Depremler kader midir?

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • Bizlere bu katliamları yaşatanların 'kaderinizdir, razı olun' demeleri ve inançlı insanların bu durumlara sessiz kalmaları, İslami açıdan 9.9 şiddetinde bir zihniyet ve inanç depremi değil midir?

Kuzey Kurdistan’da son yüz yılların en feci afeti yaşanmaktadır. Merkez üssü Pazarcık olan deprem Efrîn, Hatay, Adana, Maraş, Adıyaman, Malatya, Urfa ve Amed’de ciddi yıkımlara neden olmuş durumdadır. Yüzbinlerce insanın enkaz altında olduğu söylenen Maraş, Pazarcık, Elbistan, Hatay ve Adıyaman ise, adeta haritadan silinmişçesine yerle bir olmuşlardır. Cumhurun Firavunu Erdoğan ise, günler sonra şatafatlı sarayından bir ordu koruma, bir sürü helikopter ve füzelerin korumasında deprem bölgesine gitmiştir. Bu toplu jenosidin müsebbibi olduğu halde, yaşanan bu felakete kader deyip, ölenlerin yakınlarına tehdit ve küfürler savurarak, defterlerinizi tuttuk zamanı geldiğinde bu defterler açılacaktır demektedir. Normal bir yönetim böylesi felaketler olduğunda, kollarını sıvar canla başla çalışarak, sorumluluğunu yürüttüğü topluma her türlü hesabı vermeye hazır olduğunu ilan eder. Bu ne aymazlık, bu ne vicdansızlık, bu ne hadsizlik ki, Firavunların ve Nemrutların dahi yapmadığı böylesi konuşmaları, çağın deccalı Erdoğan yapabilmektedir. Doğrusu bu nasıl toplum ki bu kadar gaddar bir insanın onları yönetmesine müsaade etmekte ve onu kendi yöneticisi olarak bir dakika dahi başında tutmaktadır. Sorulması ve sorgulanması gereken bu felaketin müsebbipleri ortalıkta nasıl rahatça ve utanmazca dolaşabiliyor? Kurdistan ve Anadolu toplumları bu duruma nasıl tepkisiz kalıyor? Bu topluluklar, nasıl ve kimler tarafından bu hale getirildi? Bu ceberut devlet, milyonlarca insanı bu kadar kadar sindirebildi? Yıkıntıların altında henüz yüzbinlerce İnsan varken, kurtarma ekipleri ortalarda yok iken, büyük cihan devletinin 'Sıfır' komutanı, günlerce sonra alana teşrif ediyor.

Hesap vermesi gerekenler hesap soruyor! Geçmişte ve günümüzde yaşanan depremler, böylesi yıkım ve ölümlere sebebiyet verirken, neden tedbirler geliştirilmedi/geliştirilmiyor? Neden hep işin sahtekarlık ve aldatma boyutu Türk turan devletinde öne çıkıyor? Neden bu felaketlere maruz kalanlar, sürekli bir tekrarı yaşıyor? Neden bu talancı ve hırsız yönetimler hep din, dindarlık ve milliyetçilik adına iktidar oluyor ve bu tür felaketleri de kader deyip geçiştiriyor?

Bu soruları çoğaltmak elbette ki mümkün, fakat bunların ameli cevabı aranıp bulunmadan, sorularımız da anlamsız, cevapsız ve bir tekrardan ibaret kalıyor. Bu afetleri yaşayan dünya milletleri ve ülkelerinin örnekleri olduğu halde, bu örnekler neden ciddi bir şekilde araştırılmıyor ve gerekleri de sahada uygulanmıyor? Ölen insanların yakınları, neden inandıkları dindeki kader anlayışını araştırmıyor? Neden dindar diye ortalıkta dolaşan sahtekar yöneticilerin, onlardan maaş alan sakallı, cüppeli ve sarıklı Belamlar’ın ağızlarından çıkan yalanlarla yetiniliyor? Kur’an bir Müslüman için yeterli değil mi? Bir işte ya da inançta, akıl ve mantık yoksa, nasıl dindar olunuyor? 

Bugün İslam adına hareket ettiklerini söyleyen iktidar İslamcıları, Allah’a, Peygamber’e iftira üzerine iftira ettikleri halde, dindar olduklarını söyleyenlerden itirazlar yükselmiyor? İnsana doğaya ve çevreye zarar vermekten başka hiçbir amel icra etmeyenler, nasıl Allah adına yönetici oluyor? İktidarları için Allah’a iftira edenlerden, dini kendi iktidarları için istismar edenlerden, ıslah, adalet ve yardımlaşma beklemek gaflet değil midir?

Bizlere bu katliamları yaşatanların 'kaderinizdir, razı olun' demeleri ve inançlı insanların bu durumlara sessiz kalmaları, İslami açıdan 9.9 şiddetinde bir zihniyet ve inanç depremi değil midir?

Her insanın kaderini (sorumluluğunu) omuzuna yükledik. (Isra 13) Kur’an, ''her kesin kendi kaderini kendi eline verdik'' demektedir. İslam bu konuda oldukça fazla örneklerle doludur. Cennet ve cehennem olgusu bu iyilik ve kötülükle bağlantılı amellerin gerçekleşmesi ile Kur’an da anlatılmaktadır. Dünyamızı cehenneme çevirenler, bizlere ahirette cennet satmaktalar. Deprem fay hattına bina dik, o binanın demirinden çimentosundan çal, git belediyeye rüşvet ver, o belediye başkanı da aynı rüşveti ta Cumhur’un başına versin ve sonra binalar yerle bir olsun, sende git takdiri ilahi de. Dere ve nehrin kenarına ev dik, sonra sel aksın ve sonra evinle birlikte çocukların sele kapılıp yok olsun ve sen takdiri İlahi de. Suçunu, günahını, hırsızlığını, rüşvetini ve aldatmanı Allah’a yükle! Bu kader neden senin sarayına uğramaz, çocuklarına ve yakın çevrene uğramaz? Sen anlattığın kadere inanıyorsan, neden binlerce koruma zırhlı araç ve füzelerle dolaşıyorsun? Size göre olan kader fikriyatında, Allah kaderinizde yazmamışsa kimse size zarar veremez. O zaman vatandaşın oturduğu evlerde oturun, vatandaşın çocuklarını götürdüğü okullara sizler de götürün, vatandaşın arasına katılın, kaderinizde yoksa kimseler size zarar veremez. Olmuyor değil mi? Kendi anlattığın kadere miskal-i zerre iman etmiyorsun, ama vatandaşın malı, canı senin ve sistemin yüzünden yok olmuş, buna kader diyorsun.  Bak Kur’an ne diyor: Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi sorumludurlar. (Isra/36)

İnsana sadece çalışmasının karşılığı vardır. (Necm/39) der.

Bütün bunları söyleyen Kur’an’dan rahatsız olduğunuz da bilinmektedir.  İslam dininin ana gayesi insanın kodlarında bulunan iyiliği aktifleştirmek, kötülükleri dizginlemektir. İslam’ın Müslümana yükümlülük olarak farz kıldığı iyilik mücadelesidir. Yoksa Allah adına aldatarak iktidar olmak değildir! Allah zaten kadiri mutlaktır. Kur’an’ın anlaşılmaması için her türlü Belamlar’ la iş tutmaktasınız. Sizler ve etrafınızdaki belamlar; toplumun malına, canına ve İmanına o kadar zarar verdiniz ki, zararların tazmini mümkün değildir. Kendiniz İktidarı bırakmayacaksınız, biliniyor. Bu afetten geriye kalanlar sizleri cehennemin en alt tabakasına göndermeye hazırlanıyorlar.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.