“Pat” durumunu aşmanın iki yolu

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Sonuç açıktır: Gerilla “yenilmemiştir”, ordu “yenememiştir”. Yenilmemek büyük bir başarı, yenememek büyük bir başarısızlıktır. Birkaç yılın değil, kırk yıllık tarihin sözüdür bu.

Silahlı Kürt özgürlük mücadelesi bundan kırk yıl önce 15 Ağustos günü başladı.Bugün gelinen noktayı Öcalan vaktiyle “pat” durumu olarak açıklamıştı. Bugün de PKK sözcüleri aynı saptamayı yapıyorlar.

“Pat” durumundan ne anlamalıyız? Ben ne anladığımı anlatayım.

Pat durumu satrançta “berabere kalmanın” adıdır. “Yenişememe” de diyebiliriz.

Akla gelen soru şudur: Çıkmaza mı girdik? Pat durumu silahın devrini tamamladığını mı gösterdi? Gösterdiyse neden silahları bırakmıyoruz?

15 Ağustos’un kırkıncı yılının eşiğinde bu sorular bir NATO ülkesinde tarihin yazmadığı halk direnişini beş paralık hale getirmek isteyen psikolojik savaş uzmanlarının kafalara sızdırdığı sorulardır.

“Pat durumu” NATO’nun ikinci büyük ordusu açısından uğranabilecek en vahim durumdur. Çünkü gerillanın bir milyonluk, tepeden tırnağa silahlı orduyu bir “meydan muharebesiyle” “yok etme” gibi bir amacı yoktur. Ama ordunun gerillayı yok etme amacı vardır. O halde “pat” durumu ordunun gerillayı “yok edemediğini” gösterir. Kırk yıldır yok edemediyse, demek ki, yok edemeyecektir.

Sonuç açıktır: Gerilla “yenilmemiştir”, ordu “yenememiştir”. Yenilmemek büyük bir başarı, yenememek büyük bir başarısızlıktır. Birkaç yılın değil, kırk yıllık tarihin sözüdür bu.

Elbette buna rağmen şu soruyu yanıtlamak gerekir: Pat durumu her iki tarafa büyük zararlar veren savaşın devam edeceğini gösterdiğine göre, çıkış nedir? Pat durumu taraflardan birinin lehine nasıl bozulur? Türk devleti şu son yıllarda pat durumunu kendi lehine değiştirmek için, savaşta düşünülebilecek en tehlikeli yola girmiş bulunuyor: Gerillayı yok edebilmek için Kürt halkını yok etmekten başka çaresinin kalmadığını görüyor. Çünkü ifade ettiğimiz gibi kırk yıldır hem gerillayı yok edememiş, hem de yüz yıldır Kürt halkını asimilasyon yoluyla Türkleştirip bitirememiştir. Elinde bir tek seçenek kalmıştır: Soykırım.

Üçüncü Dünya Savaşı’nın tırmandığı bugünkü koşullarda Türk devletinin karanlık koridorlarında böyle bir soykırım fırsatının doğduğuna dair sinsi analizlerin yapıldığından şüphe bile etmemek gerekir. Karadeniz’de ve Hürmüz boğazında Rusya ve Amerika arasında gerilim tehlikeli biçimde tırmanıyor. Bu tırmanışın en yakın ihtimali Türk devletinin Rusya’yla olmasa da İran’la savaşa sürüklenmesidir. Böyle bir savaş ihtimali şimdilik uzak olsa da, bunu beklenmedik şekilde hızlandırabilecek provokasyonlar ihtimal dışı değildir. Eğer gerçekleşirse Türkiye ile İran arasındaki çatışma ABD’ye Rusya’yı caydıracak, Türkiye’ye de soykırım için büyük bir fırsat verir. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya teslim eşiğindeyken, Sovyetler Birliği’nin Avrupa’daki yayılmasını caydırmak için Hiroşima ve Nagazaki’yi nükleer bomba ile yerle bir etmesi gibi, Türk devleti eliyle aynı yola girmesi mümkün ve muhtemeldir. Tüm İran’ı değil de, Rojhilat coğrafyası ve ona bitişik bir iki kasabayı hedef alan bir taktik nükleer bomba, hem Kandil de içinde tüm Kurdistan’ı harabeye çevirerek soykırıma yol açar, hem de Rusya’ya caydırıcı etkide bulunabilir.

Türk devleti açısından “pat” durumuna son vermenin son tahlilde biricik yolu budur. Kırk yıllık savaşta çıkmaza asıl giren Türk devletidir ve yüz yıllık asimilasyon hedefine, Kürtlerin 15 Ağustos’la birlikte “uluslaşma sürecini” geri dönüşsüz şekilde tamamlaması yüzünden ulaşamayan Türk devletinin önünde ya halk iradesine boyun eğmek ya da soykırıma yönelmek dışında alternatifi kalmamıştır. İktidarın kimyasal silahlar ve konvansiyonel silahlara adapte edilmiş, sınırlı etkiye sahip taktik nükleer patlayıcılar kullanması bu soykırım yoluna şimdiden koyulduğunu zaten gösteriyor.

Ancak bu anlatılan Kürt halkının kaderi değildir. Kürt halkının önünde “pat” durumunu aşmanın sanılandan da yakın yolu uzanıyor. Gerilla savaşı “devrimci halk savaşının” başlangıç adımıdır. Tıpkı Rojava’da olduğu gibi, gerilla başlamış halk onun etrafında örgütlenip devrimi gerçekleştirmiştir. “Pat” durumu “ebed-müddet” değildir ve işte bu yolla aşılacaktır.

“Pat” durumunu aşmanın bu iki yolunu kıyasladığımızda birinin insanlık dışı olduğunu, diğerinin ise insanlığın kurtuluş yolunu açacağını kolayca anlarız.

Şimdi yeniden soralım. Bu yolun açıcısı grayder olarak gerilla var. Buldozer olarak defalarca serhıldanlara kalkan, aynı zamanda defalarca parlamenter mücadelelerde iradesini gösteren Kürt halkı ve dostları var. Ama “pat” durumu devam ediyor. Eksik olan nedir?

Eksik olan Öcalan’dır. Bardak dolmuştur, taşması İmralı kapısının açılmasına bağlıdır.

İmralı kapısı açıldığında yalnız Kürt halkı özgürleşmeyecek, yalnız Ortadoğu Konfederalizmi zafere ulaşmayacak, aynı zamanda Türk devleti de, onu bugün yönetenlere rağmen bir kere daha dünyanın en ağır insanlık suçu olan soykırımla elini kana bulamaktan ve belki de bu defa yok olup gitmekten kurtarılacak.

Türk halkına diyeceğimiz şudur: Kürt halkının iradesine yabancı olsanız bile devletinizin bekası adına İmralı kapısındaki paslı kilidi kırın.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.