Bu zihniyetle çok zor

Cihan DENİZ yazdı —

  • Türkiye’de siyaset, bir hastalığın belirtilerini ortadan kaldırmayı hastalığı tedavi etmek zanneden doktor misali, sadece görünene odaklanıp günü kurtarmaya çalışmaktadır ve bulduğu ilk fırsatta da eski alışkanlıklarına dönmektedir.
  • Daha en başta sorunu doğru tanımlamayıp Kürt Sorunu’nu “Terör” Sorunu olarak adlandıran Türk siyaseti, Kürt Sorunu bağlamında ortaya çıkan şiddetin arka planı hakkında zerre kadar kafa yormadan şiddeti ortadan kaldırmayı ve bu şekilde de sorunu çözmek istemektedir.

Bu coğrafyada halkların en büyük özlemi, tekçi ve inkarcı zihniyetin dayatmalarına karşı barış içinde kendi kimlikleriyle baskı olmadan özgürce yaşayabilmektir. 

Bugüne kadar iktidarda kim olursa olsun, farklı renk ve biçimlerde siyasete hakim olan tekçi ve inkarcı zihniyet ise halkların bu özlem ve taleplerini daima baskı ve şiddetle bastırmıştır. İktidarların baskı ve şiddetle halkların bu özlemlerini bastırması halkların tepkisini ve direnişini tetiklemiştir. Bu diyalektik coğrafyayı adeta bir şiddet sarmalı içine hapsetmiştir.

Türkiye’nin bugün içine yuvarlandığı ve her geçen gün daha da ağırlaşan kriz durumunun ve toplumun her köşesine yayılmış çürümenin en önemli nedeni bu şiddet sarmalıdır. Halkların talep ve özlemlerinin sürekli baskı ve şiddetle bastırılması ülkenin içinde bulunduğu sorunlar yumağını daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. 

Abdullah Öcalan, çözümsüzlüğü ile bahsedilen şiddet sarmalının devamını sağlayan ve buna bağlı olarak da bu coğrafyadaki neredeyse tüm sorunların daha da ağırlaşmasına neden olan Kürt Sorunu’nun çözümü için neredeyse 90’ların başından beri çabalamaktadır. Bu çabaları İmralı süreci ile birlikte, tüm zorlu koşullara rağmen artarak devam etmiştir.

Bu süreç içinde en son ve somut örneği Dolmabahçe Mutabakatı’nda görüldüğü gibi, Türkiye bu en kangrenleşmiş sorununu çözmenin eşiğine kadar gelmiş ama iktidarın müzakere masasını devirmesi üzerine ülke bir kez daha şiddet sarmalının esiri olmuş ve tarihinin en derin iktisadi, siyasi ve toplumsal krizinin içine yuvarlanmıştır. 

Bugün bir kez daha Abdullah Öcalan yaptığı çıkışla bu kısır döngüden çıkış için umutların yeşermesine yol açmıştır. Toplumun barış, adalet, özgürlük ve demokrasi isteyen tüm kesimleri gelecek açıklamayı umutla beklemektedir.

Ama maalesef Türk siyaseti umutları kırma, fırsatları boşa çıkarma konusunda çok mahirdir.

Türkiye’de siyasetin başta Kürt olmak üzere sorunları çözememesinin, otaya çıkan fırsatları heba etmesinin en temel nedenlerinin başında sorunlar ile bir türlü yüzleşip tanımlayamaması ve buna bağlı olarak da sorunların nedenleri ile yol açtığı sonuçları arasındaki farkı görmemesi veya görmek istememesi gelmektedir. Diğer bir ifade ile, sorun nedeniyle ortaya çıkan sonuçların fotoğrafını çekip sadece buna yoğunlaşan ama bu fotoğrafın ardında yatan tarihsel, sosyolojik, iktisadi temeli görmezden gelen anlayış, bırakın sorunların çözülmesini sorunların daha da ağırlaşmasına, daha da içinden çıkılmaz bir hal almasına yol açmaktadır.

Türkiye’de siyaset, bir hastalığın belirtilerini ortadan kaldırmayı hastalığı tedavi etmek zanneden doktor misali, sadece görünene odaklanıp günü kurtarmaya çalışmaktadır ve bulduğu ilk fırsatta da eski alışkanlıklarına dönmektedir.

Türkiye siyasetindeki bu çarpıklığın, yani sorunu doğru tanımlamayıp nedenleri ile sonuçlarını karıştırmanın en net görüleceği yer, Kürt Sorunu’dur. Daha en başta sorunu doğru tanımlamayıp Kürt Sorunu’nu “Terör” Sorunu olarak adlandıran Türk siyaseti, Kürt Sorunu bağlamında ortaya çıkan şiddetin arka planı hakkında zerre kadar kafa yormadan şiddeti ortadan kaldırmayı ve bu şekilde de sorunu çözmek istemektedir.

Hiçbir sonuç üretmediği defalarca kanıtlanmış bu anlayışın son örneği Cumhurbaşkanı’nın baş danışmanının yaptığı açıklamadır. Başdanışman, açıklamasında tekçi ve inkarcı zihniyetin tüm ezberlerini dile getirmektedir. Söze “Terör sonuç değil sebeptir” diyerek başladıktan sonra açıklamasını “özerklik, federasyon ve statü taleplerini bölünmeye yol açan çağrılardır. Milli Devletin esasları; Cumhuriyet, Üniter Yapı, Türk Milleti, Türk Vatandaşlığı ve Türkçe'dir. Bunların herhangi bir şekilde tartışmaya açılması, beka sorunu çıkarmak olur ve buna asla geçit verilmez" diye noktalamaktadır.  

Açıklama baştan sona adeta Kürt Sorunu nasıl çözümsüz bırakılır dersine giriş niteliğindedir. Açıklama ile belli ki iktidar veya iktidar blokunu oluşturan bir kanat, daha Abdullah Öcalan çağrısını yapmadan onu boşa çıkarmayı; Kürt Sorunu bağlamındaki her türlü tartışmanın ve çözüm önerisinin önünü kesmeyi hedeflemektedir. Adeta “bizde atacak adım yok” denmek istenmektedir.

Kürt Sorunu’nundaki çözümsüzlük ısrarının, şiddet sarmalının bir türlü kırılamamasının şifrelerini gördüğümüz bu açıklama, bir zihniyetin dışa vurumudur.

Ve maalesef bu zihniyetle çözüm yönünde çok fazla mesafe kat edilmesi mümkün görünmemektedir.  

Dolayısıyla da, Kürt Sorunu’na çözüm noktasında ortaya çıkan fırsatın harcanmaması, Kürt halkı başta olmak üzere toplumun önemli bir kesiminde filizlenen barış ve çözüm umutlarının boşa çıkarılmaması için başta iktidar olmak üzere Türk siyasetinin Kürt Sorunu’na bakışını değiştirmesi gerekmektedir.

Bu başarılamazsa ve bu fırsat da kaçırılırsa, tüm halkları daha da ağır ve zorlu günler beklemektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.