Elçilerin bildirisi ikinci baskı yaptı 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Siz havuz medyasına bakıp “büyükelçi krizi yatıştı, dolar da birkaç kuruş düştü” sanadurun; küfrettiği bu devletler, her an NATO’nun ve Avrupa Konseyi’nin orta yerine dinamit atmaya hazır bir adamın yönettiği ülkeye karşı adım adım yaptırımları masaya getirecek.

Batı dünyası Erdoğan’a “koca oğlan” muamelesi yaptı.

ABD Ankara Büyükelçiliğinin yayınladığı Viyana Sözleşmesi açıklaması iki dilliydi.

İngilizce ve Türkçe. “Koca oğlan”ın İngilizcesi “Van minıt” düzeyinde olduğu için nasılsa  anlamaz diyerek Türkçe metinde öyle bir diplomatik cambazlık yaptılar ki, Erdoğan “aha işte geri adım attılar” sandı.

Etrafındakiler de“koca oğlanı” yatıştırmak için İngilizce metinde “Viyana sözleşmesini ihlal yok, yaptığımız sözleşmeye uygun” diyebileceğimiz ifadeyi ayrıca tercüme etmediler.

Böylece Erdoğan “persona non grata” gargarasını yapıp, on Büyükelçinin mesajını afiyetle yalamadan yuttu.

Yutmakla kalsaydı mesele olmayacaktı. Ama bir de konuştu. “İşte böyle Türkiye neymiş anlayacak ve geri adım atacaksınıza” benzer laflar etti.

Hay etmez olaydı.

Pişmiş “zafer aşına” buz gibi suyu da boca etmiş oldu.
Girdiği çukurdan NATO’nun çıkarları için kendisine uzatılan ipi fazla kurcaladı.

Hem çukurda hem de ipe asılıp on Büyükelçiyi de çukura  düşürmeye kalktı.

Öyle olunca Sam Amca’nın da tepesi attı. Erdoğan’ı çukurdan çıkarıp, bu tımarhanelik adımı atmasını önlemek ve Erdoğan sonrasında da kullanacakları Türkiye’nin yangın yerine dönerek uzunca bir zaman kullanılmasını imkansız hale getirmemek için attıkları ipin ucunu bırakıverdiler.

Erdoğan tam çukurdan “zaferle” çıkacıktı ki, mabad üstü yeniden çukurun dibini boyladı.

İpi koyveren ABD’nin Dışişleri sözcüsü Ned Price şöyle dedi:
“18 Ekim’de ortaya koyduğumuz açıklamanın (on Büyükelçi açıklamasının) Viyana Sözleşmesinin 41. Maddesiyle tutarlı olduğunu dile getiriyoruz.”

Neymiş ? Meğer Büyükelçiler, “koca oğlanın” geri adım sandığı “diplomatik hokus pokus” örneği açıklamada “Sözleşmeyi ihlal etmemeyi teyit ediyoruz” derken, “biz zaten sözleşmenin 41. Maddesine uygun bir açıklama yaptık” diyorlarmış.

“Hokus pokuslu” üslubu da “Koca oğlan müttefikimiz Türkiye’yi havaya uçurmaya kalktı, bari adamı yatıştırıp, müttefiki kurtaralım” diye düşünmüşler.

Rusya-Çin ile ABD arasında tehlikeli gerginliğin tırmandığı koşullarda, Türkiye Ortadoğu ve Orta Asya’da onlara lazım.

Sonuç olarak söyleyeyim: Havuz medyası “on devlete yaptıkları açıklamayı yutturduk” diye naralar ata dursun, on Büyükelçi’nin açıklaması ABD Dışişleri sözcüsü Price tarafından yeni baskı yaptı. Hadi "persona non grata" desenize...

Şimdi Türk Dışişleri kara kara düşünüyor. Ya Bilal “bıbıcım, on elçinin bildirisi sıfırlanmamış, Price’dan duydum” derse… 

Erdoğan bunun üzerine “alçak Türk monşerler, beni kandırdınız, Persona non grata oyuncağımı elimden aldınız, hani bu herifler 18 Ekimdeki hadsiz, hudutsuz, terbiyesiz, namussuz, şerefsiz, haysiyetsiz bildiriden geri adım atmışlardı; hani Viyana Sözleşmesinin 41. Maddesini çiğnemiş olduklarını kabul edip, nedamet getirerek şahsımdan özür dilemiş, ‘aman Reis biz ettik sen etme’ demişlerdi” diye Çavuşoğlu’nun yakasına yapışırsa…

Ardından Sarayının damına çıkıp, “hadsiz Ned Price’ı persona non grata edeceğim, bu utanmazı kulağından tutup sınır dışı etmek üzere, nah şuradan talimat veriyorum, tutmayın ulan beni” diye kafasında huni, boynunda çalar saat zıplayıp, oynamaya başlarsa…

İşte o zaman sen seyreyle gümbürtüyü.

Mizahi anlatım yeter. Düz yazıya dönelim…

Türkiye Cumhuriyeti’nin başında zihni bulanmış, ama bütün kilit noktaları elinde tutan bir adam var.

Bu adamın kafasına “iyi saatte olsunlar” her girdiğinde ne yaptığı ortada.

Eğer “teyit” kelimesini “özür” diye anlamayıp, on Büyükelçiyi sınır dışı etseydi, bugün itibariyle Türkiye yangın yerine dönecekti. Ülke uyukladığında huzur bulurken, ayıktığında imamesini şaşırıyor.

Siz havuz medyasına bakıp “büyükelçi krizi yatıştı, dolar da birkaç kuruş düştü” sanadurun; küfrettiği bu devletler, her an NATO’nun ve Avrupa Konseyi’nin orta yerine dinamit atmaya hazır bir adamın yönettiği ülkeye karşı adım adım yaptırımları masaya getirecek.

Ve şimdi siz Erdoğan’ın vaat ettiği “yeni savaşın” tezkeresiyle karşı karşıyasınız.

Bu savaş ne zaman olur, yakında mı, yoksa bir “erken seçimin” ya da “vaktinde seçimin” arifesinde mi patlar, bilemem. Ama bunu yapmaya Soylusuyla, Akarıyla, Fidanıyla var güçle hazırlanıyor.

Bu savaşta ne olacak?

Ordunun başında Başkomutan olarak Erdoğan bulunacak.  
Şimdi HDP dışındaki muhalefet böyle bir adamın eline “iki yıl müddetle savaş tezkeresi” vermeye hazırlanıyor. Bu savaş Türk devletinin son savaşı olur.

Apocu devrimciler ve sosyalist müttefikleri “son savaşı” devrime dönüştürmenin yollarını bulurlar. Hem kendi halklarını hem de Türk halkını, kan revan içinde kalma pahasına bu iğrenç rejimden kurtarmak için her şeyi yaparlar.

Ama bu kurtuluş pahalıya patlar. En büyük yıkımı Türk halkı yaşar.

Yoksul Kürt halkının kaybedeceği zincirlerinden başka hiçbir şeyi kalmadı. Göreceği zulmü sonuna kadar yaşadı.

Ama daha düne kadar Avrupa Birliği hayali gören Türk halkının kaybedeceği çok şey var. Kaybetmeye başladı bile...

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.