Garantör’ün kendisi işgalciyse

Ziya ULUSOY yazdı —

  • Garantörlük” emperyalist ve bölgesel savaşlarda rakiplerin leş kargalığıdır. İşgalci rakibe karşı devreye girip güç zayıflığı içindeki halklar ve devletler üzerinde himaye kurma sahtekarlığıdır. Mandacılığın bir basamak altındaki yayılmacılıktır.

İsrail siyonist devleti, savaş kudurganı ölüm makinası.  Filistin halkına soykırımcı saldırısını, Aksa Tufanı eyleminin intikamını alırken yoğunlaştırıyor. El-Ehli Baptist hastanesine füze atarak hastane çalışanları ve hastaneye sığınan halkı katli, siyonist ağır çekim soykırımın yoğunlaştırılmış saldırısıydı. 
Amacı yıldırma ve Filistinlileri sürerek Gazze’yi de gaspetmek!
ABD ve Batılı emperyalistler siyonist soykırımcı saldırıyı desteklediler. ABD ve Batı emperyalizminin lideri olarak Biden, ziyaretiyle de desteği gösterirken, ziyaret anının hastane katliamına denk gelmesinde mahzur da görmedi. “Karşı taraf yaptı değil mi” diyerek siyonist yalana sarıldı. İsrail’in yaptığı açığa çıkınca da sesini çıkarmadı. Oysa, ABD içinde ırk ayrımcılığına karşı Ukrayna savaşı ve emperyalist rekabette demokrasi ve özgürlük havarisi kesilen aynı Biden’dı. 
Emperyalistler haksız ve işgalci savaşların, güç hakimiyetinin şampiyonlarıdır.  
Faşist şef Erdoğan da, Filistin için sahte gözyaşı döker, yas ilan ederken, tetikçisi Fidan aracılığıyla garantörlük önerdi. 
Kapitalist emperyalist dünya işgalcilikte olduğu gibi leş kargaşalığını sergilemekte de ustadır. 
İsrail ve Türkiye yöneticileri herbiri kendi sömürge uluslarına soykırımcı saldırılarını süreklileştirirken, rakiplerini zayıf düşürmek için karşısındakinin sömürge halkına soykırımına karşı çıkar. Bu, emperyalist rekabet ve paylaşım savaşçılığının temel karakteristik bir politikasıdır. Kapitalist gelişme bakımından büyüyen ve bölgesel emperyal yayılmacılık peşinde koşan İsrail ve Türkiye yöneticileri bu karekteristik  özelliği sergiliyorlar. 
İsrail, Filistine soykırımcı saldırganlığı süreklileştirir ama Türk ve Arap sömürgecilerinin Kürtlere soykırımcı saldırganlığına karşı propaganda eder. Yine çıkarları gereği, Kurdistan devriminin lideri Öcalan’ı korsanca yakalayıp tutsak etmekte Türkiye ve ABD’yle birlikte hareket etmekten kaçınmaz. 
Erdoğan ise, kendi sömürgesi Kuzey Kurdistan halkına soykırımcı kirli savaşını süreklileştirmeyi güçlülüğünün övünç kaynağı yaparken bununla da yetinmiyor. Suriye’yi ele geçirmek için yıkım savaşı yürütmeye devam ediyor, İdlip, Cerablus işgallerinden çekinmiyor. Rojava ve Güney Kurdistan’daki işgallerini sürdürüyor, genişletmek için savaş kudurganlığını güç gösterisiyle sergiliyor. İsrail’in Filistin halkına yaptığının fazlasını Kürtlere yapıyor. Kimyasal, napalm, fosfor bombaları kullanıyor. Cizre-Sur-Nusaybin’de Kürtlere vahşeti, İsrail’in hastane vahşeti düzeyinde yapıyor.. Efrin, Serêkanîyê işgallerinde, yüzbinlerce Kürt’ü sürmüş olmaktan utanmadan, İsrail’in Gazze’den Filistinlileri süren tehcirine karşı garantör olarak sahneye çıkmak istiyor. 
Garantörlüğe soyunan Erdoğan’ın kendisi işgalci, soykırımcı savaşçı! ABD ve İsrail’in gücü karşısında boyun eğince, hiç olmazsa “yas ilanı”, “garantörlük”le ortaya çıkıyor. Bu yolla hem Filistin üzerinde himayecilik edinmek istiyor hem de Kürtlere soykırımcılığını ve işgallerini örtmeye çalışıyor. 
Güç olarak zayıf uluslar ve halklar, emperyalist dünyanın ve bölgesel kapitalist devletlerin paylaşım sofrasında, rakip “büyük güç”lerin “dur“ demesine ve “garantörlüğü”ne mahkum oluyorlar maalesef. Tabii ki sosyalist dünya güçleri yoksa ve sosyalizm rüzgarı güçlü esmiyorsa. Muhtemelen Filistin halkı bu “garantörlük” önerisine sıcak bakıyor. 
“Garantörlük” emperyalist ve bölgesel savaşlarda rakiplerin leş kargalığıdır. İşgalci rakibe karşı devreye girip güç zayıflığı içindeki halklar ve devletler üzerinde himaye kurma sahtekarlığıdır. Mandacılığın bir basamak altındaki yayılmacılıktır. Kıbrıs üzerinde Türkiye, İngiltere ve Yunanistan burjuvazilerinin garantörlüğü, Azerbeycan-Ermenistan savaşında Rusya’nın garantörlüğü, Yugoslavya savaşında ABD ve Batılı emperyalistlerin garantörlüğü gibi...
Sömürge ulusların ve işçi sınıfı ile ezilenlerin, emperyalist ve bölgesel savaş kudurganları ve sömürgeciler karşısında, dayanacakları güç, rakip sömürgecilerin leş kargalığı/garantörlüğü değil, devrimci örgütlülükleri ve enternasyonalist dayanışmasıdır. 
Yeniden işçi sınıfı ve halkların Filistin ve Kürt halklarıyla dayanışmasıyla başlayarak ve kuvvetlendirerek enternasyonal devrimci güçleri büyütme, anın ve günün onurlu görevi, savaş kudurganlarını durdurmanın, kalıcı barışı inşanın tek doğru yoludur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.