Silah konusu ve barışın tek muhatabı

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Herkes kendi rol ve misyonuna göre hareket etmeli, bu tarihi ve kritik süreçte uluslararası komplo güçlerinin ve Kürt soykırımcılarının ekmeğine yağ sürme konumuna düşmemek için silah ve ateşkes konularının muhataplığında net olmalıdır. 

Kürt sorununu özüyle tartışmak yerine “PKK’nin silahlı güçleri ne olacak?” diye geçmişten bugüne tartışmalar yapıldı. Kürt siyasi çevreleri de bu tartışmalarda yer alıp bazen sebep-sonuç ilişkilerinin sorgulanmasına katkıda bulunurken bazen de baskı altında kalıp kendilerini çok aşan ifadelerle çeşitli çıkışlar yaptılar.

Bugün de Kürt sorununa siyasi çözüm arayışlarında misyon sahibi olan HDP benzer şekilde köşeye sıkıştırılmakta, misyonu dışında kulvarlara sürüklenmek istenmektedir. Fakat İçeride, dışarıda, hapiste ya da yurt dışında olan siyasilerin geçmişteki fevri hatalara düşmemek için yeterince tecrübeleri vardır.

Geçmişten bugüne bu arayışlardaki niyet “barışçıl çözüm” olsa da dışarıdan tetikleyen niyet farklıdır. Gerek uluslararası komplo güçleri gerekse AKP, CHP ve MİT üzerinden geliştirilen yalan-yanlış söylem ve yönlendirmeler Önder Apo’yu muhatap olmaktan çıkarmak ve PKK’ye teslimiyeti dayatmak dışında bir anlam taşımamaktadır. Bu nedenle Kürt siyasi çevrelerinin silah, ateşkes vb. konularla ilgili çok daha uyanık-dikkatli olma ve politik konumunu doğru belirleme zorunluluğu vardır.

Silah, ateşkes gibi bir konu yeri geldiğinde sadece Önder Apo’nun muhatap olabileceği bir konudur. Yani PKK bile kendi başına muhatap olmazken, siyasi çevreler bunun anlamını derinden kavramalıdır. PKK ve Önderlik ayrılmaz bir bütündür. Ancak Önder Apo İmralı tecritliğine rağmen 22 yıldır, hatta ilk ateşkesten ele alınırsa 1993’ten beri siyasi çözüm ve barış arayışındadır. Önder Apo’nun bu tutumunu Türkiye toplumu yeterince biliyor mu? Bu tecridin bu kadar ağır olmasının bir sebebi de Türk halkının Önder Apo’nun çözümden yana olan tutumundan ve görüşlerinden haberdar olmasını önlemektir. O halde Türkiye toplumuna bunu anlatmanın yol ve yöntemlerinin geliştirilmesi en başta gelen siyasi ve ahlaki görevlerdendir. Türkiye’nin aydın, demokrat tüm kesimlerinin bu gerçeği anlatmada rol oynaması gerekir.

Newroz alanlarında milyonların haykırdığı gerçek Türkiye aydını ve demokratını da cesaretlendirmiştir.  O halde barışın muhatabının kim olduğu ve onun fiziki özgürlüğünün bir an önce sağlanması gerektiği meydanlardan medya organlarına, üniversite kürsülerinden sendika eylemlerine dek her yerde çok net ve gür şekilde haykırılmalıdır.

Sorun doğru tartışılmalı ve doğru yansıtılmalıdır. Örneğin silah konusunda genelleme yapılarak konuşmak da yanlıştır. Bir kere kişinin bulunduğu konum itibariyle silahlı mücadele konusunda konuşması gerektiğinde “benimseyip benimsememe” şeklinde görüş belirteceğine buna yol açan faktörleri sorgulaması daha gerçekçidir. Aksi halde niyetlerin ötesinde, objektif olarak PKK ve dolayısıyla Önder Apo’ya kendince konum biçme şeklinde bir misyon sapması kaçınılmaz hale gelir.

Kendi konumunu doğru belirlemiş olan partilerin başında hiç kuşku yok ki HDP gelmektedir. Barış ve demokrasi için çalışan bu partiye dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan büyük tutuklama furyalarıyla saldırılmış ve ardından kapatma davası açılmıştır. Newroz bu davayı meydanlarda gördü ve iddianameyi düşürdü. Halk nezdinde dava düşmüş olsa da AKP-MHP iktidardan düşmeden demokrasi garantiye alınamaz.

Bu durumda, siyaset yolu kapalıyken ve Kürt ulusunun dili, kültürü, yaşam hakkı geleneksel inkâr-imha siyasetiyle yok edilirken, silahların susması mümkün müdür?

Karşıt olanların bile en azından DAİŞ vahşeti karşısında sarsılıp, silahlı öz savunmanın, öz savunma savaşının ne denli zorunlu ve gerekli olduğunu gördükleri bir dönem yaşandı. Şimdi değişen ne var? Örneğin öz savunmayı anlamaya yanaşmayanların, onca fermandan geçmiş olan Şengal halkına önerecekleri farklı bir çözüm var mıdır? Türk devletinin işgal ve imha operasyonları karşısında Rojava halkına ne önerirler?

“Siyasi çözüm” deniliyorsa bunu en çok isteyen ve 22 kesintisiz tecritte bile barış için olağanüstü çabalayan Önder Apo’dan başkası değildir. Fakat durum ortadadır, bir telefon görüşmesine bile provokasyon dayatılmaktadır.

Eğer uluslararası güçlerin ve devletin zerrece siyasi çözüm arayışı olsaydı bunun somut tek karşılığı İmralı kapılarının açılması olurdu. Bunun dışındaki yaklaşımlara prim vermek popülist siyaset olup hakiki çözümün önündeki barikatlara bir taş daha eklemek dışında sonuç yaratmaz.

Herkes kendi rol ve misyonuna göre hareket etmeli, bu tarihi ve kritik süreçte uluslararası komplo güçlerinin ve Kürt soykırımcılarının ekmeğine yağ sürme konumuna düşmemek için silah ve ateşkes konularının muhataplığında net olmalıdır.

İmralı duvarlarını yıkmak için 4 Nisan’ı kendi doğum günü haline getiren halklarımızın tıpkı Newroz’da olduğu gibi her yerde haykırdığı sloganların ve içeride dışarıda geliştirilen açlık grevi direnişlerinin herkes için düzeltici bir anlamı vardır. Bu anlama bağlı kalınacaksa yanılgılı şahsi tutumlardan uzak durmak için barışın muhataplığından şaşılmamalıdır!

Şimdi herkesin kendi cephesinden özgürlük zamanı hamlesine daha güçlü nasıl katılacağını belirlemesi gerekir. Çünkü çok büyük ve nihai direniş sürecine girildi.

“Uzaya adam göndermekle, hayırlı günler gelecek” demekle çöküşünü gizlemeye çalışan faşizmi çok sıcak hatta cehennemi bir yaz bekliyor! 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.