Kavala davası, büyükelçiler ve gri liste

Cafer TAR yazdı —

  • Erdoğan işte bu öfke ile Osman Kavala'nın haksız bir biçimde cezaevinde tutulmasına karşı bildiri yayınlayan on ülkenin büyükelçisinin ‘istenmeyen adam’ ilan edilmesini istiyor. Mevcut Hybrit rejimi (kurumları işlemez hale gelmiş, fakat henüz tam anlamıyla diktatörlüğe de dönüşememiş rejimler) Batı ile ilişkileri gererek açık diktatörlüğe dönüştürmek istiyor.

Kavala Davasını okuyucularımız çok uzun bir süredir takip ediyorlar; davayı en başından alıp burada tekrar yazarak sizleri sıkmak istemiyorum. Fakat Osman Kavala üzerinden son bir kaç gündür yaşanan gelişmeleri mutlaka derinlemesine anlamaya çalışmalı ve buna göre pozisyon almalıyız.

Erdoğan/Bahçeli liderliğindeki faşist rejim uzun bir süredir kendini güvenceye alabilmek için içerde insanları rehin olarak tutuyor. Avrupa vatandaşı veya Batı ülkeleri ile ilişkili bu kadar çok insanın uyduruk davalarla Türkiye'de cezaevlerinde tutulması bu rehin alma siyasetin bir parçasıdır.

Gırtlağına kadar pisliğe bulaşmış olan rejim, ömrünü uzatabilmek için her şeyi yapmaya hazır bir pozisyonda duruyor. Aslında başka çareleri de kalmadı; normal demokrasilerde bir iktidar partisi için bir süreliğine muhalefete düşmek demokratik hayat içerisinde olağan bir şeydir..

Fakat bu koşullarda iktidarı kaybetmek Erdoğan ve çevresi için çok büyük bir olasılıkla sonu mahkumiyetle biten yargı süreçlerinin başlamasının önünü açacaktır.

Günümüzde Erdoğan'ın gözünün içine bakan yargı, iktidar el değiştirirse bir anda tutum değiştirecek, raflarda bekleyen davalar hiç vakit kaybetmeden açılmaya başlanacaktır.

Ancak yurt dışında bu süreci ABD Temyiz mahkemesi “Halkbank'ın yaptığı başvuruyu reddererek” şimdiden başlatmış oldu. Mahkeme birkaç gün önce Halkbank'ın İran'a uygulanan Amerikan yaptırımlarının delinmesine yardımcı olduğu gerekçesiyle ABD'de yargılanabileceğine hükmetti.

Bu noktada olası bir yargılamanın sadece dönemin Halkbank bürokratları ile sınırlı kalmayacağı, savcılığın soruşturmayı Erdoğan ve aile bireylerini de içine alacak biçimde genişletileceğine kesin gözüyle bakılıyor; ayrıca savcılık bu konudaki niyetini kerelerce ortaya da koydu.

Birkaç gün önce Erdoğan'ı en az Halkbank davası kadar zorlayan başka bir gelişme daha yaşandı. OECD'ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü bu yılki değerlendirmesinde Türkiye'yi kara para aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu için daha sıkı izlenmesi gereken Gri Liste’ye aldı.

Ard arda bu iki kararın gelmesini tesadüf olarak görmemek gerekiyor; her iki kararla Batılı ülkeler Erdoğan/Bahçeli rejiminin yaptıklarına artık göz yummayacakları mesajını çok net olarak vermiş oldular.

Erdoğan işte bu öfke ile Osman Kavala'nın haksız bir biçimde cezaevinde tutulmasına karşı bildiri yayınlayan on ülkenin büyükelçisinin ‘istenmeyen adam’ ilan edilmesini istiyor. Mevcut Hybrit rejimi (kurumları işlemez hale gelmiş, fakat henüz tam anlamıyla diktatörlüğe de dönüşememiş rejimler) Batı ile ilişkileri gererek açık diktatörlüğe dönüştürmek istiyor.

Kavala Davası hem Batılı ülkeler, hem de Erdoğan Rejimi açısından bir bahaneye dönüşmüştür. Her iki taraf da Osman Kavala üzerinden kendi pozisyonlarını güçlendirmek istiyorlar. Bu durumda Kavala Davası'nı ABD'de yürüyen Halkbank davası ve Türkiye'nin gri liste'ye alınması ile birlikte düşünmek gerekir.

Uyuşturucudan, kara paraya kadar her türlü karanlık ilişkiye bulaşmış olan AKP çevreleri; Türkiye'de bankacılık, gayri menkul ve değerli maden piyasalarını özellikle işlemez hale getirdiler. Aksi halde gayri meşru yollarla elde ettikleri paraları legalleştirip, dolaşıma sokamazlardı.

Bu noktada çarpık bankacılık sektörü ve denetimsiz gayrimenkul piyasaları Erdoğan ve çevresi açısından bir tercihtir. Fakat uzun bir süredir bir çok sebepten dolayı tolere edilen bu durum, artık tahammül edilemez küresel bir probleme dönüşmüştür.

İçerde halk desteği her geçen gün biraz daha azalan; dışarıda ise artık açık yargılanmaların muhatabı haline gelen Erdoğan açısından en kötü final, iktidarı seçim yoluyla kaybetmektir. Böylece ‘beni halk seçti’ argümanı da elinden alınacak, mağduriyet edebiyatı sonsuza kadar karşılıksız kalacaktır.

Dolayısıyla Erdoğan'ın, kaybedeceği bir seçime gitmemek için her türlü provokasyonu göze alacağını şimdiden ön görebiliriz. Aslına bakarsanız onun ve çevresinin durduğu yerden yapılabilecek başka bir şey de kalmamıştır.

Bu durumda hem olası bir seçime; hem de şiddetini şimdiden ön göremediğmiz bir kargaşaya hazır olmalı; hazırlıklarımızı buna göre yapmalıyız!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.