Suriye’de kurucu kimlik olma
Cihan DENİZ yazdı —
- Anlaşma, Kürtlerin sadece kendi ulusal sorunlarının, kendi yaşadıkları coğrafya ile sınırlı olacak şekilde çözülmesini değil, tam da dayandıkları siyaset anlayışının gereği, bir bütün olarak tüm Suriye halklarının özgürlüklerini elde edecekleri demokratik bir dönüşümü hedeflediğinin de bir kanıtıdır.
Tüm acıların, zulmün, katliamların ortasında tarihsel bir dönüşüme tanıklık ediyoruz.
MHP Genel Başkanı’nın Meclis’te yapığı bir konuşma ile fitili ateşlenen süreçte, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tarihsel çağrısı ile bir üst aşamaya geçilmişti. Bugün de, Abdullah Öcalan’ın çağrısı Suriye’deki Kürt örgütlülüğünü kapsıyor mu kapsamıyor mu tartışmaları sürerken, geçtiğimiz gün Suriye Demokratik Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Abdi ile Esad rejiminin çöküşünün ardından Suriye’de geçiş hükümetinin devlet başkanı olarak ilan edilen Ahmet el-Şara ortak bir toplantıda Suriye’deki tüm halkların ve inançların geleceğini belirleyecek bir anlaşmayı imzaladılar.
Anlaşmanın merkezi yönetim adına bizzat Suriye’nin geçici devlet başkanı Ahmet el-Şara tarafından imzalanmış olması, Kürt halkı açısından önemli bir muhataplığa işaret etmektedir. İçeriğinden bağımsız, anlaşmadaki maddeleri hiç hesaba katmadan tek başına bu durum bile Kürt siyasetinin ve oluşumlarının Suriye’nin geleceği açısından ortadan kaldırılacak, lağvedilecek bir güç olmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla da bu bir teslimiyet, büyük bedeller ile elde edilmiş kazanımlardan vazgeçme anlaşması değil, tersine bu kazanımları tanıma ve Suriye’nin gelecekteki yapısına taşıma, resmileştirme anlaşması olarak okunmalıdır.
Anlaşma 8 maddeden oluşmaktadır.
Suriye’nin gelecekteki siyasi yapısı bağlamında özellikle anlaşmanın 1., 2., 4., 5. maddeleri öne çıkmaktadır. Ateşkes sağlanması, geçiş sürecinde güvenliğin sağlanması için karşılıklı işbirliğine ilişkin maddeler ise asıl anlaşmanın hayata geçirilmesi için gerekli koşulların sağlanmasına yöneliktir. Anlaşmanın 8. maddesi ise anlaşmanın hayata geçirilmesi için uygulama komiteleri kurulmasını öngörmektedir.
“Kürt toplumu Suriye devletinin yerli bir topluluğudur ve Suriye devleti onun vatandaşlık hakkını ve tüm anayasal haklarını garanti altına almaktadır” şeklindeki ikinci maddesi ile bu anlaşma Kürtleri Suriye’de asli kurucu bir güç olarak siyaset denkleminin tam merkezine yerleştirmesi bakımından tarihsel önemdedir.
“Dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyeliler siyasi süreçte ve tüm devlet kurumlarında temsil edilecek” şeklindeki birinci madde ise Kürtlerin büyük bir mücadele ile yaşadıkları yerlerde Ortadoğu siyasetine hakim kılınmış tekçiliğe karşı farklı inanç ve etnik kökenden grupları yönetimin bir parçası yapan demokratik yönetim anlayışının anlaşmadaki izdüşümü olarak görülmelidir ve sadece Kürtler değil Suriye’deki tüm etnik ve inanç grupları açısından çok kritiktir.
Bu anlamıyla, bu maddenin anlaşmaya eklenmesi aslında Kürtlerin sadece kendi ulusal sorunlarının, kendi yaşadıkları coğrafya ile sınırlı olacak şekilde çözülmesini değil, tam da dayandıkları siyaset anlayışının gereği, bir bütün olarak tüm Suriye halklarının özgürlüklerini elde edecekleri demokratik bir dönüşümü hedeflediğinin de bir kanıtıdır. Ve aynı zamanda da Kürt tarafının tam da Suriye’de Alevilere yönelik katliamlar ile aynı anda imzalanmış olması nedeniyle bazı çevrelerde ortaya çıkan anlaşılabilir kimi kaygı ve hassasiyetleri dikkatle izlediğinin ve önemsediğinin bir göstergesidir. Nitekim imzalanan bu anlaşmayla neredeyse eş zamanlı olarak Colani’nin yüzlerce sivilin yaşamını yitirdiği olaylar ile ilgili bağımsız soruşturma komitesi kurulması sadece Batı’ya karşı meşruiyet kaygısıyla alınmış bir karar değil, Kürtlerin gösterdiği tepkiye de bir yanıttır aynı zamanda. Tersinden de Kürtlerin diğer halkların hak ve özgürlüklerini kendi hak ve özgürlüklerinden ayırmadığının bir kanıtıdır.
Anlaşmadaki maddeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tartışmalara neden olan “Suriye’nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumları Suriye devletine entegre edilecek. Sınır kapıları, havaalanı, petrol ve doğalgaz sahaları da yeni yönetimin kontrolünde olacak” şeklindeki madde de haklardan toptan feragat değil, Kürtlerin gelecekteki siyasi yapının kurucu unsuru olarak buraları merkezi yönetimle beraber yöneteceği anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak, Şam’da merkezi yönetim ile Kürtler arasında yapılan bu anlaşma aslında tüm Ortadoğu’nun demokratik dönüşümü açısından bir başlangıçtır.
Ahmet el-Şara’nin geldiği HTŞ’nin geçmiş pratikleri bu anlaşmanın uygulanması, hayata geçirilmesi noktasında haklı kaygılar duyulmasına yol açsa da ve anlaşmalar onların tatbik edilmesini sağlayacak bir güç olmadığı sürece kağıt üstünde kalmaya mahkumdur gerçeğini de unutmadan, bugün açısından umut, korku ve kaygılara ağır basmaktadır.
Suriye’de ulaşılan bu anlaşma bir son değil ama Türkiye ve diğer bölge ülkelerinin de demokratikleşmesi, barışın bu coğrafyada hakim olması açısından bir ilk adımdır.