İnsan, haklar ve dinler

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • İnsanın yaşam hakkı, bütün İbrahimi dinlerde en kutsal olgu olmasına rağmen İbrahimi dinlere inandıklarını söyleyenler, insanı yaşatmaya ve haklarını korumaya odaklanmıyor.

HAFIZ AHMET TURHALLI

BM üyelerinin 10 Aralık 1948'de onayladığı belgenin değeri, biz Müslümanların çoğunluk olarak yaşadığı coğrafyada nasıl karşılanıyor?

Bu soruya, topraklarımızda günlük olarak yaşananlar yanıt veriyor. Birlikte ve kardeşçe yaşam kültürü, neredeyse yok oluyor. İnançsal, milli, mezhepsel ve cinsi farklılıklarımız birbirimizi ortadan kaldırmak ve hayat hakkını yok etmek biçiminde kullanılıyor. Maddi gücün, bir yok etme aracı olarak kullanıldığı topraklarımızda milli, dini ve diğer farklılıklar, birer tahakküm ve yok etme gücüne dönüştürülerek, insanlar hor görülüp yaşam hakları ellerinden alınıyor.

İnsanlık tarihine beşiklik yapmış bir coğrafyanın üzerinde bin yıllardır yaşamını idame ettiren bir milletin mensubu olmak, insanlık tarihi içerisinde oluşmuş erdem ve değerlerin muhafazasına çalışmak, ağır bir sorumluluktur. Dinleri, düşünceleri, fikir ve yaşam biçimlerini doğurmuş bir coğrafik yapının mukimi olmanın da mesuliyeti ağırdır. Bu millet, uzun yıllardır ağır hak ihlalleri ve hatta jenoside varmış uygulamalarla karşılaşmıştır/karşılaşmaktadır. Tarihe ve insanlığa önemli katkıları olmuş, inanç, hukuk, insan barınması için yapılar inşa etmiş, insanlığa ciddi katkılar sunmuş bir milleti bu duruma düşürenlerin de insan haysiyet ve kerametine saldırdıkları görülmelidir.

Dünya muktedirlerinin, insanı meta ve araç olarak gördüğü çağımızda, insan hak ve hürriyetini, keramet ve haysiyetini muhafaza etmek için mücadele etmek, tarihte peygamberlerin geliştirmek için çaba harcadıkları mücadele hattında yürümek olduğu bilinmelidir.

Hz. İbrahim'e karşıtlık değil mi?

Kürdistan ve Ortadoğu'da doğan, yaşayan ve Hz İbrahim için 'atamız' diyen İbrahimi dinlerin mensuplarının dini ve etnik farklılıklarından dolayı kutsal yaşam hakkını yok etmeleri, Hz. İbrahim'e karşıtlık değil mi? İnsanın yaşam, düşünce, nesep ve fıtri haklarını yok saymak, insanlık tarihinde Nemrut, Firavun, Ebu Cehil, Huccaci, Mussolini ve Hitler'in çizgisini sürdürmek demektir. Oysa İnsanın yaşam, inanç, ve keramet hakkını elinden almaya çalışan Nemrut'a karşı İbrahim; Firavun'a karşı Musa; Ebu Cehil'e karşı Muhammed'in mücadeleleri insanlık tarihinde yerini almıştır.

Dinler, ideolojiler ve fikirler, insanın daha huzurlu ve mutlu yaşaması içindir. Hiçbir din, insan yaşamına kast etmeyi söylemedi, bilakis yaşam hakkının kutsallığını, insan olabilmenin erdemini ve insanlaşmanın yüce değerlerini vaaz etti. Tevrat, öldürmeyeceksin; İncil, insanı seveceksin; Kur’an ise bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek kadar ağır bir suçtur diyor. Bu dinlere inandıklarını söyleyenlerin ya da onları yönetenlerin, başta insanın yaşam hakkına açıktan kast etmeleri Nemrudi çizginin uygulayıcıları olduklarını ispatlamıyor mu? 

Müslüman neden yaşatmaya çalışmıyor?

Kendilerine Müslümanım diyen bizlerde yaşam hakkı yerine öldürme ve katletme yüceltiliyor. Maide Suresi'nin 32. ayetinde, bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğu, devamında bir insanı yaşatmanın bütün insanlığı yaşatmak kadar sevap olduğu anlatılıyor. Bir cana haksız yere kıymanın cezasını ebedi cehennem olarak belirten Kur’an'ın müminleri olduğunu söyleyenler, insan öldürmeyi bir kültür haline getirmiş. Neden biz Müslümanlar insanı yaşatmak için bir mücadele içinde değiliz? Neden bizler Allah‘ın bize lütfettiği bütün insanlığı kurtarabilmek için insanın temel hakkı olan yaşam hakkı için mücadele etmemekteyiz? Neden Nafile namaz ve oruç tuttuğumuzda bir kaç hayır kazanmak için bunca zaman harcıyoruz da bütün insanlığı kurtarmak kadar sevap ve hayır olan insanın yaşama ve yaşatma hakkını korumak için mücadele etmiyoruz?

İnsan hakkı ile yaşarsa insan olmayı hisseder. İslam, bize dilimiz, elimiz, gözümüz, kulağımız, el ve ayaklarımız, düşünce ve vicdanımızla insan hakkına girmemeyi söylerken, coğrafyamızda oluk oluk insan kanı akıtılıyor. Kur’an ve Peygamber insanı kutsarken ve onun haklarının korunması için bizlere vazife ve sorumluluk yüklerken, neden biz bu mesuliyetten kaçmaktayız? "Ey insanlar hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Arap’ın Acem'e, beyazın siyaha hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah’ın yanında en erdemli olanınız sorumluklarını en iyi yerine getireninizdir“ ve “Bütün insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittirler“ emirlerine neden uymuyoruz?

Neden Kürt'e yapılana razıdır?

İslam coğrafyası diye tabir edilen coğrafyalarda insan hakkını savunanlar, din ve İslam karşıtları olarak gösteriliyor. Müslüman birey ve cemaatlerin kahır ekseriyeti ise insan yaşamına kast eden güçlerle birlikte aynı tarafta durmaktadırlar.

Türkiye özgülünde mazlum ve zayıf Kürt'ü katletmek, sürmek, malını talan etmek, namusuna el atmak, haysiyeti ile oynamak, asimile etmek, siyasetçisini hapse atmak ya da hicrete zorlamak, İslam adına cennete gitmek olarak gösteriliyor. Yüz binlerce Kürt öldürülmüş, onlarca şehri ve binlerce köyü yakılıp yıkılmış olduğu halde, neden kardeşim dedikleri ve aynı kıbleye yöneldikleri Kürt'ü yok etmeyi sürdürüyorlar?

İnsan var ise hakkı da vardır; bir millet varsa hakkı da vardır, bu hakların korunabilmesi için insan olanların sorumluluk yüklenmesi gerekir. Müslüman bir şahsiyetin, insan hakkı için verilen mücadele alanlarında yer almaması, büyük bir tutarsızlıktır. İnsanın yaşam hakkı, bütün İbrahimi dinlerde en kutsal olgu iken, İbrahimi dinlere inandıklarını söyleyenler insanı yaşatmaya ve haklarını korumaya odaklanmalıdır. İnsanı yaşat ki, dinin, mezhebin, fikrin ve huzurun gerçekleşsin.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.