Almanya'da kamu diplomasisi ihtiyacı

Cafer TAR yazdı —

  • Almanya'da devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile ilişkilerin yeterli olmadığı anlaşılıyor; aksi halde Alman devleti bu kadar pervasız davranamazdı. Kürtler Almanya'da kamu diplomasisine önem vermelidir; ayrım yapmadan Alman toplumu ile doğrudan organik, birlikte iş yapmayı esas alan ilişkiler geliştirilmelidir; aksi halde Alman devleti benzer tutumlarını sürdürmeye devam edecektir.

Türkiye uzun yıllar NATO üyesi ve AB üyelik perspektifi olan tek ‘müslüman ülke’ olmanın avantajlarını sonuna kadar kullandı. Her platformda NATO üyesi olan ülkelerden aktif destek aldı. Uzun yıllar Türk ordusu Kürt hareketine karşı başta ABD olmak üzere, NATO ülkeleri tarafından silahlandırıldı.

Özellikle doksanlı yılların ortalarında askeri üstünlük önemli ölçüde Kürt hareketine geçmişti ve tam bu noktada ABD ve İsrail devreye girdi ve Türk ordusunu özellikle gerilla savaşında etkili olan savaş helikopterleri ile donattı. Sadece bununla da yetinmeyip; savaş helikopterlerinin etkisiz hale getirilmesinde kullanılan karadan havaya taşınabilir füzelerin Kürt hareketi tarafından tedarik edilmesini engelledi. ABD askeri alanda Kürt hareketini baskı altına almaya çalışırken; aynı şeyi AB ülkeleri siyasal alanda yaptılar.

Demokratik Kürt kurumları Avrupa'da kriminalleştirilmeye çalışıldı. Bir plan dahilinde Kürt hareketinin çalışanları gözaltına alınıp uyduruk yargılamalarla cezaevlerine konuldular. Kürt kurumları çeşitli defalar kapatıldı, üye olan insanlar ise başta vatandaşlık olmak üzere birçok demokratik haktan yararlandırılmadılar.

Türkiye hükümetleri uzun bir süre bunun konforunu yaşadı; Batı ülkelerinin aktif desteğine dayanarak savaşı uzun yıllar sürdürebildi. Çok ilginçtir varlığını Batı kurumları içerisinde olmaya borçlu olan Türk iktidar erbapları ve destekçileri her ağızlarını açtıklarında, Batı'yı kast ederek üst akıldan bahsediyorlar.

Halbuki Batı veya onların dilinden konuşursak “ÜST AKIL” TC'yi yıllarca cansiparane desteklemeseydi Türkiye; şimdi ya gerçekten parçalanmış, ya da başta Kürt sorunu olmak üzere bütün temel sorunlarını çözmüş olurdu.

Türkiye şimdi ise; yolsuzluk, mafyalaşmış devlet, yoksulluk, şeriatçılık gibi öncesinden çok daha çetrefil sorunlarla başa çıkmaya çalışıyor. Gelinen noktada ortaya çıkan olumsuzluklardan tabiki asıl olarak yıllardır Türkiye'yi yönetenler sorumlu; fakat her koşulda ilkesizce Türkiye'yi yönetenlere yardım eden başta Almanya ve ABD olmak üzere diğer NATO ülkelerini de görmezden gelemeyiz.

Yıllarca Batı kurumları tarafından desteklenen Türkiye en sonunda bumerang gibi Batı ülkelerinin temel problemlerinden biri haline geldi; cihatçılarla Avrupa'yı tehdit etti; Osmanen Germania adlı çete yapılanması ile Almanya'da açıktan; uyuşturucu, fuhuş ve benzeri çeteci faaliyetleri organize etti. Muhalifleri susturmaya yönelik planlar ve kara para transferine aracılık yaptı. Mültecilerin Avrupa ülkelerine karşı politik bir koza olarak kullanılması ise artık bir Türkiye klasiği.

Türkiye her defasında Avrupa'yı mültecilerle; ABD'yi Rusya ve Çin'le tehdit ediyor. Bütün bunlar Batı ülkelerinin iki yüzlü siyaseti nedeniyle yaşanıyor ve öyle görünüyor ki başta Almanya olmak üzere birçok Batılı ülke henüz bütün bu yaşananlardan yeterince ders almış değil.

Aksi halde Almanya aynı antidemokratik tutumunu sürdürmeye devam etmezdi. Daha iki gün önce işgalci Erdoğan/Bahçeli rejiminin Güney Kürdistan'a yönelik işgal siyasetine hayatları pahasına tavır koymak için Hewlêr'e gitmek isteyen 27 Barış Aktivisti Almanya devleti tarafından engellendi. Halbuki bırakın bu insanları engellemeyi; Türk rejiminin işgal girişimi başladığında başta Almanya olmak üzere diğer Batlılı ülkeler bu hukuksuzluğa tepki göstermiş olsalardı Güney Kürdistan'da işler bu duruma gelmezdi.

Geçtiğimiz hafta Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar, “NATO ülkeleri PKK/YPG'ye karşı bize yeterince yardım etmiyorlar” diye sitem etti. Benzer yakınmaları Erdoğan'dan da duyuyoruz. Gelin konuya biraz daha yakından bakalım: “Kimsenin Kürtlere özel olarak yardım ettiği yok; ancak Kürtler artık her anlamda örgütlü bir halk oldukları için Ortadoğu'da politik iddiası olan hiç bir güç onları görmemezlikten gelemiyor!”

Ortadoğu'da varolmaya çalışan hiç bir güç artık sadece Türk devletini esas alarak politika yapamaz; konunun muhatabı olan bütün çevreler meselenin diğer tarafında Kürtlerin olduğunu ve Kürtlerin de bölgede önemli bir politik/ahlaki ve askeri güç olduğunu hesaba katmak zorundalar.

Özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu perspektiflerin Kürt hareketi tarafından hayata geçirilmesi dünya halklarında güçlü bir karşılık yarattı. Kürt kamu diplomasisi halklar nezdinde oldukça etkili oluyor ve bu durum günümüz koşullarında hükümetler üzerinde güçlü bir baskı yaratıyor.

Geldiğimiz noktada Almanya'da devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile ilişkilerin yeterli olmadığı anlaşılıyor; aksi halde Alman devleti bu kadar pervasız davranamazdı. Kürtler Almanya'da kamu diplomasisine önem vermelidir; ayrım yapmadan Alman toplumu ile doğrudan organik, birlikte iş yapmayı esas alan ilişkiler geliştirilmelidir; aksi halde Alman devleti benzer tutumlarını sürdürmeye devam edecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.