Avrasyacı tarzanlar zor durumda!

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Türk devleti Rusya ve Çin’e savaş ilan eden NATO bildirisinin altına imza attı. Attı ama NATO sizce ne düşünüyor? Bana sorarsanız Amerikan generalleri Silivri’de yatan eski silah arkadaşlarından muhariplik vasfını koruyanların listesini çıkarmaya başlıyor.

Şu NATO Zirvesi’nden bu yana bizim ulusalcıların Cumhuriyet Gazetesindeki Çin yanlısı temsilcilerinin yazılarına ve “sosyal-ulusalcı” Aydınlık Gazetesi’ne göz ucuyla da olsa bakmaya başladım. Bir telaş, bir düş kırıklığı sormayın. 

Halen devam ediyor olsa da Erdoğan/Ergenekon/Avrasyacılık ittifakı büyük bir hızla ortak temelini kaybediyor. Bu temel NATO-ABD-AB ve PKK karşıtlığıdır. “Ultra ulusalcılar” bu karşıtlıktan hareketle Türkiye’yi Rusya ve Çin’le ittifaka yönlendirmeye çalıştılar. Kısmen başarılı da oldular. En büyük başarıları 15 Temmuz çakma darbesiyle birlikte Erdoğan’ın en büyük stratejik ortağı olan Cemaat’i ama daha da önemlisi Türk ordusunda Pentagon’un yetiştirdiği hemen hemen tüm generalleri ve kurmay subayların neredeyse tamamını, Emniyet teşkilatında ve yargıda kendilerine karşı olma ihtimali olan herkesi tasfiye ettiler. Hapishaneler bunlarla dolu, onbinlercesinin rütbeleri sökülmüş, mallarına çökülmüş, işsizliğe mahkum edilmiş, hatta emekli maaşları kesilerek birer “yaşayan ölü” haline getirilmiş. 

Aynı gün mü, birbirini mi izledi şu anda hatırlamıyorum, NATO Zirvesi ile sürgündeki KHK’lıların Strasburg’da ilk kitlesel ve etkili eyleminin zamandaşlığı rastlantı değil. Aralarında NATO’da vaktiyle çalışmış subayların ve diplomatlarla, gazetecilerin de bulunduğu bu kitle uzun sessizliğini bozdu. Belli ki konuşacaklar ve büyük bir dikkatle adım adım yürüyecekler. Hedefe doğru.

Yürümelerine itirazım yok. Büyük bir zulme uğradıkları için yürümemeleri şaşırtıcı. Hedeflerine gelince, o hedefin resmine şu sıra sözünü ettiğim “ultra ulusalcılarla”, Çin-Rus muhibbi Aydınlık çevreleri, daha doğrusu darbeci-Ergenekoncu asker-sivil bürokrasi büyük bir korkuyla bakıyor. 
Ya NATO vaktiyle “bizim oğlanlar” dediği generalleri, kurmayları, subayları, polis şeflerini mapusluktan azad ettirirse? Erlere tecavüz ettirilen bu insanlar, eğer hala elleri ayakları tutuyorsa özgürlüklerine kavuştuklarında acep nasıl bir intikam yoluna koyulurlar? NATO Zirvesinden sonra söz konusu bürokrasi sofralarında “n’olacak bu memleketin hali?” sorusu değil, artık “n’olacak bizim halimiz?” sorusu kafaları hafiften meşgul etmeye başladı bile. 

“Bunlar kendi aralarında nasılsa anlaşır, barışır, helalleşir” demeyin. Şu anda NATO Rusya’ya ve Çin’e fiilen olmasa da resmen savaş ilan etmiş bulunuyor. Cemaatçilerin, “ultra ulusalcıların”, Aydınlıkçıların, daha önemlisi AKP’nin ortağı Ergenekoncu-Avrasyacı  silahlı bürokrasiyle bunların zulmettiği Amerikancı-NATO’cu silahsızlandırılmış bürokrasi Kürt halkına karşı kolaylıkla birleşse bile, nükleer silahlardan bile söz edilen bir savaş ortamında ölüm kalım savaşı yalnız dış düşmanlar arasında yaşanmaz, iç düşmanlar da birbirinin boğazına yapışır.

Madrid Zirvesi’nde Erdoğan’ın NATO’ya teslim olmasının pek yakında çok tehlikeli sonuçlarını görmeye başlayacağız. Daha dün bir, bugün iki. Herhangi somut bilgiye dayanmadan şunu söyleyebilirim: Eğer Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile “tahıl koridoru” açma konusunda yapacağı görüşmeler çıkmaza girerse bilin ki NATO başları Türk Deniz Kuvvetleri’ni Ukrayna’nın denize açılan son limanını kuşatan Rus donanmasına karşı savaşa mecbur edecektir. Avrupa’nın birbirinden nefis ekmekleri Rusya’nın ağzındadır. Gıda krizi kapısını çalıyor. NATO bildirisinde Türkiye’nin Karadeniz’deki “rolü” bilelim ki, boşu boşuna vurgulanmadı. Emperyalist “ekmek” derdine düştü düşecek. 

Böyle bir anda, binlerce denizciyi hapse atan Ergenekoncu-Avrasyacı kruvazör, zırhlı kaptanları, subayları ne yapar? Diyelim ki hapisten çıkarlarsa, Allahları şaşırtılmış eski Bahriyeliler onlara ne yapar? Akar nereye bakar? Bu rüzgar gülü ansızın Erdoğan’ı devirip Rusya’ya mı yanaşır, yoksa Enver Paşa gibi Yavuz zırhlısına Sivastopol’u bombalama emri mi verir?  
Türk devleti Rusya ve Çin’e savaş ilan eden NATO bildirisinin altına imza attı.  

Attı ama NATO sizce ne düşünüyor? NATO ordusunu hallaç pamuğu gibi atan şimdiki Ergenekoncu orduya böyle bir savaşta Pentagon güvenebilir mi? Bana sorarsanız şu anda Amerikan generalleri Silivri’de yatan eski silah arkadaşlarını yeniden hatırlıyor ve bunların arasında hala muhariplik vasfını koruyanların listesini çıkarmaya başlıyor. 

Barış zamanında bu çelişki politik-ideolojik bir anlaşmazlık sayılır, karşılıklı ufak tefek uzlaşmalarla aşılır. Ama savaş zamanında ordu ve bürokrasi saflarında böyle bir karşıtlık “kim kimi” sorusunu gündeme getirir. Türkiye’de gidiş bu yöndedir. Savaş sürecinde NATO’cu subay ya da istihbaratçı ya da polis ile Rusyacı subay ya da istihbaratçı ya da polis birbirinin düşmanıdır. 

Diyebilirsiniz ki, ABD büyüktür, Rusyacıyı Erdoğan gibi teslim alır, kullanır. Öyle olmaz. Erdoğan ne paşadır, ne de çavuş. Teslim aldığında sen ne dersen yapar. Etrafını CİA ile geçmişte olduğu gibi çevirirsin, cin gibidir, sen “leb” demeden o “leblebiyi” anlar, gereğini yerine getirir. Sana ihanet edemez, sana silah çekemez, sabotaj yapamaz, casusluk yapamaz, çünkü nefesini dinlemektesin. Teslim olan Erdoğan eğer savaş kızışırsa Vahdettin’den beter olacaktır. Ama iş silahlı bürokrasiye ve istihbarata gelince her şey değişir. Bir ikisi satın alınsa bile, diğerleri mutlaka tasfiye edilir. 
Abarttığımı düşünebilirsiniz. Ama düşünmeyin. İkinci Irak savaşında ne olduğunu hatırlayın.

Erdoğan henüz yasaklıyken ABD’ye gitti. Irak işgaline Türkiye topraklarını açma sözü verdi. Sonra ne oldu? ABD ordusunun Türkiye üzerinden Irak'a girmesine dair 1 Mart teskeresinden bir gün önce Milli Güvenlik Kurulu toplandı. Çıkan bildiride ne Irak işgalinden ve ne de 1 Mart teskeresinden tek kelimeyle hiçbir “tavsiye kararı” çıkmadı. Birinci Irak savaşında olduğu gibi Genelkurmay “bu işin sonunda Kürt devleti kurulur” korkusuyla teskereye fiilen karşı çıktı. Sonra…

Sonra Pentagon teskerenin çıkmamasından dolayı Erdoğan’ı değil Genelkurmayı suçladı. Suçladı da ne oldu? Balyoz v.s. davaları derken, Genelkurmay başkanı ve bir çoğu hapsi boyladı. Savaş halindeki NATO’nun başkomutanı Pentagon TSK başlarını Erdoğan’ın eliyle cezalandırdı. 

Peki daha sonra daha neler oldu? 2010’da Arap Baları’yla Türkiye Üçüncü Dünya Savaşının ilk aşamasına paldır küldür daldı. Lakin Kobane’de DAİŞ’le birlikte yenildi.Ve Amerika’yla cephe cepheye geldi. Gelince ne oldu? Savaş ortamında ne olacaksa o oldu: 15 Temmuz darbesiyle Amerikan yanlısı generaller ve subaylar hapse atıldı. Bir iki değil, binlercesi… 

Şimdi daha beter bir savaşa doğru sürükleniyoruz. İçerideki savaş da beter olacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.