Dağ fare doğurdu!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Altılı muhalefetin deklere ettiği Anayasa değişikliği tekçi ve katı merkeziyetçi zihniyetin devam etmesinde ısrar etmek, ulus devletin ömrünü uzatmak, halkların ve inançların inkarına devam etmek anlamınadır.
  • Bugün de yapılmak istenen şey; yıpranan, gözden düşen, yoksulluk ve yolsuzluklarla kirlenen iktidar blokuna karşı toplumun sağa sola savrulmasının önüne geçmek ve tekçi inkârcı devlete yedeklemektir.

 

Birinci paylaşım sürecinde dünyanın en geri yönetişimine sahip Osmanlı, ortaya çıkan o dönemin toplumsal dinamizmini es geçtiğinden çözüldü ve çöktü. Bu çöküntü üzerine inşa edilen Türk ulus devleti de, toplumsal hakikat yerine tekçi, inkârcı ve katliamcı kaba ulus zihniyeti ile halklar ve inançlar soykırımına soyundu. Monarşiden ulus devlete evrilme, demokratik hukuk sisteminin inşası yönünde olması gerekirken, tek adam diktatörlüğüne dayalı Bonapartist zihniyetin neden olduğu siyasi, toplumsal, kültürel, ekolojik ve kadın kırımı dur durak bilmeden bugünlere taşına gelmiştir.

Yüzyıllık bu istikrarsızlık sonucu bugün çok derin ekonomik ve siyasal kriz yaşanmaktadır. Toplumsal, ahlaki çok yönlü çürüme, çözülme ve çöküntü tüm toplumu kuşatmış, açlık ve yoksullukla terbiye edilmek istenen toplum histeri içinde debelenmektedir. Ağır bedellerle elde edilen demokratik kazanımların, hukukun ve yasallık ilkesinin askıya alındığı; kontrolsüz, keyfi ve otoriter rejimin Anayasayı tanımadığı, Anayasasızlık halinin yaşandığı bu kaos aralığında çözüm yerine çözümsüzlük üretiliyor. Mafya-çete ve polis devletinin neden olduğu yolsuzlukların gölgesinde yaşanan ekonomik kriz, kontrolden çıkan zamlar, toplumu yoksulluğun ve yokluğun cenderesinde hayatından bezdirmiş, umut diye herkes kapağı dışarıya atmakta buluyor. 

İnkârcı ve katliamcı zihniyette ısrarın neden olduğu ve her geçen gün da kangrenleşen sorunların, toplumu cinnet haline sürüklediği günümüz Türkiye’sinde çıkış ve çözüm mevcut statükonun korunması üzerine olamaz. Toplumsal çöküşün eşiğindeki Türkiye’ de, siyasetin önceliği ulus devletin neden olduğu bu tekçiliği ve inkârı aşmak üzere radikal demokratik siyaset değerleri ile çözüm geliştireceğine çözümsüzlüğün nedeni olmaya devam ediyor. Toplum dinamiklerinin meşru demokratik taleplerini karşılama ve güvenceye almak yerine, inkârcı ve katliamcı ulus devlet kodlarıyla soruna yaklaşan elit siyaset mevcut statükoyu korumak üzerine gelecek yüzyılı inşa etmek istiyor. Türkiye Yüzyılı Vizyonu ile iktidar, 28 Kasım’ da açıklanan Anayasa Değişiklik Paketi ile Altılı Masa bir kez daha bize değişime ve değişim dinamiklerine ne denli kapalı olduklarını göstermiş oldular.

İktidar blokunun faşizan uygulamalarından muzdarip olan topluma umut diye pazarlanan muhalefet demokratik, özgürlükçü ve hukuka dayalı sistemi savunması yerine "güçlendirilmiş parlamenter sistem” inşası ile ulus devletin soykırımcı yüzyılına öykünmekten başka toplumun önüne çözüm parametresi geliştirememektedir. Kemalist ulus devlet zihniyetinin yol açtığı ve neden olduğu bu kaostan çıkış, onun paradigması ve siyasal programı ile olamaz. Kemalizm’in ideolojik ve siyasal perspektifinin çözümsüz bıraktığı Kürt sorunu, Alevi sorunu, demokrasi sorunu, kadın sorunu emek ve ekoloji sorunu onun kodları çözülmeden çözüme kavuşturulamaz. Can alan, mal ve kaynak israfına neden olan bu yüzyıllık travma aşılabilinirse çözüm mümkün olabilir.

Yirmi yıl önce büyük umutlarla hükümet olan AKP’nin anlatacağı hikayesinin kalmaması, muhalefetin hükümet olmasında fırsat olabilir. Ancak demokratik hukuk sistemi olmadığı sürece Kemalizm’in ve militarizmin gölgesindeki bu hükümette kısa zaman sonrasında hikayesizliği ile kendi nöbetini tamamlamış olarak bir başkasına bayrağı devretmiş olacak. Türkiye’nin içine düştüğü çoklu faktörlerden kaynaklı bu yapısal kriz, palyatif ve seçim odaklı yol ve yöntemlerle aşılamaz. Temel hak ve özgürlükleri günübirlik iktidar hevesleri için araçsallaştırmak topluma yapılacak en büyük kötülüktür.

Bugünde tüm gücü elinde toplamış bulunan tek adama dayalı diktatoryel bir rejim varsa yüzyıl öncesinde kurulan ulus devletten bağımsız değildir. Sistemin demokrasiye duyarlı, demokratik değerler eksenli yeniden inşaası olmaksızın, ‘iyilerin’ kazanmasıyla, bu faşist zihniyetin ve tek adam diktatörlüğünün aşılması mümkün değildir. Bundan önceki partilerin seçimi kazanıp hükümet olduklarının üzerinden yıllar yılı geçti. Bugün 66.nci hükümetle yönetilen Türkiye’nin temel problemi ilk hükümet dönemindeki ile aynı olmaya devam ediyor. Yüzyıl boyunca kendisini muhalif olarak konumlandıranlar seçimlerde toplumun aklını çelmek, tekçi cumhuriyet rejimine rızalık üretmeyi görev bilmişlerdir. Sonrasında kendi muhaliflerine koltuklarını terk etmişlerdir. Bugün de yapılmak istenen şey; yıpranan, gözden düşen, yoksulluk ve yolsuzluklarla kirlenen iktidar blokuna karşı toplumun sağa sola savrulmasının önüne geçmek ve tekçi inkârcı devlete yedeklemektir. Toplumun kendi seçeneğini geliştirmesinin önüne geçmenin siyaset pazarına toplum çekilmek isteniyor. Öyle olmamış olsaydı, Altılı Masa Anayasa değişikliği diye biz militarist darbe Anayasalarını ve tekçi ulus devlet Anayasa’sını soslayıp sunmazdı. İnkârcı, katliamcı ve asimilasyoncu Anayasa’nın ilk dört maddesi yerinde duruyorken. Kanun yapma hakkını Ankara ile sınırlandıran 7. Madde, Ana dilde eğitimi yasaklayan 42.nci Madde, Herkesi Türk diye tarifleyen 66.nci Madde, MGK’ un militarist inkârcı ve katliamcı zihniyetine yol veren 118.nci Maddesi ve en nihayetinde yerel yönetimleri ilçelerde kaymakamın, illerde valinin memuru gören 127.nci Maddeleri olduğu gibi kaldığında, yapılan hiçbir değişiklik Anayasa’ yı demokratik yapmaz. Bu anlamda muhalefetin deklere ettiği Anayasa değişikliği tekçi ve katı merkeziyetçi zihniyetin devam etmesinde ısrar etmek, ulus devletin ömrünü uzatmak, halkların ve inançların inkarına devam etmek anlamınadır. Bu değişikliklerden de özgürlük, demokrasi ve barış çıkmaz. Demokratik hukuk düzeni öngörülemez. Dolayısıyla muhalefetin soslu sunumunda “dağ fare doğurdu” demek yerinde tespit olur.

Türkiye Cumhuriyeti, çöküntüsü üzerine kurulduğu imparatorluk, çok etnik gruplu, çok dinli, çok mezhepli ve çok inançlı toplumsallığı barındırıyordu. Ulus devlet toplumun bu çoklu kimliğinin reddi ve kıyımı üzerine kendisini konumlandırdı. Birinci dünya savaşının yükselen trendi, “ulusların kendi kaderlerini tâyin hakkı” ilkesinden hareketle 1921 Anayasasında kısmi demokratik ibare ve söylem olsada, kısa sürede lağvedilir. Yerine ikame edilen sonrası Anayasaların tümü; değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklife edilemez denilen ilk dört maddesi ve yukarda saydığım maddeler Anayasalara ruhunu veren maddeler olmuştur. Bu temelde e değişen hükümetlere rağmen devletin yönetim şekli cumhuriyet olarak pazarlansa da, bu asla halkın kendi kendisini yönetmesine yol açmamış, açmazda.

Bu nedenle yapılması gereken; bölgesel özerk yönetimler üzerinden yükselen Demokratik Cumhuriyet’in Anayasa’sını oluşturmaktır. Katılımcı, eşitlikçi, özgürlükçü, egemenliğin paylaşılmasına açık, yerele ve yerindeliğe dayalı demokratik hukuk sisteminin Anayasa’sı biz halklar ve inançlar için ekmek kadar, su kadar, hava kadar olmazsa olmazımız olmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.