Dert dışarıda değil, dert evin ta içinde 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • İbre NATO cenahının Türkiye’yi teslim alacağını göstermekte. Ama işler hiç belli olmaz. Çünkü Türkiye de bir bütün değil. Ergenekoncular, bu arada Güller gibileri Rusya ve Çin’e teslim olmaktan yana.

Adem Yavuz Aslan Cemaat yanlısı başarılı bir gazeteci…

Mehmet Ali Güller Kemalist bir başarılı gazeteci.

Birer gün arayla yazdıkları yazıda ABD ve AB’nin Türkiye’ye ilişkin politikalarından “endişeyle” söz ettiler.

Doğal olarak her ikisinin “endişesi” birbirine zıt yöndeydi. Yavuz Aslan, Batı’nın Türkiye’ye gönderdiği “olumlu” sinyallerden rahatsız olmuştu. Güller ise Erdoğan’ın Batı’ya gönderdiği “olumlu” sinyallerden “endişeliydi.”

Bu iki zıt eğilimli gazetecinin “endişelerini” nasıl açıklamalı?

Türkiye Batı ilişkileri ve Türkiye Doğu ilişkileri henüz istikrar kazanmaktan çok uzak. Karşı karşıya olduğumuz gerçek şu: Türk AB ve ABD ilişkileri de, Türk Rus ve Çin ilişkileri de henüz nereye evrileceği kesinleşmemiş bir “ilişkiler süreci”. Pandül bazen Batı’yı, bazen Doğu’yu gösteriyor.

Basit bir örnek: Çavuşoğlu NATO zirvesinde ABD Dışişleri Bakanıyla görüştü. Havuz medyasında sevinç, örnek gazetecilerimizden Aslan meyus. Güller de meyus.

Derken Çavuşoğlu Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüştü.

Kural gereği Havuz yine “sevindirik”. Ama bu defa Aslan’da üzüntü, Güller’de tatlı bir heyecan.

Demokrat insanların da halet-i ruhiyesinde aynı dalgalanmalar. Tıpkı kur gibi.

Alın size bir örnek: Avrupa Konseyi Haziran’a kadar Demirtaş’ı serbest bırak diyor. Hemen orada Merkel HDP’ye “PKK’yle arana mesafe koy” diye parmağını sallıyor. Biden Erdoğan’a bir türlü telefon etmiyor. Ama AB’ye telefon ediyor: Türkiye’yi Rusya ve Çin’e yanaştıracak yaptırımlardan uzak olun diye uyarıyor.

Bir bakıyorsunuz ABD, Türkiye sınırının birkaç kilometre ötesinde Yunan ordusuyla bir buçuk ay sürecek bir askeri tatbikat için asker ve silah yığıyor. Siz ne olacak acaba diye sorarken öğreniyorsunuz ki Türkiye de ABD ve Ukrayna ile birlikte Karadeniz’de Rusya’ya karşı askeri tatbikat yapıyor.

Çelişkili sürece ilişkin örnekleri sıralamaya kalksam üç-dört köşe yazımı doldurur.

“İlişkiler süreci” ne demek? Diyalektiğin kitabını açarsanız her türlü sürecin “çelişkili” olduğunu görürsünüz. Bu da öyle.

“Üçüncü dünya savaşı” diye adlandırılan savaş bir tür “sürünen savaş.” Çelişkili ve çok karmaşık bir süreç. Nükleer güçler kendi aralarında savaşamayacakları için ne ABD ve ne de Rusya “nihai zafer” için acele etmiyor. İşlerine bakıyorlar. Onlarla ittifak halinde olan bölge ülkeleri de hiç acele etmiyorlar. Patronlarının temposuna ayak uyduruyorlar.

Ama arada “acul” olan bir ülke var: Türkiye. Acelesinin sonuçlarıyla karşı karşıya. Bir vuruşta Emevi Camii’nde namaz kılmaya kalkan Türkiye bu savaşta yenilen biricik ülke. Her yenilen galiplere teslim olur. Olur ama bu savaşta yenilen belli de, yenen belli değil. Çünkü dünya çapında “Batı-Doğu” kavgasının henüz başlangıcındayız, Bir denge var. O nedenle bu savaşa giren ABD ile Rusya birbirinin bileğini bükemiyor. Böylece karşımızda iki “muzaffer aday” var. Ya birisi yenecek ya diğeri.

Öyle olunca yenilmiş tek ülke Türkiye’yi kim teslim alacak kavgası devam edip gidiyor. Türkiye de bir o yana bir bu yana sallanıp duruyor.

İbre NATO cenahının Türkiye’yi teslim alacağını göstermekte. Ama işler hiç belli olmaz. Çünkü Türkiye de bir bütün değil. Ergenekoncular, bu arada Güller gibileri Rusya ve Çin’e teslim olmaktan yana. Tekelci sermayenin temsilcileri ise bir an evvel Batı’ya teslim olmak istiyor. İslamcılar şaşkın. Hıristiyan AB’ye de, Ortodoks Rusya’ya da, ekonomide kapitalist-emperyalist, ideolojide komünist Çine de gönülleri yatmıyor. Suudi’ye Sisi’ye gidecekler, bu defa selefi, Müslüman Kardeşçi bagajları buna engel oluyor. CHP derseniz AKP’yle bile başa çıkamayan Kemalistin küresel güçlerden “tam bağımsızlık” palavraları ile içerideki Ergenekoncuların Rusyacı, Çinci hülyaları arasına sıkışmış, aklı başında CHP’liler hiçbir yere kımıldayamıyor.

Türkiye işte bütün bu farklı yönlere çeken vektörlerin etkisi altında kırbaçlı topaç gibi fır dönüyor.

Şurası açık: Siz nasıl Erdoğan denilen ucubeden nefret ediyorsanız, bilin ki Biden da, Putin de, Macron da Merkel de ondan hazzetmiyor. Ama bakıyorlar:

Erdoğan’ın alternatifi var mı? Hala “Andımızı yasakladılar” diyen CHP cenahında alternatiflik bir hal yok. Erdoğan’ın dış politikasında neye karşıysalar, görüyorlar ki, CHP’nin bunlara itirazı yok. Anlıyorlar. Bu Erdoğan Türkiye’yi çökertecek. Ama Erdoğan değilse de Türkiye Batı’nın müttefiki, pazarı, ortağı, coğrafyası stratejik. Sen bir şey yapmayınca onlar ne yapsın: Bir yandan sopayla eğitmeye çalışıyor, bir yandan da destekliyorlar. Erdoğan bu destek sayesinde ayakta duruyor. Destek olmasa rejim dağılır, kaos olur. CHP ve muhalefet bu kaostan çıkış sağlayamaz. Bir bakmışsın Erdoğan Sisi olmuş, kendi rejimini darbeyle devirmiş, tek partili seçimsiz faşizme geçmiş, rotayı Rusya’ya, Çin’e kırmış. Korkuyorlar.

Korkmakta da haklılar. NATO ordusundan geriye enkaz kalmış. NATO’cu generallerin yarısı kurmay albayların yüzde doksanı ya hapiste ya emekli.

Ezcümle, bu çelişkili uluslararası gelgitlere kafayı takmayın. Dert içeride.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.