kendi kökleriyle buluşmayı gerektirir ama sadece geleneğin canlandırılması da yeni zihniyet ve ruh için yeterli olmaz. Demokratik çağdaş değerler vurgusu ve komün kavramı yeni sürecin yönünü tayin etmektedir. Ortak ruh, farklılıklara açıklık, kültürel zenginlik, ortak yaşam anlayışı gibi tanımlamalarla bunlar somut hale getirilebilir.
Sanat, özlemini duyduğumuz, hayalini kurduğumuz özgür yaşamı hem göstermeli hem de inşasında rol oynamalıdır. Halil Dağ: “Hayallerimle yaşıyorum, dehşet veren bir dünya ama hayallerimin orta yerindeyim!” demişti. Hayalleri gerçeğe dönüştürme mücadelesinde sanat dünyanın tüm dehşetine rağmen insana, topluma nefes aldırır. Toplum sanatla buluştukça duygu ve zihniyet dünyasında köklü değişimler yaşar.
Demokratikleşmeyi, komünleşmeyi ve tüm paradigmasal ölçüleri sanattan daha iyi neyle topluma taşırabiliriz? Eğer demokrasi sadece yönetim olayı olarak ele alınırsa sanat onun gölgesinde kalır; demokrasi bir yaşam tarzıdır ve sanat bunu inşa etmekten sorumludur.
Sanatı siyasetin basit bir uzantısı gibi görenler iktidar hastalığının gözleri perdeleyen, ruhu kurutan hastalığına yakalanmıştır. Siyasetten tamamen ayırmaya kalkanlar da düzenin pespaye propagandasıyla sahte özgürlüklerin dalgasına kapılmıştır. Demokrasi ve özgürlüğün sanatı kendi hedef ve ilkelerine sahiptir ama siyaset ve toplumdan kopuk olamaz. Ölçüsüz değildir ama kendini geleneksel kalıplarla sınırlandırmaz. Kimin ne dediğini dikkate alır ama kendisine engel yapmaz, kendi yolunu açar.
Kalıpçı veya yasakçı mantıkla daraltan, moralden düşüren, sınırlayan ve kendine göre dayatmalarda bulunan kim olursa olsun, nerden gelirse gelsin sanatın bunların hepsini sabırla, tahammülle, demokrasinin gücüyle ve en önemlisi de kendi rolünün farkındalığıyla aşma ısrarı olmalıdır.
Eleştirileri dikkate alan ama yılgınlık göstermeyen, pes etmeyen, geriye çekilmeyen bir özelliği vardır sanatın. Böyle değilse sanat ruhuna girilmemiş demektir. Herhangi bir işe benzemez; eleştirildi diye yıkılmaz, yasaklandı diye pes etmez, demokratikleştirir. Engelleme, sınırlandırma yaklaşımları içten-dıştan nereden gelirse gelsin sanat kendi başına demokratik bir isyandır; yaratıcılığına güvenir çünkü sanat paradigmanın kendisidir. Gücünü oradan alır ve paradigma adına mücadele eder. Yeni dönemi bu ruhla karşılayan sanat alanı demokratik toplum inşasında öncü olur; zihniyetten yaşam tarzına etkilemediği alan kalmaz.
Toplumsallaşmanın kanıtı; yeni eserler, yeni yüzler
Demokratik sosyalizm, demokratik toplum, komün gibi kavramların hepsi aynı anlama gelmektedir ve insanlaşma mücadelesinin özünü ifade etmektedir. Sanatımız bunu esas alıyor. Yeni paradigmanın sanatını yapacaksak reel sosyalist, ulus-devletçi, cinsiyetçi yaklaşımlar başta olmak üzere dinci, milliyetçi, bilimci, kapitalist-iktidarcı toplum ve toplumsallık karşıtı tüm etkilerden kendimizi arındırmamız gerekiyor. Hangi ölçülerin, hangi yaşamın duygusunu, ruhunu sanatımıza yansıtıyoruz? Bunları sorgulamak ve alternatifini geliştirmek için muazzam bir tecrübe ve birikim oluşmuştur. Nitel-nicel dönüşüm ve sıçrama yapma zamanıdır.
Eskilerin tecrübesine dayalı öncülük rolüyle yeni yeteneklere fırsat tanımak, salt merkezlere hapsolmayı aşarak, topluma yayılan demokratik komün anlayışıyla binlerce sanatçıyı açığa çıkarmak mümkündür. Yapılmıyorsa, geliştirilmiyorsa toplumdan, komün ruhundan uzaklaşma ve iktidar etkileri sorgulanmalıdır.
Sanat komünleri dışında özgürlüğün, demokrasinin, toplumun sanatı yapılamaz. Yeni sanatçılar da gelişemez. Üstelik günümüzde iktidara dayalı teknolojik olanaklar tüm sanat alanlarını ve sanatçıları korkunç bir baskı altına almış, özgür sanata nefes aldırmamak için sistem tekelciliği geliştirilmiştir. Toplumsallığın dağıtılması, reflekslerin yok edilmesi, yabancılaşma “sanat” eliyle gerçekleştiriliyor. Buna karşı dayandığımız toplumsal öz direngendir ve günümüzün iletişim ve teknik koşullarında sanatın kendine has avantajları da vardır. Fakat her şeyden önce belirleyici olan komün anlayışıdır. Komün olmayan her şeyde bir yapaylık ve yüzeysellik vardır.
Sanat içeriği, niteliği, sanat akademisi, organizasyonu, faaliyetlerin tümü komün bilinci ve anlayışıyla oluşturulduğunda kapitalizm ve kültür emperyalizminin tüm saldırıları karşısında başarılı olunabilir.