Yankee ‘ey, bi, s’ derse kız...

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Erdoğan yabancı dil bilmediği için Türkçe’nin de diplomasi dili olduğunu sanıyor ve ağzından çıkanı kulağı duymaksızın muhataplarına demediğini bırakmıyor. Keşke bu kadarla kalsa. 

Diplomasi dili bütün dillerden farklı bir dildir.

Erdoğan yabancı dil bilmediği için Türkçe’nin de diplomasi dili olduğunu sanıyor ve ağzından çıkanı kulağı duymaksızın muhataplarına demediğini bırakmıyor. Keşke bu kadarla kalsa. Muhataplarının “diplomatik dille” kendisine yönelik suçlamalarını da anlayamıyor. Eğer muhatapları ona anladığı dille yanıt verirse bazen korkup yatağının altına saklanıyor. Örnek Obama’nın beyzbol sopalı mesajı ile Trump’ın “aptal olma” mektubunda olduğu gibi.

Bazen de cesaret bulup “ey Batı, ey Amerika” diye diplomasi dili yerine yine Türkçe konuşuyor. Örneğin en son ABD’nin “eğer Garê katliamı PKK’nin eliyle yapıldıysa bunu kınayacağız” açıklamasına “bal gibi PKK’den yanasınız” karşılığını verdi.

Gerisini anlatayım.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken Erdoğan’ın bağırtısını duyduktan sonra, Türk Dışişleri Bakanı ile yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Garê katliamından PKK sorumludur.”

Diplomasi dilini bilmediği için Erdoğan bu açıklamadan müthiş heyecanlandı. Kendi iddialarının “bal gibi PKK’nin yanındasın” dediği ABD tarafından nihayet kabul gördüğünü, Blinken’in tükürdüğünü yaladığını sandı. Bir keyif bir keyif…

Elbette bu sözleri diplomasi dilini bilmeyen sıradan insanlar tıpkı Erdoğan nasıl anladıysa öyle anladı. Acaba işportacı Recep ile devlet başkanı Recep Amerikalının diplomasi diliyle ne dediğini doğru mu anladı? Bakalım:

Amerikalılar birinci açıklamada biz Türkiye’nin iddia ettiği gibi 13 esirin PKK tarafından öldürüldüğü iddiasının doğruluğuna, kanıtlar ortaya çıkmadıkça inanmıyoruz demiş oldular.

İkinci açıklamada ne dediler: Ölümlerden PKK sorumludur dediler. Dediler ama Türk devleti gibi “13 esiri PKK öldürdü” demediler.

Örneğin Kılıçdaroğlu da benzer bir cümle kurdu: “Ölümlerden Recep Tayyip Erdoğan sorumludur” dedi. Bunu derken, elbette Recep’in silah kuşanıp esirleri öldürdüğünü söylemedi. Bir “muhalif” olarak Erdoğan’ın siyasi sorumluluğunu dile getirdi.

ABD de tıpkı Kılıçdaroğlu gibi, ancak Türkiye’nin “muhalifi” olarak değil de, “müttefiki” olarak konuştu, ölümlerden PKK’nin sorumlu olduğunu dile getirdi.

Ama “PKK rehineleri kafalarına kurşun sıkarak katletti” demedi.

Diplomasi dilinde bu farkın anlamı şudur: Biz sizin esirleri PKK’nin öldürdüğü iddianıza hala güvenmiyoruz, güvenseydik esirleri sizin gibi PKK öldürdü derdik, ancak sizinle ilişkimiz “iktidar-muhalefet ilişkisi değil, müttefiklik ilişkisi” olduğu için sizin bu katliamdan dolayı siyasi sorumluluğunuzu dile getirmek bizim işimiz değildir, bu iç meselenizdir ve muhalefetinizin işidir. Buna karşılık biz ABD ve Türkiye olarak terör örgütü saydığımız PKK’yi esirleri öldürmekle değil, bu kişileri esir aldıkları, iade etmedikleri, Türk devletiyle savaş haline son vermedikleri için sorumlu sayıyoruz”…

Diplomasi dilinin Türkçeye tercümesi tastamam böyledir.

Amerika “PKK’yi katlim yapan fail olarak hala kabul etmemiş, onu yalnızca sorumlu tutmuştur.”

Diplomasi dilinde “cinayetle suçlamak başka şeydir, işlenen cinayetin sorumluluğuyla suçlamak başka şeydir. Tekrar edersek

Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a “katil” demediği, ama cinayetten sen sorumlusun dediği gibi… ABD de şu ana kadar PKK’ye “katil” dememiş, işlenen cinayetten, bunu kim işlerse işlesin tıpkı Kılıçdaroğlu’nun Recep’i sorumlu ilan etmesi gibi PKK’yi sorumlu ilan etmiştir. Çok doğal. CHP Erdoğan’ın muhalifidir, PKK’nin esirleri öldürdüğünü düşünse bile, ki düşünüyor, her şeyden önce iktidarın sorumluluğunu vurgular, ABD de TC’nin “müttefikidir”, müttefikine güvenmese bile, onun sorumluluğundan çok “terörist” dediği PKK’nin sorumluğunu vurgular.

Yani birinci açıklamayla ikinci açıklama arasında diplomasi dili bakımından en küçük bir fark yoktur. Konunun iki farklı yanını dile getirmek vardır. Birinci yanı “Türkiye’ye duyulan güvensizliği, ikinci yanı Erdoğan’ın ağzına “bir parmak sahte bal sürme” meselesi…

“Cinayeti işlemek” ile “işlenen cinayetten sorumlu olmak” arasındaki farktan hareketle, yarın HPG “evet, biz Şoreş ve arkadaşlarının esirleri Türk ordusundan korumak için şehit olmalarına rağmen, esirlerin öldürülmesini önleyemediğimiz için sorumluluğu kabul ediyoruz” dese, ne olurdu? 

O anda Erdoğan’ın Rize kongresindeki beşuş, matruş, sırıtkan suratı birden bire Çarşamba pazarına dönerdi.

Ve son olarak Amerikalıların “birinci açıklamamız yanlıştı, düzeltiyoruz” demediğini de buraya not düşeyim. Açıklama geçerliliğini koruyor.

Ayrıntılı yazdım. Ama siz siz olun devletlerin diplomasi dilini anlamak için kafanızı yormayın.

Ne yapıyorlar?

Ona bakın.

Diplomasi dili halkın dili değildir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.