‘Çırpınırdın Karadeniz’ bakıp Türk’ün hallerine 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Ergenekonun “ulusalcı” kanadı ile, “muhafazakar-milliyetçi” kanadı, savaş tehlikesi karşısında “tarafsızlık” ilan etmek yerine, biri Rusya yanlısı, diğeri ABD yanlısı olarak Türkiye’yi savaşa doğru sürüklemekte. Bu durumda “Üçüncü Yol”un bize gösterdiği istikamet, “tarafsızlık”tır. 

Ukrayna’nın Donbas bölgesi Rusya’ya komşu ve nüfusunun ezici çoğunluğu Rus.

Ruslar ayaklandı ve Donbas bölgesinde AB’nin Rusya yanlısı iktidarı devirmesi ve yeni iktidarın Donbas bölgesine tıpkı TC gibi “kayyım Valiler” ataması üzerine bağımsızlık ilan etti. Donetsk Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Daha önce de Ukrayna sınırları içindeki Kırım Rusya tarafından ilhak edilmişti.

Görüldüğü gibi Ukrayna-Rusya anlaşmazlığı alışılmış bir anlaşmazlık değil. Daha Sovyetler Birliği döneminde bile Ukrayna Sovyetler Birliği’ne bağlı bir “Federal” devlet iken Sovyetler Birliği’nin ve sanırım Kazakistan’ın yanı sıra BM’de “devlet” statüsüyle temsil ediliyordu. Sovyetler dağıldıktan sonra birlikten ayrıldı ve bağımsızlığını ilan etti. Rusya-Ukrayna anlaşmazlığına konu olan Donbas’ın bağımsızlık ilanı ve Kırım’ın ilhakı, dört dörtlük bir “causa belli”, yani “savaş nedeni”dir. Demek ki kriz çok ciddidir. Nitekim Rusya sözcüsü, “bir savaş durumunda Ukrayna yerle bir olur” dedi.

Dedi ama bu iş de sanıldığı kadar basit değil. Eski Büyükelçi Yaman Törüner’ü okuyalım:

“Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, birliğin nükleer gücünün en büyük bölümü Ukrayna’da kaldı. Halen Ukrayna’da, 1900 nükleer savaş başlığı ve 2500 civarında nükleer taktik silahı bulunuyor. Bunların kullanılma kodları Moskova’da olmuş olsa bile, Ukraynalılarda eğitimli teknologlar ve nükleer silah üretebilme kapasitesi var. Ayrıca, büyük ölçüde uranyum depoları bulunuyor. 1962’de Rusların Küba’ya yerleştirdiği nükleer silahların tümü Ukrayna’dan gitmişti.

Ukrayna şu anda, ABD ve Rusya’dan sonra en büyük nükleer güce sahip ülke durumunda. Bu konuda, Çin, Fransa ve İngiltere’den öndeler.”

Sanırım Ukrayna-Rusya anlaşmazlığının önemi anlaşıldı.

Şu sırada Türkiye’nin “Montro Boğazlar Sözleşmesini” tartışmaya açması bir rastlantı değil. 104 Emekli Amiral’in bildirisi ve rejimin bu bildiriye “darbe iması” diyerek Amiralleri gözaltına alması da Rusya-Ukrayna arasında tırmanan “savaş tehlikesiyle” ilgili. Şöyle: Bu Amiraller ordunun Avrasyacı yani Rusya-Çin-İran eksenine yanaşma yanlısı kolunu temsil ediyor. Bir çoğu Ergenekoncu. Erdoğan ise iktidarını korumak ve Biden’dan “neş’eli bir telefon zili” duymak için ABD’ye utanç verici jestlerle kur yapıyor. Türkiye içinde Rusya-Çin yanlıları ile AB-ABD yanlıları dikkatli adımlarla siyasi bir hesaplaşmaya doğru yürüyor. Daha şimdiden Erdoğan CHP’yi “darbenin merkezi” olarak ilan etti. “Mavi Vatan”da gemileri batan TC, şimdi Karadeniz’in fırtınalı sularında maceraya doğru kulaç atıyor. 

Nitekim Erdoğan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile birlikte yaptığı basın toplantısında Donbas ve Kırım sorunlarını dile getirdi ve Ukrayna’ya desteğini açıkladı. Türk devleti elbette “tek başına” böyle bir tutum alacak durumda değil. NATO şu anda Rusya’ya karşı Ukrayna’yı askeri açıdan desteklemekte. Erdoğan rejimi Rusya-Ukrayna çatışmasından ve muhtemel savaştan ABD’nin, NATO’nun desteğini alarak ayakta kalmak için yararlanma yoluna koyuldu: “Dünya batsın Erdoğan yaşasın.”

Nitekim “Montrö tartışmaları” sürerken ABD iki savaş gemisini boğazlardan geçirmek üzere harekete geçti ve anında da Putin, masada Biden’dan telefon bekleyen Erdoğan’a telefon etti, Türkiye’yi sert biçimde uyardı. Uyarıdan hemen sonra da Rusya’dan Türkiye’ye yapılan tüm uçak seferleri durduruldu. Çatışma sürecinin henüz başlarındayız ve bundan sonra neler olacağını hep birlikte göreceğiz. 

Sorun şu: Bu gidişi yerimizde oturarak mı seyredeceğiz, yoksa Türkiye’nin çok tehlikeli savaş ihtimali karşısında “tarafsızlığını” ilan ederek savaşa bulaşmaktan kurtulması için mücadele mi edeceğiz?

Rejimin “iki kanadı”, yani Ergenekonun “ulusalcı” kanadı ile, “muhafazakar-milliyetçi” kanadı, savaş tehlikesi karşısında “tarafsızlık” ilan etmek yerine, biri Rusya yanlısı, diğeri ABD yanlısı olarak Türkiye’yi savaşa doğru sürüklemekte. Biri “Montrö”ye dayanarak boğazları ABD gemilerine kapatarak Rusya’ya destek vermek istiyor, diğeri “Montrö”yü delerek Amerika’nın yanında yer almaya yöneliyor. Bu durumda PKK Önderi’nin ilan ettiği “Üçüncü Yol”un bize gösterdiği istikamet, Rusya-Ukrayna-NATO-ABD karşısında “tarafsızlık”tır.

Devrimci strateji, böyle bir durumda içerideki savaş yanlılarına karşı mücadele ve onların iktidarını yıkma stratejisidir. Millet İttifakını TBMM’den çekilmeye zorlamak, Erdoğansız erken seçime gitmek, bu amaçla içinde HDP’nin yer aldığı demokratik bir cephe inşa etmek gerekir. Bununla ya devletin iki kanadının Türkiye’yi savaşa sürüklemesi “Erdoğansız seçimle” önlenir, Millet İttifakı bir kere daha demokrasiye ihanet eder ve bu gidiş önlenemezse savaş gerginliğinin yaratacağı büyük krizden devrimci yolla çıkmak için kollar sıvanır. Fırat ve Dicle’nin suları taşar, Ege’den, Karadeniz’den, Akdeniz’den denize dökülür.

Ya Erdoğansız erken seçimle bu gidiş önlenir, ya da bu gidiş devrimci hamleye yol açar.

“İkisi de hayal” mi dediniz. O zaman rüyanızda karanlık sularda boğulurken, şu melodiyi mırıldanın: 

“Karadeniz, Karadeniz gelen düşman değil, biziz..

Yarım asır beklediğin Barbaros’un erleriyiz

Onun sana selamı var, Diyor ki düşmanın ne canı var!

Kovsun onu sularından, Orada Türk sancağı var.

İyi uykular…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.