Seçimin kaybedeni AKP’dir

Cihan DENİZ yazdı —

  • Moralimizi bozup umutsuzluğa kapılmamızı gerektirecek kadar kötü bir durum ile mi karşı karşıyayız? İktidar bloğu istediği sonucu elde edemedi. İlk turda cumhurbaşkanlığını kazanamadı. Dahası AKP tarihinin en düşük oyunu aldı. 

Açık konuşalım; 14 Mayıs seçimlerinde muhalifler açısından istenilen sonuçların alındığını söylemenin imkanı yoktur.

Türkiye’nin iktidarın yanlış politikaları sonucu içine yuvarlandığı belki de tarihinin en derin ekonomik kriz, depremlerin yarattığı yıkım ve sonrasında tüm toplumun gözleri önünde yaşanan rezaletler ve iktidarın artık saymamıza gerek olmayan herkesin malumu diğer sebep olduğu sorunlar ile girilen seçim, muhalefet açısından büyük beklentilerin doğmasına yol açmıştı. Herkes zor da olsa seçimin ilk turda biteceğine inanıyordu. Nitekim açıklanan anketlerin birçoğu da bu beklentileri doğular nitelikteydi,

Ama 14 Mayıs’ta ortaya bambaşka bir tablo ortaya çıktı. İktidar bloğu, AKP’nin tarihindeki en düşük oyunu almasına rağmen, Meclis’te çoğunluğu elde etti. Neredeyse varlığını kadınların, LGBTİ+’ların nefes bile almaması üzerine inşa eden Yeniden Refah ve Hüdapar gibi partiler Meclis’e girdi. 

Onlar Meclis’e girerken, muhalefet cephesinin, ki buna maalesef Emek ve Özgürlük Cephesi olarak biz de dahiliz, seçime ilişkin geliştirdiği yanlış strateji ve taktikler nedeniyle kazanılacak milletvekilleri iktidara kaybedildi.

Ama en önemlisi de muhalefet cephesindeki kimi unsurların tam da en kritik olan seçim gecesi, tam da iktidarın her türlü usulsüzlüğü gün gibi ortadayken, kendilerini en ufak bir gizleme gereği duymadan açıktan iktidar için çalışmalar, iktidar kanadının tüm yaptıklarını adeta onaylamaları da bu tabloya eklenmelidir. Gerçi adı geçen kişilere bakınca, insan yaşananlara değil bu kişilerin bu koltuklara getirilmesine, onların orada tutulmasına, onlara böylesi yetki ve sorumluluk verilmesine şaşırıyor.

Resim böyle olunca  doğal olarak muhalefet cephesinde moraller bozulmaktadır. Moral bozukluğunun ötesinde adeta bir umutsuzluk havası ortaya çıkmıştır.  

Tüm bu inkar edilemeyecek olgulara rağmen, yine de şunu soralım, gerçekten moralimizi bozup umutsuzluğa kapılmamızı gerektirecek kadar kötü bir durum ile mi karşı karşıyayız?

Seçim sonrası ortaya çıkan resmin ayrıntılarına baktığımızda tamamen başka bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Şunu açıklıkla söyleyelim ki, 14 Mayıs’ın gerçek kaybedeni muhalefetten çok iktidardır, ama özellikle de AKP ve onların cumhurbaşkanı adayıdır.

Birincisi, tüm kamu olanaklarını seferber etmesine rağmen, kendisine bağlı muazzam medya gücünün tüm olanaklarına rağmen iktidar bloğu istediği sonucu elde edemedi. İlk turda cumhurbaşkanlığını kazanamadı. Dahası AKP tarihinin en düşük oyunu aldı. Ancak MHP, YRP ve Hüdapar ile meclis çoğunluğu sağlayabiliyor.

Ama asıl önemlisi cumhurbaşkanlığı seçiminde oyları yüzde 49,5’da tutulmuştur ki bu aslında AKP’ye verilmiş bir mesaj olarak okunmalıdır. Bu köşede daha önce de belirtildiği gibi, Beyaz ve Yeşil Türk faşizmleri arasındaki ittifaka dayanan mevcut iktidar bloğunda belirleyici güç, stratejik akıl AKP değildir. Cemaatle yaşadığı kopuş sonrasında AKP, Kürt sorununda savaş politikalarını koşulsuz uygulama şartıyla adeta bu ittifaka mecbur bırakılmıştı. Ve mevcut seçim sonuçlarında ortaya çıkartılan yüzde 49,5 ile AKP’ye ve Erdoğan’a koltuklarını korumak istiyorlarsa kendilerine muhtaç oldukları çok açık bir şekilde hatırlatılmıştır. Tek bir milletvekili için, bir belediye başkanlığı için her türlü itirazı yapan, oyları kendi istedikleri sonuçlar çıkıncaya kadar defalarca saydırmaktan çekinmeyen AKP’nin diğerleri ile kıyaslanmayacak kadar önemli bir koltuk için adeta kılını kıpırdatmamamsı, sonuçları itirazsız kabul etmesi, bu mesajın gücünün ve bu mesajın muhatabı tarafından alındığının bir işareti olarak okunmalıdır.

Bu tablo karşısında muhaliflere düşen ise umutsuzluğa kapılmak değil, daha güçlü bir şekilde sandığa gitmek, çevremizde oy vermemiş olanları veya varsa iktidar bloğuna oy verenleri ikna etmek ve seçim gecesi sandıklara daha da güçlü sahip çıkmaktır. Çünkü örgütlü ve direngen halklar, iktidarların her türlü oyununu boşa çıkaracak güce sahiptir. Tüm baskılara, oyunlara rağmen Kürt halkının iradesine sahip çıkması bunun en büyük kanıtıdır.

Bununla birlikte barış ve demokrasi güçleri açısından Pazar günkü seçim, sonuçları ne olursa olsun, bir son değil, bir başlangıçtır. Bu coğrafyanın ekmek kadar, su kadar ihtiyaç duyduğu özgürlükler, barış, demokrasi, adalet tek bir günde alınacak bir sonuca indirgenemez. Ne Erdoğan kazanırsa her şeyin sonu gelecektir ne de Kılıçdaroğlu kazanırsa tüm sorunlar çözülüp her şey toz pembe olacaktır. 

Ne olursa olsun baki kalacak olan direniş ve mücadele olacaktır.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.