Hem Batıya yanaşmak hem HDP’yi kapatmak

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Rejim şu anda hem Batılı galiplere “tamam, teslim olacağım” diye yalvar yakar olmakta, ama “teslim masası” kurulmadan önce, o masaya bütün muhalefeti etkisiz hale getirerek ve ülkede kendisinin “alternatifi” olmadığının hesabını yapmakta.

Değerli yorumcular, demokrat köşe yazarları ve siyasi parti sözcüleri… Sizlerle biraz konuşmak istiyorum:

Mevcut rejim bir yandan ABD ve AB ile “arayı düzeltme” arayışına girerken, diğer yandan HDP’yi kapatma, çalışamaz hale getirme yeltenişi yanı sıra, örneğin 15 Ocak’ta aynı gün Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu ve KRT TV haber kanalı programcısı Afşin Hatipoğlu’na MHP-Ülkü Ocakları “terör örgütü” tarafından kanlı saldırılara uğramasını şaşkınlıkla karşılıyorsunuz.

Yaptığınız yorumların sonucunda “Erdoğan rejimi tarafından izlenen yeni Batıcı politikayı” ciddiye aldığınızı ve saldırıları bununla çelişkili gördüğünüzü anlıyorum.

En küçük bir çelişki olmadığını düşünmekteyim.

AKP rejimi elbette ve kesinlikle ABD ve AB ile “arayı düzeltmek” zorundadır. Çünkü “üçüncü dünya savaşında” yenildi. Galiplerden birine “teslim” olmak zorundaydı, şu anda bu galiplerden Batıya teslim olmak üzere harekete geçti.

Teslim olacaktır.

Ancak teslim olmadan önce bazı önlemler almak zorundadır.

Almak zorunda olduğu önlemler, “tam teslim olurken” ortaya çıkabilecek olan “boşluktan” muhalefetin yararlanmasını önlemeye yöneliktir. Bu amaçla, tam Batıyla “demokrat” pozlarda anlaşma yaparken (yani teslim olurken) kitlesel bir hareketin ortaya çıkması durumunda, bu harekete karşı şimdi olduğu gibi canavarca saldıramaz. Saldırdığı zaman ne olur? Devletler bunu “tolere etse” bile, Batı kamuoyu buna isyan eder. Batı dediğimiz “bir tane” değil, “iki tane”. Eğer biz “ikinci” Batıya, yani kamuoyuna seslenmeyi bilirsek, Türk devleti “teslim sürecinde” halkın kitlesel eylemlerini bastırma imkanına sahip olamayacaktır.

O halde böyle bir kitlesel hareketliliği Batıyla “teslim masasına” oturmadan önce yok etmek zorundadır.

Rejim şu anda hem Batılı galiplere “tamam, teslim olacağım” diye yalvar yakar olmakta, ama “teslim masası” kurulmadan önce, o masaya bütün muhalefeti etkisiz hale getirerek ve ülkede kendisinin “alternatifi” olmadığını bu yolla Batılılara göstererek “oturmanın” hesaplarını yapmakta. Neden? Çünkü Türk devleti, eğer AKP’nin reel alternatifi olursa, Batının onu, Küresel nizamın gereği olarak destekleyeceğini bilir. Erdoğan da bunu biliyor ve masaya oturmadan “alternatifim yok” demek için son oyunlarını oynuyor.

Türk devletini “küçümsemeyin.” Osmanlı’dan tevarüs ettiği kabiliyeti vardır. Hesaplıdır, kitaplıdır. Sandığınızdan marifetlidir.

Türk devleti şunu biliyor:

Birincisi, “evet yenildim, ama beni teslim alacak olan Batı için ben hala önemli bir devletim” dediğinde Batı bunu kabul edecektir.

İkincisi, “savaşta yenilen Almanya gibi, beni de bu yenilgiden sonra tıpkı Almanya gibi destekleyin” dediğinde Batı, en önce de DDR vatandaşı Merkel bunu anlayacaktır. Çünkü O, Nazi Almanyasının savaş sonrasında nasıl desteklendiğini çok iyi biliyor.

Üçüncüsü, “teslim” olmadan önce HDP’ye ve sistem içi muhalefet partilerine yönelik yıkıcı saldırılarla ilgili şunları söylediği zaman, Batı bütün bu söylenenleri “anlayışla” karşılayacaktır: “Bize HDP kapatıldı, Gelecek Partili kişiler saldırıya uğradı, muhalefet partileri dağıtıldı diye haklı olarak kızıyorsunuz, haklısınız, Ama suçumuz yok. HDP’yi yargı kapattı, onu çalışamaz hale yargı getirdi, sözünü ettiğiniz partilerin yöneticilerine yönelik kanlı saldırıları yapanları bilmiyoruz, ama arıyoruz, yakalar yakalamaz yargı önüne çıkaracağız…” Böylece “teslim masasında pis bir müzakere” başlayacaktır. “Türk devletinin bu konularda atacağı olumlu adımları bekleyeceğiz.”

Dördüncüsü, Türk devleti şunu da bilmektedir: Örneğin Türk devleti HDP’yi kapatmak üzere harekete geçip de, sonra kapatmak yerine HDP’yi çalışamaz hale getirdiği ve hapse attığı birkaç muhalifi serbest bıraktığı zaman, Batılı devletlerin “hala bazı anti demokratik baskılar olmakla birlikte, Türk devletinin HDP’yi kapatmamasını ve bazı muhalifleri hapisten çıkarmasını memnuniyetle karşılıyoruz” diyeceğini ezbere bilmektedir

Böylece “esas meselelerin” yanında insan hakları ile ilgili kimi meseleler de “müzakere” konusu olacaktır (Bitmeyen müzakereler.) Müzakerelerin sonunda Batılı devletler “demokrasiyi” savunmuş olacak, Türk devleti de “Tanzimattan beri devamlı demokrasiye” geçecek. Tarihte böyle bir oyun oynanmamıştır.

Beşincisi Türk devleti şunu da bilmektedir: Batılı devletler için küresel kapitalist çıkarlar söz konusu olduğunda, gerisi teferruattır. “Diyalog, istikşafi toplantılar, müzakereler, diplomatik münasebetler” denilen labirentin içine hapsedilen halklar, buradan özgürlüğe kolay kolay ulaşamaz.

Bütün mesele Erdoğan’ın “alternatifini” yaratmaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.