“Türk muhalefeti ve Türk solu”

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Bir sosyalist eğer “PKK’den uzak durayım ki, Türk seçmenden oy alayım” diyorsa, bu sosyalist ister Kürt, ister Çerkes, ister Boşnak, ister Tatar olsun, “Türk sosyalistidir.” Türkten alacağı üç buçuk oy için Türk devletiyle savaş halindeki bir gücü tecrit etmeye kalkmak, Türk devletinin “sosyalisti” olmak demektir.

Kılıçdaroğlu ve müttefikleri perişan. 
Neden? Seçimi “Ali Cengiz oyunlarıyla” kaybetti iseler “bu seçim meşru değil, Erdoğan meşru değil, TBMM meşru değil” demeliydiler ve bunun da gereğini yerine getirmeliydiler: Sine-i millete çekiliyoruz ve derhal meşru, hilesiz, sahte seçmensiz erken seçim yapılana kadar TBMM’de yemin etmeyeceğiz” ultimatomunu vermeliydiler.
Uslu uslu meclise gittiler, üstüne bir de yemin billah ederek mazbatalarını evlerinin en görünür köşesine astılar. Maaşlar cepte. O halde zorunuz ne? Neden perişansınız, neden Genel Başkanlarınızı devirmek için çırpınıp duruyorsunuz? Olanı biteni kabullendiğinize göre, seçimi kaybetmiş olmaktan neden şikayetçisiniz?
Sebep çok derinde.
Seçime “Babacan-Şimşek ekolünün” lokomotiflik ettiği bir programla girdiler. Kalkıp New Yorklara, Londralara, Berlinlere koşturdular. Bilmem kaç yüz milyar dolar “sözü” aldılar. Bu programla seçim kazanacaklarını sandılar.
Bu dolar vaadi belki AKP’li seçmenin ağzını sulandırdı. İhtimaldir. Ama AKP seçmeni “Altılı Masa’nın yapacağım dediğini Altılı Masa yapamaz” dedi, “yaparsa aynısının tıpkısını Reis yapar” diyerek sandığa gitti. 
Buyurun işte, sonuç meydanda. Mehmet Şimşek geldi. Altılı Masa’nın çekmecesinden bilmem kaç bin başlıklı programı aldı, Erdoğan’ın önüne koydu, imzalattı. 
Altılı Masa hem seçimde yenildi, hem de “gelecek seçimde iktidara gelince uygulayacağız” diyebileceği programdan da mahrum oldu. Muhalefetin içi boşaldı. Ne edeceğini şaşırdı. Erdoğan’ın şimdi uyguladığı programa “uluslar arası tefeci merkezlerin programı” dese kendi programını şey edip sıvamış olacak. Vaktiyle Türkeş gibi “biz hapisteyiz, programımız iktidarda” dese, pılıyı pırtıyı toplayıp Bahçeli gibi Saray’a kapılanacak.
Eee, devirmek istediğine muhalefet edemez hallere düşünce, bu defa döndüler kendi partilerine muhalefet etmeye ve “Erdoğan’ı düşüremedik, bari Kılıçdaroğlu ile Akşener’i devirelim” demeye başladılar. Bu kafayla az sonra yapılacak yerel seçimlerde ellerindeki belediyeleri de AKP’ye kaptıracaklar.
Böylece fiilen “muhalefetsiz faşizme” geçiş süreci de başlamış oldu. 
Ama “muhalefetsiz faşizmin” önünde büyük bir engel var. Altılı Masa’nın altısı da intihar edip Saray’a kapılansa da geride HDP-YSP var. 
Var olduğu için de saldırıya uğruyor. Paniğe kapılanlar Eşbaşkanları paldır küldür “özeleştiri” seanslarına çıkartıyor. Bir grup S.Demirtaş’ı “fenomenlikle” suçluyor, Demirtaş da “okey masasından” bahisle birilerine cevap veriyor. Eşbaşkanlar “aday olmayacağız” derken, Demirtaş da “siyasetten istifa ediyor.” Bakıyorsun “Türk solu sırtımıza bindi” diyenlerle “ilkel milliyetçilere” ağız dolusu bindirenler birbirine girmiş. “Türkiyelilik” sanki Başkan Apo’nun projesi değil de Atatürk’ün icadıymış gibi, ayaklar altına alınıyor. Günde iki üç gerillanın toprağa düşmesiyle neyi kaybettiğini düşünmeyenler, “şu TİP’in yüzünden beş-on vekil kaybettik” diye yanıp yakınıyor. 
Neyse ki Eşbaşkanlar bu kargaşada “istifa” etmedi. Pervin Buldan “halkımıza ve partimize hesap vermek üzere kongreye gideceğiz”dedi de HDP’nin bir “yöre derneği” değil, Kürt Özgürlük Hareketi’nin legal partisi olduğunu herkes hatırladı. Kurallar ve gelenekler yeniden akla geldi. En yüksek organ toplanacak, herkes hesap verecek. “Yeniden yapılanma” süreci “yeni” ve “savaş döneminin” gerekli kıldığı genç, savaşkan, bilinçli ve Öcalan’ın görüşleriyle donanmış kadrolar tarafından hayata geçirilecek.
Sistem içi partilerin havlu attığı ve hızla faşist diktatörlüğün mihverine doğru sürüklendiği şu dönemde “muhalefetsiz faşizm” sürecini durduracak olan ve Altılı Masa’nın hüsrana uğrattığı diktatörlük karşıtı Ege’nin, Trakya’nın, Marmara’nın, Akdeniz’in milyonlarıyla, Erdoğan’ı Kurdistan’da sandığa gömen milyonlarca Kürt’ü aynı mücadele cephesinde birleştirecek olan biricik alternatif en kısa zamanda derlenip toplanacak, “Üçüncü Yol”da yeni bir yürüyüş başlayacak.
Bir “kılçıklı” sorun var. Sosyalistler… HDP’nin bileşenleri… Bunlar “Türk solu” mudur? Kürtler “Türk Solu”nun ifsadına mı uğradı? Böyle düşünenler var, “Türk Solu’na” “düşün yakamızdan” demekteler.
Doğrusunu söylemek gerekirse HDP’yle ittifak kuran “yarı Türk solcularının” varlığını inkar edemeyiz. Ama bunlar “bileşen” değil, “müttefik”. Geldikleri gibi giderler. Bileşenler “Türk Solu” mu?  Figen Yüksekdağ’ın partisi, Musa Piroğlu’nun partisi “Türk Solu” mu? “Öyledir” diyenin aklına şaşarım. Şehit Ulaş Bardakçı “Kemalist Türk solunun” temsilcisi olarak mı HPG’li yoldaşlarıyla aynı mezarda koyun koyuna yatıyor? Onların yüzlerce ve yüzlerce yoldaşı faşizmin zindanlarında PKK’li tutsaklarla birlikte faşizmin işkencelerine karşı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla mı direniyor? 
Bir sosyalist eğer “PKK’den uzak durayım ki, Türk seçmenden oy alayım” diyorsa, bu sosyalist ister Kürt, ister Çerkes, ister Boşnak, ister Tatar olsun, “Türk sosyalistidir.” Türkten alacağı üç buçuk oy için Türk devletiyle savaş halindeki bir gücü tecrit etmeye kalkmak, Türk devletinin “sosyalisti” olmak demektir.
Oysa HDP bileşeni olan devrimci sosyalistler “Kürt’ün sırtından oy almak” için değil, Kurdistan’ın özgürlük savaşında “can vermek” için dağlardadırlar.
Yalnız onlar mı? Ya Almanlar? Hollandalılar? Latin Amerikalılar? Hatta İngiliz ve Amerikan vatandaşı gerillalar? Şehit düşen “enternasyonaller”? Bu kahramanlar “TBMM’de vekillik kazanmak” için mi canlarını verdiler?
Bir Kürt’ün “milliyetçi” olmasına benim şahsen en küçük bir itirazım olmaz. Ben bir Kürt anadan ve babadan doğmuş olsaydım, 1962 yılında 18 yaşımdayken Türkiye İşçi Partisi’ne değil, Serhat Bucak kardeşimin babası tarafından yönetilen KDP’ye üye olurdum. Köprülerin altından çok sular aktı. Şimdi karşımızda Bakur sınırlarını aşan, dört parçaya yayılan, orada durmayan, “konfederalizm" ve "Jin Jiyan Azadi” sloganlarıyla kıt’alarda yankılanan bir büyük Hareket var. Ve bu Hareket yalnız Kürt halkının değil, insanlığın umudu olmaya adaydır. O insanlığın içinde Türkler de yaşıyor. 
Üç, beş “Türk solcusunun” parlamenter aç gözlülüğüne boş verin. Bir pire için yorgan yakmaya değmez. Bunlara bakıp Kürt halkı ile onun fedakar devrimci dostlarını birbirine düşürmek isteyenlerin oyununa gelmeyin.
Altılı Masa’yla Saray İttifakı “ortak programda” birleşti. 
HDP’de kimsenin ondan çalamayacağı kendi “kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal sosyalizm” programı  etrafında kenetlenmelidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.