Yalan, dolan ve talan sistemi

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Erdoğan’ın İmar barışı palavraları artık tam bir imar katliamına ve talanına dönüşmüş durumda. Erdoğan’ın ihale mafyası leş kargaları gibi halkın üstüne çöküyor. Tribünlerin isyanına yandaş medyadan bile katılanlar oluyor.

“Tek adam” diktasının korku ve sefaleti halkların üstünde ağır bir yüktü. İşin başında çok söylense de gidişatı durdurmaya güç yetmemişti. Erdoğan, tek adam sisteminin faydalarını anlatıp bir yandan da her türlü hile ve hurda ile aslında bir karşı darbe ile sistemi değiştirdi. Artık birkaç danışmanın verdiği akılla ve Bahçeli’nin desteğiyle kirli bir dikta rejimi kurulmuştu. Meclis devre dışı bırakılıp göstermelik hale getirildi. Erdoğan Kanun Hükmündeki Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle(KHK’lerle) keyfi bir yönetim kurdu. Büyük ihaleleri özel görüşmelerle istediği şirketlere verdi. Beşli çeteler böyle oluştu. Dolar üzerinden “Kâr garantili ihalelerle” memleket soyuldu. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı daha doğmadan çetelere aktarıldı. Akşam sabah otobanlar, köprüler edebiyatı yaparak övünüyordu. Milleti kandırmak için hiç durmadan imar afları çıkarıp yıkılması gereken binalara ruhsat ve tapu dağıttı. Deprem olmasa, hem de deprem bölgesinde yeni bir imar affı gündemdeydi. Ama ne yazık ki imar affı çıkmadan büyük felaket gelip çattı. Şimdi büyük bir felaket mi yoksa rezalet ve ihanet mi sorusu gündemde.

Tek adam sistemi Türkiye’yi uçuracaktı. Bütün dünyaya kafa tutan Erdoğan bir dünya lideriydi. Bu kafayla memleketin varını yoğunu talan edip yandaşlarına peşkeş çektiler. Halkın itirazlarını sopayla ve kanla bastırdılar. Ama soyulacak birikim kalmayınca da karaya oturdular. Her yere asker, silah, İHA-SİHA gönderip güç gösterisi yapanların depremin ilk üç günü çadır, tuvalet ve çorba yardımı yapmaktan aciz olduğu görüldü. Kızılay ve AFAD başta olmak üzere bütün kurumların içini boşaltıp paylaşmışlardı. Gönüllü sivil toplum kuruluşları yurtiçinden ve yurtdışından koşup yetişmişti. Ama Kızılay depolarını kilitleyip yüksek fiyattan satış için bekliyordu. Anlaşıldı ki, Kızılay ilk yardım için biriktirdiği çadır, gıda, ilaç gibi malzemeleri satmak için beklemişti. Çünkü Kızılay bizim bildiğimiz yardım teşkilatı değil, Erdoğan ve avenesinin kirli işlerini yapan bir şirketti. Skandal ortaya çıktıktan sonra uluslararası yardım kuruluşları Türkiye’ye gönderdikleri deprem yardımlarının üstüne “Satılamaz” damgası vurmaya başladılar. Aslında yüzleri olsa bu utanç bile onlara yeter ama ar zamanı değil, kâr zamanı deyip hala inat ediyorlar.

Daha önce TIR’lar dolusu silahın insani yardım görüntüsü altında DAİŞ’e gönderildiği ortaya çıkmıştı. Gene Güney Kurdistan’da Kızılay yardım görevlisi görüntüsüyle çalışan MİT elemanlarının yakalandığı açıklanmıştı. Bütün bu soygun ve yolsuzluklar “beka sorunu” denilerek perdeleniyor ve her türlü muhalefet susturuluyordu.

Erdoğan daha önce “imar barışı” diyordu. Bu imar barışları sonunda en büyük imar katliamı yaşandı. Şimdi de, seçim öncesi herkese ev vaadiyle bir imar talanı başlıyor. Yine yandaş çetelere talan fırsatı yaratılırken elinde bir şey kalmayan halkın geleceği ipotek altına alınıyor. Eğer halka yardım edilecekse ya parasız ev verilmeli ya da kira alınmadan kullanım hakkı verilmelidir.

Bir gazete depremden sonra “Fay değil, pay hattı” manşetini atmıştı. Kırılan fay hattı yerine acilen pay hattı oluşturdular. Cenazeleri çıkarmadan pay kapma yarışına girdiler.

Bütün bu rezaletin temeli “beka sorunu” denilerek sürdürülen özel savaş ve Erdoğan diktası denen ihale mafyasının soygunudur. Halkın tüm varlığına leş kargaları gibi çökmek istiyorlar. Sadece maddi birikimine değil çocuklarına bile el koymak istiyorlar. Deprem bölgesine çadır-ilaç-tuvalet gönderemeyenler hemen Diyanet’i gönderip seyyar Kuran kursu açmışlar. Bu kargaşada “kayıp çocukları” unutturmaya çalışıyorlar. Bu çocuklar gerçekten kayıp mı, enkazın altında mı yoksa mafya tarafından kaçırıldı mı? Bunların hesabı da sorulmalı.

Erdoğan’ın İmar barışı palavraları artık tam bir imar katliamına ve talanına dönüşmüş durumda. Erdoğan’ın ihale mafyası leş kargaları gibi halkın üstüne çöküyor. Tribünlerin isyanına yandaş medyadan bile katılanlar oluyor.

Çanlar, Erdoğan-Bahçeli diktası için çalıyor. Erdoğan-Bahçeli yıkım ekibinin diktasına son verilmeden bu gidişat değişmeyecektir. Onların diktası yıkılınca her şey otomatik olarak düzelmez elbette. Ama halklarımız ne yapılması gerektiğini korkmadan konuşur hale gelecektir. Zaten şimdiden konuşmaya başlamıştır.

 

 

suatbozkus@gmail.com

twitter.com/suatbozkus

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.