Ahlaki toplum, seçimler, siyasetçiler, sanatçılar

İlham BAKIR yazdı —

  • Hakkını teslim etmek gerekir: Ahlaki, politik ve vicdani bir paradigma ve öncülüğe sahip Kürt siyasal hareketi bütün yetmezliklerine rağmen yoz siyasetin dışında büyük oranda kalmayı başarmış ve tüm Türkiye halklarının umudu olmuştur.
  • Siyasetin Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar kirlendiği bir dönemde; sanatın, edebiyatın, sinemanın ne çok malzemesi var halbuki. Sanatın bu alanlara müdahalesizliğinin, sanatsal toplumsal eleştirisizliğinin vebali Türkiyeli tüm sanatçılarının boynundadır.

Sanatın özellikle edebiyat, tiyatro ve sinemanın en fazla odaklandığı alanlardan biridir toplumların yaşadığı ahlaki çöküntü. Suç ve ceza kavramlarına odaklandığı ölçüde arka planda 19. yüzyılın başlarında Çarlık Rusya’sında yaşanan alt üst oluşlara, yoksulluğa, toplumsal eşitsizliğe eğilen Dostoyevski bu romanında St. Petersburg’un yoksul mahallelerini; içki bağımlısı aç ve yoksul halkın yaşamını, fuhuş, erkek şiddeti ve tacizinin gündelik hayatın nasıl sıradanı haline geldiğini anlatır. Suç ve ceza kavramlarını bu toplumsal doku içerisinde ele alıp derinleştirir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalyan toplumunun yaşadığı yoksulluğa ve ahlaki çöküntüyü odağına alan Vittorio De Sica’nın “Bisiklet Hırsızları” filmi de bu konunun hakkını veren başyapıtlardan biridir. Dönemin Roma şehrinin ve toplumsal çöküntünün detaylı bir röntgenini çeker filminde yönetmen. Modern Roma şehrinin yozlaşan şehir kültürüne, ahlaki çöküntülerine ironik göndermeleri, toplumsal çürüme, toplumsal yozlaşma, şehirdeki ahlaki çöküntüyü anlatmasının yeni oluşan burjuvaziyi rahatsız etmesi nedeniyle Vatikan tarafından yasaklanması istenmiş fakat halkın beğenisiyle elde ettiği sanatsal başarılardan dolayı yasaklanmaktan ve sansürlenmekten kurtulmuş olan Federico Fellini’nin “Tatlı Hayat” filmi bu konunun hakkını en çok veren sanat eserlerinden biridir.  

Türkiye sanat sahasında ise böylesi güçlü eserlere ne yazık ki çok az rastlanıyor. Siyasetin Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar kirlendiği, siyaset yapmanın, hükümet etmenin bu kadar yalan, dolan, iftiralarla, sahtekarlıkla, manipülatif, ahlaksızca, ilkesizce yapıldığı, halkın tüm bunlara rıza gösterdiği, bunları siyaset yapmanın bir normali kabul ettiği ve bütün bunları bile bile bunlardan yana tavır alarak siyasete katıldığı, oy kullandığı böylesi bir dönemde; sanatın, edebiyatın, sinemanın ne çok malzemesi var halbuki. Sanatın bu alanlara müdahalesizliğinin, sanatsal toplumsal eleştirisizliğinin vebali Türkiyeli tüm sanatçılarının boynundadır. Yaşanmakta olan ve toplumu hızla nefes alınamaz ahlaki ve vicdani hasletlerden gittikçe uzaklaştıran bu çöküntünün analizini yapmak, tavır almak, çözüm üretmek, toplumu örgütlemek, üncülük yapmak, hem sanatsal üretimleriyle hem günlük yaşam içerisindeki duruşu ile bu gidişata dur demek bir sanatçının kaçınamayacağı temel entelektüel sorumluluğudur.

Türkiye entelektüeli, sanatçısı, aydını yaşamın içerisinden böylesi bir direnişin parçası olmak yerine; toplumu siyasi tercihleri, siyasete katılış biçimleri, yaşam biçimleri üzerinden aşağılayan, küçümseyen bir üstenci bakışı tercih ediyor. Zor olanı, emek vermesi, risk alması gerekeni değil, risksiz ve kolay olanı tercih ediyor. Eğer toplum onun murat ettiği çizgiye gelmiyorsa, mesela siyasi seçimler gibi bir konuda o çizgide olmadığını gösteren bir davranış içine girmişse, onun yaşadığı zulme müstahak olduğuna karar verip, suçlayıp, küsüp kenara çekiliveriyor kolayca. 12 Eylül darbesi sonrasındaki zor siyasi atmosferde ve teknik sinemasal yoksunlukta bile 1980 ile 1990 arasında yapılan Zübük, Çıplak Vatandaş, Zengin Mutfağı gibi toplumda, siyasette ortaya çıkan yozlaşmaya, çürümeye dair filmler yapılabilmişti. Bugün bunun esamisi bile okunmuyor.

Ezcümle toparlamak gerekirse Türkiye toplumu gelinen yer itibariyle, siyasetten ekonomiye, sanattan bilime, günlük hayat alışkanlıklarından insanlar arası tüm ilişkilere kadar büyük bir çürüme, yozlaşma ve çöküşü yaşıyor. Bu yozlaşmaya ülke insanının büyük bir bölümü rıza gösteriyor, bu çürümenin onların önüne zenginleşmek için büyük bir fırsat çıkardığını düşünüyor ve bu fırsatı değerlendirmek için her türlü ilke ve değerini satmaya gönüllü oluyor. Sadece şu son seçim döneminde siyasette yaşanan pazarlıklara, girişilen ittifaklara; vatanı, milleti, bayrağı, dini, imanı, milliyetçiliği dilinden düşürmeyip bir anda bunları nasıl satıverdiğine, şahsi siyasi emelleri için bunları nasıl pazarlık konusu ettiğine, dün küfrettiği, vatan haini saydıklarıyla daha yüzlerine attığı tükürük kurumadan nasıl kol kola girdiklerine ve toplumun bütün bunları bir maç seyircisi gibi izleyip onayladığına, tezahürat yaptığına bakarak nasıl iflah olunmaz bir noktaya gelindiğini görmek mümkün. Bu sürecin ortaya çıkardığı başka bir şey daha var ki son söz olarak bunu teslim etmek gerekir. Ahlaki, politik ve vicdani bir paradigma ve öncülüğe sahip Kürt siyasal hareketi bütün yetmezliklerine rağmen bu yoz siyasetin dışında büyük oranda kalmayı başarmış ve tüm Türkiye halklarının umudu olmuştur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.