Dev-Yol önemlidir; yanlışı da önemli

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Çünkü bu partinin yanlış yapması değil, doğru yapması önemlidir. Yanlışları ne faşizmi yenecekken yenememeye yol açar, ne HDP kapatılmayacaksa, kapatılmasına neden olur. Ama doğru yaparsa herkes kazanır.  

Sol Parti Dev-Yol hareketinde vaktiyle yer alan arkadaşların partisidir.

Önemli bir partidir. Çünkü onun tarihteki tecrübesi sanılandan çok daha zengindir.

Şu sıralar HDP’nin savunduğu "demokratik ittifakta" örgütsel olarak yer almayacağını açıklaması zaman zaman ağır eleştirilere neden oluyor.

Acaba bu yer almayışı biraz mübalağa etmiyor muyuz?

"İttifakta yer alsa ne olur, yer almasa ne olur" diyenlere elbette itirazım var. Yer alırsa ittifaka güç katar. Yer almazsa ittifak bir ölçüde güç kaybeder.

Gelin şunu tartışalım: Sol Parti ittifakta yer almayınca, faşist rejime karşı mücadelenin dışında mı kalır? Bunu düşünen varsa yanlış yapar. Bu arkadaşlar en az benim, bizim, sizin gibi bu rejime karşıdır. Yarın sokağa çıktığımızda (ben çıkamasam bile) sizlerle aynı sokakta olacaklardır.

Şimdi insaf ile konuşalım: Bir partiler arası ittifak deklarasyonunda birlik mi önemlidir, yoksa sokakta devlet terörüne karşı birlik mi?

Bu soruyu sorduğumuz zaman, mesela "benim" Veysi Sarısözen olarak ittifakta yer almamla kıyaslarsanız, Sol Partinin ittifakta yer almamasına karşın sokakta bizimle yan yana yer almasının önemini anlarsınız.

Yarın Gezi isyanına benzer bir gelişme olduğunda, lütfen söyleyin: Dev-Yol geleneğinden gelen gençler mi bu isyanda büyük bir rol oynar, yoksa başkaları mı? Tanıdığım kadarıyla Sol Parti üyesi gençler, kızacak olsanız bile söyleyeceğim, HDP’den daha fazla belirleyici bir rol oynar.

O zaman dikkatli olalım, gerçek ittifakın Gezi benzeri bir isyan sürecinde önem kazanacağını bilelim.

Böyle düşününce Sol Parti’nin ittifakta yer almamasını dünyanın sonu gibi görmeyiz. Sol Parti HDP ve onunla ittifak kuran sol partilerin dostudur.

Eğer amacımız, ittifakta yer almadığı için, vaktiyle yerel seçimlerde bu partinin Beyoğlu Belediye Başkan adayının İyi Parti’yi ziyaret etmesini dilimize doluyorsak, bilin ki, bu, basit bir "örgütsel kavga" amacını çağrıştırır. Oysa faşizme karşı mücadelede böyle kavgalar zararlıdır.

Benim önerim şudur: Sol Parti’yi rahat bırakalım. Bu partinin bir stratejisi var, taktiği var, kendine göre görüşleri var. Bırakalım da bunları uygulasın.

Diyelim ki yanlış yapacaklar. Yanlış yapmalarına da fırsat verelim.

Ne olur?

Hiçbir şey olmaz.

Çünkü bu partinin yanlış yapması değil, doğru yapması önemlidir. Yanlışları ne faşizmi yenecekken yenememeye yol açar, ne HDP kapatılmayacaksa, kapatılmasına neden olur. Ama doğru yaparsa herkes kazanır.  

Bir de şu var: Başta ben olmak üzere, (ki bana yazma imkanı verilmiş), ÖDP içindeki kavgada yer alan çok sayıda sosyalist bugün HDP’nin yanında, kimileri içinde, bazıları vaktiyle milletvekili olmuş, hatta bildiğim kadar aralarında eski ÖDP yöneticisiyken, şimdi HDP’nin yöneticisi olanlar var. 

Biraz empati.

Siz sol partili olsanız bu durumdan irite olmaz mısınız? Parti dediğiniz, sonuçta insanlardan meydana geliyor. Onlar metalik değil. Biyolojik de değil, psikolojik.

Şu anda HDP’deki eski ÖDP’lilerin mi Sol Partiye "ittifaka katılmadıkları" için öfkeleri, yoksa Sol Parti’nin mi, HDP’ye katılmış olmalarından dolayı onlara duydukları kızgınlıkları anlamlı.

Bu kadar yeter.

Şimdi gelelim Sol Parti’nin ittifaka katılmamasının buraya kadar anlattığım nedenlerinin dışındaki asıl ideolojik ve politik "sebebine".

Bu sebeb eski ÖDP Genel Başkanı tarafından açıklandı. Buna göre HDP "laik"liği savunmuyormuş. "Kamusalcı" değilmiş. Daha beteri "anti-emperyalist" bile değilmiş.

Peşinen söyleyeyim: Bu "üç" sebeb Sol Parti’yi HDP’den uzaklaştırır, CHP’ye yakınlaştırır.

Şöyle: Bu "üç" sebep CHP’nin "altı okundan" üçünün sol şekerle kaplanmış halidir. "Laiklik, devletçilik ve milliyetçilik" Sol Parti tarafından "laiklik (aynen)", "devletçilik ise kamusalcılık" olarak ve "milliyetçilik" ise "anti emperyalizm" kisvesinde şekere bulanmıştır.

Bu üç konuyu böyle ele aldığın ve HDP’yi bu üç konuda suçlayıp, onunla bu nedenle ittifaka girmediğini söylediğin zaman, sen HDP’den uzaklaşır, CHP’ye fena halde yaklaşırsın.

Şimdi tartışabiliriz:

Laikliği ele alalım. HDP laikliği halkçı bir laiklik olarak uyguluyor. Bu uygulama olmasaydı, Kürt şafi halkı DAİŞ’in arka bahçesi haline gelirdi. Alevi Gültan Kışanak’ın Şafi Amed halkı tarafından Belediye Başkanı seçilmesi, Atatürk’ün laiklik "inkilabına" yüz basar.

"Kamusalcılık" güya HDP’nin ufkunda görülmüyormuş. Vay canına. HDP’nin "komünalizm"inden haberiniz yok mu? Her şey komünün olacak. Sizin "kamusalcığınızla", "komünalizmi" kıyaslayalım. Kimin modeli "devletçiliğin" şekerli halidir, kimin "komünalizmi" gerçek anlamda "kamusalcılıktır?"

Gelelim "anti-emperyalizme". Zurna burada "zırt" diyor. Lenin’den beri "anti-emperyalizm" kendi ülkenin, kendi burjuvazinin emperyalizmine karşı çıkmaktır.

Şimdi söyleyin bakalım, HDP mi Türk emeryalizmine karşı savaşmakta yoksa, anti emperyalizmi "Amerikan emperyalizmine" karşı savaş sananlar mı? Bidan'ı mı devireceksiniz yoksa Erdoğan'ı mı?

Siz "anti-emperyalizm anahtarını" nerede arıyorsunuz? Washington’da mı, yoksa Ankara’da mı? Bana öyle geliyor ki, siz çoktan beri bu anahtarı Ankara’da kaybettiniz, daha "aydınlıktır" diyerek Washington’da arıyorsunuz. HDP ise anahtarı "karanlık" Ankara’da arıyor.

Bu kadar.

Biliyorum sert polemik oldu.

Buna rağmen diyorum ki, Devrimci Yol geleneğinden gelen Sol Parti, burada eleştirdiğim çizgiyi er ya da geç terk edecektir.  Tupamaro liderlerinden Rosenkof'un babası demişti ki, "ben Tupamaroyum, Tupamaro komünist partisidir." Dev-yolu öyle biliyorum. Hepinizden önce tanıdığım yakın arkadaşımı hatırlıyorum:

Mahir Çayan "emperyalizm iç olgudur" demişti.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.