Hep bize mi olacak, sıra CHP’lilerde

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Şu anda CHP’ye karşı devlet içindeki bir klik çok ciddi operasyon yapıyor. Erdoğan karşıtlığının CHP tabanında giderek anti-faşist bir radikalizme dönüşme ihtimali ve seçim sürecinde bu taban ile Kılıçdaroğlu’na şartsız destek veren Kürt Özgürlük Hareketi’nin tabanı arasında “yakınlaşma” eğilimi alarm zillerinin çalmasına neden oldu.

Her tarafından sırıtan bir “Erdoğan’a destek” komedisi izledik.

Sinan Oğan adlı bir derin devlet görevlisi, tıpkı Türkeş’in MİT ajanı olduğunu açıkladığı Bahçeli gibi kendisine verilen kağıdı ruhsuz ve onursuz bir sesle, dura kalka okudu. Okuduğunu anlamadığı her halinden beliydi. Zira metinde “pazarlık yapmadım, ilkelerim” falan gibi laflar vardı ve zavallı adam bu “okumadan” iki üç gün önce “öyle bedava destek yok, kim Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı verirse…” filan diye eşek pazarında fiyatını arttırma pespayeliğinde debelenip duruyordu.

Böylece Kılıçdaroğlu’nun kan ter içinde kurduğu “Millet İttifakı”nı parçalayan, oylarını bölen ve bu yolla Erdoğan’ın birinci turda devrilip gitmesini önleyen üç “Atatürkçü”nün ikincisi de siyasi hayatımızdan defolup çıktı. Muharrem İnce ve Sinan Oğan’dan (bir de bıçkın teğmen vardı, sahi adı neydi yahu) geriye, Özdağ kaldı. Sıfırı tüketen bu iki bedbaht adamın, devlet adına kendilerini birer siyasi kadavra haline getirmesinden bakalım Özdağ nasıl bir sonuç çıkaracak? O da devlet istihbaratının emriyle siyaseten intihar mı edecek, yoksa CHP tabanında derin bir oyuk açmak üzere Kılıçdaroğlu’na destek verir gibi mi yapacak?  Ben şahsen devletin Özdağ’ı “yedekte” tutacağını düşünmekteyim. Aklı olan öyle yapar. İki mostralık adamını Erdoğan uğruna harcadıktan sonra 27 Mayıs darbesini yapan cuntanın en genç üyesi olan Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ’ın oğlunu, üstelik yetişkin bir “güvenlik uzmanı” olduğuna da bakarak elinin altında  tutması, derin devlete pek yaraşır.

Aksi olursa, derin devletin de dibi delindi diye düşüneceğim. Çünkü şu seçim sürecinde CHP saflarına sızdırdığı nicesini açığa çıkarıp, Erdoğan’ın yanında konumlandırmak zorunda kaldı. Türkiye’nin en popüler, en hınzır, en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil nerede dersiniz? Zavallıyı Muharrem İnce’nin “ajit-prop” elemanı yaptılar. İnce’nin Kılıçdaroğlu’nun tahtına kurulacağına inandırdılar. Netice yüzde 0.2’lik, (yazıyla sıfır ikilik) oy alan İnce’yle birlikte o da, şimdilik de olsa piyasadan çekildi. Devlet için büyük kayıptır.

Henüz CHP ve CHP medyası içinde olup da adı geçenler gibi ıskartaya çıkmasalar da deşifre edilenleri de unutmayalım. Anlaşılıyor ki, Türk istihbaratı bunları gelecek operasyonları için korumaya aldı. Ama korumaya alsa da, kendisinden beklenmeyen acullukla onları da “yarım porsiyon İnce” yanlısı operasyona bulaştırdı. Cumhuriyet Gazetesi’ne bir çoğu Perinçek’in rahlesinde yetişen Ali Güller, Barış Doster gibi sızıntılar “medyatik intiharın” kenarından döndüler. Bunlar Kılıçdaroğlu’nu devlet adına sinsice yıpratmakta. İnce’lerden çok daha başarılı olsalar da, şu aralar bir adım geride durdular.

Sözcü Gazetesi’nde ise, bu adını saydıklarımın topuna bedel biri var: Soner Yalçın. “Müntehir” Yımaz Özdil’in ardından Sözcü Gazetesi’nin “devletle iltisaklı ve irtibatlı” en yaman elemanıdır. Kılıçdaroğlu’na en büyük zararı verenlerin başında gelmektedir.

Ama “turpun büyüğü” CHP yönetimindeki koltukta oturuyor. Tuncay Özkan. Daha önce de bunun eski MİT Müsteşarı, şimdi Bahçeli’nin arkasında gizlenen Atasagun’la yakın ilişkisine değinmiştim. CHP Genel Başkanlığı’nı ele geçirmesine az kaldı. Eğer Kılıçdaroğlu ikinci turda kazanamazsa, bilin ki, CHP meşhur “kurultaylar” zincirine mahkum olacak ve Ergenekon kliğinin de en güçlü Genel Başkan adayı muhtemelen Tuncay Özkan olacak.

Kılıçdaroğlu devlete yabancı biri değil. Ergenekoncularla da ahbaplığı vardır. Ama eğer iddia ettiği gibi, Kemal Bey bir “Türkmen Alevisi” ise, Türk devleti bırakalım devlet başkanlığına oturtmayı, onu “sadrazam” bile yapmaz. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiği ilk gün, Türkmen asıllı (adını unutmuşum) Sadrazamının kellesini uçurdu, onun yerine bir Rum devşirmeyi Sadrazamlığa getirdi, o günden sonra da Alevi ya da Bektaşi Türkmenler bir daha Sadrazamlığın yanına bile yanaşamadı. Demek ki, Kılıçdaroğlu’nun “devlet partisi” CHP’nin başında olması ve şu sıra bırakalım Sadrazamlığı ya da Başvekilliği, rejimin icabı “Padişahlığa” aday olması devlet ve onun CHP içindeki uzantıları bakımından kabul edilebilir bir şey değildir. Yine de ihtiyatı elden bırakmayayım, “Alevi Türkmen” olup, sünnileşmiş birisi için belki de ikbal yolu açıktır. Bilemem. Demem o ki, Kılıçdaroğlu’na karşı yürütülen kampanyanın başlıca nedenlerinden birisi, onun “Marksist-Leninist, hatta Maoist” bir devrimci olması değil, “batıcılığının”, belki de AB’cilik ve NATO’culuğunun yanında mezhebi kimliğidir. Bu kimlik ve bu kimlikle devletin başına geçme, Rus ve Çin “muhibleri”nin macerasını önleme  çabası, onu Ergenekoncu klik nezdinde “şüpheli şahıs” yapmaya yetmiş ve artmıştır.

Lafı uzattım. Şu anda CHP’ye karşı devlet içindeki bir klik çok ciddi operasyon yapıyor. Erdoğan karşıtlığının CHP tabanında giderek anti-faşist bir radikalizme dönüşme ihtimali ve seçim sürecinde bu taban ile Kılıçdaroğlu’na şartsız destek veren Kürt Özgürlük Hareketi’nin tabanı arasında “yakınlaşma” eğilimi alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Bu öyle bir paniğe yol açtı ki, devlet yıllardır CHP içinde yuvalandırdığı nice “sızıntıyı” ister istemez açığa çıkartmak, onları doğrudan Kılıçdaroğlu’na karşı saldırıya yöneltmek zorunda kaldı.

Düşünün… Kılıçdaroğlu Kürt halkının oylarıyla Erdoğan’ı devirdiği gün, CHP tabanında var olan Kürt halkına karşı önyargılar, İstanbul seçiminden sonra, ikinci ve çok daha derin bir kırılmaya yol açacak. Erdoğan ikinci turu da çalarsa, CHP tabanındaki Türk yurtseverleri ve demokratları şöyle düşünecek: Kürt halkı bize Yeşil Sol Parti’nin şahsında yüzde 97’lik bir oy desteği verdi, buna karşılık bizi yıllardan beri Kürt halkına karşı kışkırtan İnceler, Oğanlar, Özdağlar, tabanımızı böldü ve Erdoğan’ın safına geçti, demek ki düşman Kurdistan’da değil, içimizdeymiş.

Size bir şey diyeyim mi? Türk halkı bu düşünceye geldiği gün, işte o gün, Türkiye’ye bahar gelir.

Ne demişler, “bir çiçekle bahar, bir seçimle demokrasi gelmez”…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.