Direklerarasında vodvil ‘Amiralin son uykusu’

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Türkiye gemisi demir tarayarak Mavi Vatan’ın fırtınalı sularında dümeni kitlenmiş, uskuru kırılmış Amerikan limanlarına teslim bayrağı çekerek ulaşmak için yalpalayıp duruyor.

Amirallerin bildiriyi “gece yarısı” yayınlamasından “darbe” kokusu çıkar mı?

Kesinlikle çıkar.

Çünkü bütün darbe bildirileri “gece yarısı” yayınlanır. İktidar uykudadır. Uyanıp da ne olup bittiğini anlayana, darbeyi önleyecek toplantıları yapana, emirleri verene kadar, “atı alan Üsküdar’ı geçer.” “Gece yarısında” bildiriyi okuyan “emeklilerle iltisaklı” muvazzaflar “Yol göründü yine bize gaziler” diyerek fırkateynleriyle limanlardan, tankları ve uçaklarıyla hangarlardan fayrap ederler. 

O nedenle “bildirinin zamanlaması” mühimdir. 

Neden “gece yarısı” diye tekrar soralım. Şöyle düşünelim: 104 E.Amiral güpegündüz, saat 13.00’da Ankara’ya gelselerdi ve bir basın toplantısı yapsalardı, bildiriyi okuduktan sonra bir gazetecinin “burada darbe iması var mı?” diye sorduğu soruya şöyle cevap verseydi ne olurdu: “Evet var, ama bizim yapacağımız darbenin iması değil, takkeli, cübbeli Amiral ve onun tarikatının, tıpkı ‘FETÖ’ gibi darbe yapacağı iması var”.

Evet ne olurdu? Hepsi evlerine güle oynaya gider, ertesi gece CNN Türk’de “Sayın Cumhurbaşkanımızla omuz omuza Mavi Vatan’ı elbirliği ile koruyacağız inşallah” mesajları vermeye devam ederlerdi. 

Olmadı. Bildiri gece yarısı yayınlandı. 

Yayınladığı sırada kimisi bencileyin morukladığı için, kimisi güneş batarken vakt-i kerahat icabı birkaç kadeh yuvarladıkları için yataklarında mışıl mışıl uyuyordu. 

Kim ayaktaydı? 

Soylu. Fidan. Akar. Günlerden beri Amirallerin Wathsap hesaplarını izlemişlerdi. Bildiriden haberdardılar.

Muhtemelen Suriye’den Türkiye’ye füze attırıp savaş çıkartmaktan söz eden Fidan, bu defa “gelin şu ihtiyarlara bir darbe yaptıralım” dedi. “Bildirilerini biz gece yarısı yayınlayalım, millet neye uğradığını şaşırsın, gerisini Erdoğan halletsin”… Senaryomuza göre hemen telefonlara asıldılar. Kime mi telefon ettiler?

Söyleyeyim, ben Can Ataklı’nın yazısından öğrendim: “Saray gazetecisi Zihni Çakır”… 15 Temmuz’da Hande Fırat, 4 Nisan’da Zihni Çakır.

Bu Zihni “bana Soylu telefon etti” demiyor elbette. Güya bir “vatansever” Amiral buna bildiriyi göndermiş. “Zihni Sinir” bunun “darbe bildirisi” olduğunu anladığı için Saray’ı aramış. Sonrası şöyle: “Haber bekledim, gelmedi. Bildiri üzerinde 4 Nisan tarihi vardı. Bu Türkiye’nin NATO’ya girişinin yıl dönümüydü. Darbe iması yapan amirallerin böyle bir mesaj verdiğini düşünerek tarih dönmeden yayınlanması gerektiğine karar verdim” 

“Sarayı aradım” lafını, “Saray beni aradı” diye okuyun siz. Güya bildiriyi 23.10’da elde etmiş. Lakin beklemiş beklemiş Saray uykudaymış. Tam yarım saat “beklemiş”… Ve gece yarısı saat 23.40’da bildiriyi yayınlamış. Gülemedikleri için eşekler anırıyor, kargalar gaklıyor, çakallar uluyor. Memleket gülmekten kırılıyor.

Sabahın köründe Amiral’in eşi teleşla yatak odasına giriyor. Amiral derin uykuda: Kabasına bir çimdik atıp bağırıyor: “Herif kalk kalk, darbe bildirisi yayınlamışsın, boynun devrilsin”. Amiral yataktan fırlıyor, fırlar fırlamaz da karşısında Soylu’nun polislerini buluyor. Şimdi nezarethanede. 

Cemaatle iltisaklı dedikleri NATO subaylarına bu oyunu yine “zamanlama” ile oynamışlardı. Ama tam tersi bir “zamanlamayla”. Onlara, yayınlanan cunta bildirisine göre 16 Temmuz’da saat 03’00’da başlatacakları “darbeyi”, ortalık daha kararmadan 15 Temmuz’da “başlattırmışlardı.” E. Amirallere de “darbe bildirisini” onlar mışıl mışıl uyurken “yayınlattırdılar.”

Başka “tesadüfler” de var. 15 Temmuz’dan çok önce başta Başbuğ ve şimdi nezarette olan Amiraller de içinde Ergenekoncu, Balyozcu, NATO ve ABD karşıtı ulusalcı subayları hapsetmişlerdi. 15 Temmuz’da onları çıkardılar, NATO’cu subayları Cemaatçidir diyerek hapsettiler. Bitmedi. TC’nin NATO’ya girişinin yıldönümünde de NATO’cu subayları hapse atanları hapse attılar. 
Ne oluyor? 

Türkiye gemisi demir tarayarak Mavi Vatan’ın fırtınalı sularında dümeni kitlenmiş, uskuru kırılmış Amerikan limanlarına teslim bayrağı çekerek ulaşmak için yalpalayıp duruyor. Kah ABD’ye kafa tutmak için NATO’cu safra Amiralleri denize fırlatıp atıyor, kah Biden telefon etsin diye NATO karşıtı Avrasyacıları denizin dibine boca ediyor.

Derken sıra CHP’ye geliyor. Dün Sözcü’de Barış Pehlivan’ın yazısını okudum. CHP merkezine gitmiş. Bıyık altından gülerek “CHP üç ay sonra yapılacak seçime fena halde hazırlanıyor” diye yazmış. 

Ben diyorum ki, gemi seçime gitmiyor. ABD’ye gidiyor. Faşist rejim bir de ABD desteği alırsa siz seçimi çıkmaz ayın son Çarşambasında görürsünüz. 

İyisi mi, rejim sizi gemiden Mavi Vatan’ın kirli sularına atmadan, siz bu gemiyi terk edin. Yüzerek karaya çıkın. “TBMM’ye boykot, Erdoğan istifa, Erdoğansız erken seçim” diye bağırın.

Kılıçdaroğlu Grup toplantısında bağırıyor: “İlk hedefiniz seçimdir, ileri”…

Toplantı bitiyor. CHP’li vekiller “ileriye” değil, gerisin geri evlerine dönüyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.