Kaostan çıkış

Demir ÇELİK yazdı —

  • Ulus devletin tekçi zihniyetinden vazgeçilmediği sürece tek adam diktatörlüğü yerine parlamenter sisteme geçilse de, yaşanmakta olan sorunlar çözüme kavuşmuş olmayacaktır.

12 Şubat’ta altı parti liderinin yan yana gelmesi, ülke sorunlarını ele alıp tartışmaları, uzlaşı içinde çözüm arayışında bulunmalarını öncelikle önemsediğimi belirtmek isterim. Ortadoğu coğrafyasında uzlaşı ve ortaklaşma yerine siyasal, toplumsal, kültürel, kadın ve ekolojik kırım ile birlikte savaşların yaşanıyor olmasını kabul etmemek gerekiyor. Ulus devletlerin inkârcı, tek tipleştirici ve çatışmacı zihniyet ve kültürüne karşın, diyalog ve uzlaşı Ortadoğu halkları ve inançlarının özlemi olmaktadır. Ancak altı parti liderinin yaşanan sorunlara yaklaşımları ve dillendirdikleri çözüm bu özlemi karşılamaktan uzak görünüyor. Her şeyden önce toplum ve toplumun temel talepleri yerine, devleti yaşanan darboğazdan düzlüğe çıkarmak, devlete itibar kazandırmak, bu sayede toplumda yükselen itiraz ve tepkiyi dindirmek ve kaybolan yönetilme rızasını yeniden üreterek toplumu yönetilmeye ikna etmeyi esas almışlardır. Halbuki yaşanan sorunların temel gerekçesi devletçi iktidarcı sistem ve onun Türk ulus devlet sistemidir. Yaşanan siyasal ve toplumsal istikrarsızlığın temel nedeni olan inkârcı, katliamcı, asimilasyoncu ve tekçi ulus devlet zihniyetini aşamadığınızda, çokluk içinde ortak yaşamı var edemediğinizde, ne ekonomik krizi aşabilirsiniz. Ne de siyasal ve toplumsal istikrarsızlığın önüne geçebilirsiniz.

Türk ulus devleti demokratik ve hukuk devleti yerine, mafya-çete ve polis devlet zihniyeti ile içerde ve dışarıda savaş ve savaşçıl politikalarda ısrar ediyorsa temel nedeni; Türkiye’nin çoklu kimliklerine ve çoklu kültürlerine vurulan prangadır. Müslümanlık sözleşmesi ile Ermeni, Ezîdî, Asuri - Süryani ve Rum halklarını, Türklük sözleşmesi ile Kürtleri, hem Müslüman, hem de Türk olmadıkları için Kürt Alevileri soykırımdan geçiren İttihat ve Terakki zihniyeti ile yüzleşilmediği ve bu zihniyet ile hesaplaşılmadığı için devlet mafya-çete- polis devleti olmaya devam ediyor. Bu nedenle de halklar ve inançlar siyasal, kültürel ve inançsal kırım altında soykırımla karşı karşıyadırlar.                                                                           Parlamenter sistem, 1950-2017 referandumuna kadar uygulamadaydı. 67 yıl boyunca tekçi ulus devletin neden olduğu sorunlarla yüzleşileceğine ve çözüm iradesi geliştireceğine MGK’nın siyaset belgesi ile halklara ve inançlara tekçilik, inkâr, katliam ve asimilasyon dayatılmıştır. Demek ki ulus devletin tekçi zihniyetinden vazgeçilmediği sürece tek adam diktatörlüğü yerine parlamenter sisteme geçilse de, yaşanmakta olan sorunlar çözüme kavuşmuş olmayacaktır. Gerek tek partili Kemalist devletin, gerek 67 yıllık parlamenter sistem dönemi, gerekse tek adam diktatörlüğü döneminde, çözümsüzlükte ısrarın ülkeyi getirdiği nokta çöküş olmuştur. Dolayısıyla yaşananların girift ve karmaşık sorunlar yumağı olduğu gerçeğinin görülmesi gerekiyor. Siyasal ve toplumsal istikrar isteniyorsa beş temel soruna radikal çözümler geliştirilmek zorundadırlar:

1- Kürt Sorunu: Ülke nüfusunun %30’unu oluşturan Kürtlerin dili, kimliği ve kültürü inkâr edilmesi, savaşta ısrar demektir. Savaşta ısrarda değil 128 milyar dolar, trilyon dolarlar bile yetmeyecektir. Açlık, yoksulluk, işsizlik ve sefalet demek olan savaş yerine barışı savunmak gerekiyor. Bunun ilk adımı HDP’nin meşru demokratik irade olduğunu kabullenmektir.

2- Alevi Sorunu: Alevi inancı ve inanç değerlerini inkâr eden, asimilasyonla Türkçü- İslam’ı dayatan tekçi anlayışı terk etmek. Çokluk içinde birliği savunan siyasal iradeyi göstermektir. Bununda çıkar yolu; demokratik, sivil, eşitlikçi ve özgürlükçü Anayasa’da Alevilerin haklarını güvenceye almaktır. Yakın zamanda silahlı korucu ve özel timlerle Düzgün Baba Cemevi önünde Alevileri tehdit eden kaymakama söyleyecek bir çift sözü olmayanların, Alevi sorununu çözme gücü ve iradesinin olmayacağını görmek lazım. 

3- Kadın sorunu: Her gün onlarca kadının taciz ve tecavüze uğradığı, kadınların katledildiği Türkiye’ de İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasını olumlayanların özgür kadın anlayışına sahip çıkamayacaklarını bilmek gerekiyor. Kadını eşit haklar sahibi görme yerine, alınıp satılan meta gören anlayış kadın sorununu çözme iradesini göstermez.

4- Emek Sorunu: 16 milyon insan açlık sınırında, 42 milyon insan yoksulluk sınırında yaşadığı Türkiye’de güvencesizlik, sendikasızlık ve sigortasızlık cenderesinde kıvranan milyonlarca emekçinin temel taleplerini karşılamak yerine, zengini daha zengin yapan ekonomi politikalarına sahip siyasilerin emeğin kurtuluşunu sahiplenmeyecekleri açıktır.

5- Ekoloji Sorunu: Toplumsal ve siyasal istikrarın eko sistemin çokluğun ve çeşitliliğin fonksiyonu ile kendisini yeniden ürettiği gerçeğini görmeyenler, doğayı talana devam ediyor. Birinci ve ikinci doğaya tekçiliği dayatanların, siyasal ve toplumsal istikrarı sağlayamayacakları ayan beyan ortadadır.

Şu an derin bir siyasal ve ekonomik kriz yaşanmaktadır. Kürt ve Kürdistan karşıtlığında inşa edilen katı merkeziyetçi Türk ulus devleti, bu nedenle hep siyasal ve toplumsal istikrarsızlığı üreten bir işlevselliğe sahiptir. Ulus devletin yeniden dizaynı olan tek adam diktatörlüğü yaşanan istikrarsızlığı daha da derinleştirmiş, kaos aralığına neden olmuştur. Bu kaos aralığında krizi ve krizin nedenlerini doğru analiz edenlerin, alternatif çözümü savunanların kazanacağı bir süreç yaşanıyor. Yüzyıldır yaşananlardan çıkaracağımız temel ders; Kürtlerin, Alevilerin, kadınların emekçilerin ve ezilenlerin varlığını ve haklarını kabullenmek olmalıdır. İnkârcı, katliamcı, asimilasyoncu zihniyetten vazgeçmek demokratik, adil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir siyasal sistemi savunmak esas olmalıdır. Devletin tüm kimliklere, tüm inançlara, tüm düşünce ve eğilimlere karşı kör sağır olduğu, kimliklerin ve inançların özgünlüklerini doyasıya yaşayacakları siyasal sistemi ete kemiğe büründürmeye bugünden soyunmak gerekiyor.

Bu anlamda HDP öncülüğündeki demokrasi güçleri bu sürecin öznesi olmalı, topluma pratik ve politik öncülük yapmalıdır. 26 Şubat’ta üçüncü yol bileşenleri ikili taktikle sürece cevap olmayı kamuoyu ile paylaşmalıdırlar. İlk adım tek adam diktatörlüğünden kurtulmak için toplumun ekseriyetini harekete geçiren politik hattı örmek. İkinci adımsa tekçi, katı merkeziyetçi, inkârcı ve asimilasyoncu ulus devlet sistemine karşı, alternatif radikal demokratik sistem konusunda topluma dönük ajitasyon, propaganda ve örgütleme faaliyetleri içinde olmak.

Adil, demokratik siyasal sistemi inşa etmek hayati önemdedir. Tekçi, katliamcı Kemalist devletten kurtulmak adına Demokrat Parti’nin liberal politikalarına yol verenlerin, Demokrat Parti’den kurtulmak için askeri cuntayı selamlayanların, askeri diktatörlükten kurtulmak için Demirel’in fötr şapkasına sarılanların, yükselen gençlik hareketlerine karşı 12 Mart askeri darbesinde hizalananların, Kürt ve Alevi uyanışına karşı İktidar İslam’ı 12 Eylül’de iktidara taşıyanların, sendikasızlık ve güvencesizlik için Özal’ın 24 Ocak kararlarını çözüm görenlerin, en nihayetinde ‘yetmez ama evet’ diyerek ılımlı İslam’ın ipine sarılanların duyduğu pişmanlığı artık duymak istemiyoruz. Bu nedenle toplumun çoklu kimliğine ve çoklu kültürüne dayalı, çokluk içinde birliğin yaşanacağı demokratik, ekolojik ve cins özgürlükçü anlayışın ete kemiğe bürüneceği toplumsal sözleşmeyi esas almak, adil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü toplumsallık için mücadele etmeye ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız vardır. Tarihsel, inançsal, kültürel ve kimliksel sorunlarımızın çözümü de, meşru, demokratik taleplerimizin karşılanması da özgür yaşama inanların radikal demokrasi mücadelesi ile mümkündür.                    

         

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.