Birbirimizin Xızır’ı olmalıyız! 

Demir ÇELİK yazdı —

  • Raya (Reya) Heq inancından insanlar Ocak sistemi sayesinde binlerce yıl dillerini, kültürlerini, inançlarını ve sosyal yaşam alanlarını öz güçlerine dayanarak devletçi sisteme rağmen sürdürebilmişlerdi.

Başta Raya (Rêya) Heqî inancı olmak üzere Alevi inancı, binlerce yıl devlet ve iktidar dışı inanç olmanın özgünlüğü ile Mezopotamya-Anadolu coğrafyasında yaşanan hakikatti. Tarihin uzun süresi boyunca kırda bu hakikati yaşayan, inancını dönemin hakikati ile güncelleyen insanlar, Ocak sisteminin dağıtılmış olması ve coğrafyasından kopartılarak metropollere ve Avrupa’ya sürülmeleri sonucu inanç kırım hızla yaşanmaya başlar. Kırsal alanlarda dikey olmayan, yatay insan toplumsallıklarıyla sosyal ve kültürel değerlerini içselleştirerek sürdürüyorlardı. Bu durum devletle ilişkilerini sınırladığı gibi devletin ideolojik aygıtlarından da uzak kalmalarına, inancın iktidar dışı sosyal ve kültürel değerleri ile kendi toplumsallıklarını yeniden güncellemeleri mümkün olabiliyordu.

Kemalizmin 1925’lerde Ocak’ları kapatarak yasaklaması ile Aleviler üzerinde sağlanan mutlak denetimle Alevileri dönüştürmenin adımları da atılmış olunuyordu. Metropollere ve Avrupa’ya başlayan göçlerle Kemalizmin müdahalesi ve başkalaştırmaları daha da sonuç alıcı olmaya başlar. Yüz yılı bulan bu dönüştürme ve başkalaştırma hamlesi Selçuklu- Osmanlı döneminin dönüştürme faaliyetleri üzerine oturunca, Aleviler hakikatinden, tarihinden, sosyal ve kültürel değerlerinden uzaklaşmaları çok daha derin travmalarla devam eder. Kentleşme ve göç ile birlikte doğal ve demokratik inancın, ahlâki ve politik değerlerinin inkârı, Aleviliğin dikey olmayan insan toplumsallığının dağıtılması, onun sosyal ve kültürel değerlerinden ve mekânlarından uzaklaştırılması sonucu Aleviler asimilasyona açık hale gelmiş oluyordu.

Pir- rayber- talip ilişkisinden ve sosyal, kültürel değerlerinden yoksun kalan Aleviler temel insani değerlerini ve onların kurumsallığını da kentleşmeyle beraber kaybederler. Aleviler bu süreçte kendi toplumsallıklarını oluşturan kurumlarına yabancılaşmakla kalmazlar; okulda, kışlada, sokakta ve mahallede asimilasyon ve başkalaşmayı derinden yaşayarak kendi hakikatine iyiden iyiye yabancılaşırlar.

Ulus- devletin ulusçuluk dinini aşamayan ulusalcı sol’un düşünce, özgün ve özerk yapıları hiçleştiren, yok hükmünde gören yanlış yaklaşımları Alevi toplumsallığının parçalanmasını daha da kolaylaştıran bir etken olur. İnancın ahlaki ve politik değerleri ve onun özgürlükçü tarihi direnişçi çizgisinden habersiz olan sol komünizmin çocukluk hastalığı, devlet dışı bu insan toplumsallığının hakikati ile yüzleşeceğine, onun devlet ve iktidar dışı kodlarını referans alacağına ateizm söylemi ile pozisyon almalarıyla sonuçlanır.

Irkçı, inkârcı devlet, Alevileri geçen yüzyıl boyunca bir yandan katliam ve soykırımdan geçiriyor, diğer yandan da geride kalanlarını eğitim, sosyal ve ekonomi politikalarıyla, din, siyaset ve medya- basın aracılığıyla asimilasyona tabii tutarak başkalaştırıyordu. Alevilerin seküler yaşama olan duyarlılıklarından hareketle Aleviler içinde ulusalcı sol düşünceyi yayarak ve örgütleyerek Alevileri, Türk ve Sünni İslam olduklarına iknâya çalışıyordu. Ateist ve din karşıtı söylemi yaygınca dile getiren ulusalcı sol düşünce ile Aleviler arası ilişki böylelikle kesintiye uğratılmış olunuyordu. Aleviler’le Alevi aydınları arası ilişkinin kesintiye uğramasını fırsata dönüştürmekten geri durmaz devlet. Ocak sistemini dağıtan, kutsal mekanlarından koparıp metropollere süren devlet, Aleviler’in çoklu ve parçalı demokratik kitle örgütlenmesi üzerinden oluşturduğu dolaylı denetim ve kontrolü sayesinde kendi ideolojik zihniyetini kolayca yayma olanağını bulur. Devlet ve ulusalcı çizgiyi aşamayan bu kaba ve sekter yaklaşım bir yandan Pir’lerin toplumu sömürdüğü propagandasını yapıyor, insan toplumsallığını dağıtmaya çalışıyordu. Diğer yandan da ulusalcı sol düşünceden kişileri kitle örgütlerinde konumlandırarak inancın başkalaştırılmasına, İktidar İslam’a yedeklemeye bakıyordu.

Raya (Reya) Heq inancından insanlar Ocak sistemi sayesinde binlerce yıl dillerini, kültürlerini, inançlarını ve sosyal yaşam alanlarını öz güçlerine dayanarak devletçi sisteme rağmen sürdürebilmişlerdi. Her tür sorunlarını demokratik tarzda çözmeleri, paylaşma, dayanışma ve ortaklaşmayı esas almaları, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi politik değerler etrafında inanç sahiplerinin sevgide ve barışta buluşmaları devletin işine gelmiyordu. Doğal ve demokratik olan bu inancı ve onun toplumsallığını parçalamak devlet için olmazsa olmaz sorundu. Kültürel, sosyal, ekolojik ve kadın kırımı ile bu süreci tamamlamak isteyen Kemalizm, geri kalanlarını hem toplum dışı üsttenci siyaset aracılığıyla, hem de İktidar İslam’ın ideolojik aygıtlarının kuşatıcılığına alarak yabancılaştırma ve başkalaştırma sürecini tamamlamak istemiştir. Kemalizmin ulusçuluk dininden kendisini kurtaramayan sol sekter düşünce sonucu Alevi toplumsallığının öncüsü Pir’ler bu dönemde toplumla ilişkisini yitirmeye, Yol önderi pozisyonları sembolik düzeye inmeye başlar. Pir’ler ana dil ile inancın sosyal ve kültürel değerlerini aktarmaz olunca, ana dilden kaçış, kültüründen uzaklaşma hızla yaşanır. Alevi kimliğinden kaçmak için ateist olduklarını, Kürt kimliğinden kaçmak için ‘enternasyonalist’ olduklarını söyleyen ulusalcı sol düşüncenin bugün yaşadıklarımızda bu anlamıyla payı çok büyüktür. Devletsiz ve hiyerarşi dışı gelecek hülyasını cemlerde her tür sorununu toplumun etik kuralı ile çözen Alevi hakikatinde arayacağına uzak ve bilinmez ülkelerde aramaları, toplumla ve somut koşullardan kopmaya ve toplum dışılığına savrulmalarıyla sonuçlanır. Ocak’larının dağıtılması, kutsallarından koparılma, kentleşme ve en nihayetinde Yol önderinden ve aydınından yoksun kalmaları sonucu Aleviler, tarihsel hakikatinden, devlet ve iktidar dışı insan toplumsallığından adım adım uzaklaşma ve yabancılaşma hızla yaşanır. Tarihsel ve toplumsal hakikatini kaybedince sisteme ve sistemin hukukuna muhtaç hale gelen Aleviler, böylelikle kendilerini kırım ve soykırımlardan geçiren sistemin insafına terk edilmiş olurlar. Böylece Ocak sisteminin dikey olmayan insan toplumsallığının tarihi direnişçi çizgisini terk etme, devletçi sistemin yargısı ve yasalarına göre kendisini konumlandırma ve pozisyon alma yaşanmaya başlar. Son yüz yıl boyunca üretilemeyen toplumsallık ve bu toplumsallığın sözlü kültür ve ritüellerine dayalı taşıyıcı halkalarının bir bir koparılmış olması, bugün yaşanan siyasal ve sosyal travmaların nedeni olmaktadır.

Bu önemli toplumsal kesimi tümden ortadan kaldırmanın mümkün olmadığına ikna olan devlet, onları ehlileştirmek ve sisteme entegre etmenin çabası içindedir. Bu amaçla birçok Alevi köyüne cami yapmakta, Türk ve İslam olduklarını aşılayan inkârcı, katliamcı, tekçi zihniyet, şimdi de Aleviler’i ve Alevilik inancını kendi yasal ve Anayasal mevzuatına tabii tutarak inancın köküne kibrit suyu dökmek istiyor. Tarih boyunca devletçi sistemin yasa ve kanunlarına boyun eğmeyen, derisi yüzülen, boynu vurulan, idam edilen Yol önderlerin direnişinden ders çıkaracaklarına, yüzlerce kez katliam ve soykırımlar yaşatanlarla yüzleşip hesap sormak yerine, zalime rızalık vermek, onun katliamcı ve soykırımcı zihniyetine ikna olmak tam bir aymazlıktır. Kültürel soykırımcı bu süreçte bizlerde üsttenci- elit siyaseti terk etmeli, toptancı yaklaşım yerine; inancımızın evrensel değerleriyle buluşmanın köprü görevi, biz Alevi aydınları için dönemin entelektüel görevi olmaktadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.