Kimyasalcılar ve sessizlik
Ahmet TURHALLI yazdı —
- Kürtler ve Kurdistan için çalıştıklarını ve mücadele ettiklerini iddia eden sahtekarlar ise, daha iyi anlaşılıyor. Bu vahşete sessiz kalanların, dini de, imanı da, sosyalistliği de, demokratlığı da, Kürtlüğü de insanlığı da sorgulanmalıdır/sorgulanmaktadır.
- Muhalif olduklarını söyleyen sözüm ona islamcıların, sosyalistlerin, demokratların, hatta çevrecilerin dahi Kürtler ve Kurdistan söz konusu olunca, bu zulüm sisteminin birer çarkı olarak çalıştıklarına sıklıkla rastlamaktayız.
- Kürt’e uygulananlar BM’nin OPCW, NATO’nun AB’nin ve bütün uluslararası kurumlarında anlamsızlaştıklarını bize göstermektedir.
Türk ordusu ve yönetimi, Dersim serhıldanı döneminden başlayarak, Kürt milletine karşı kimyasal silah ve gazlar kullanmaktadır. Bu tarihi gerçek ne kadar gizlenmeye çalışılsa da hakikatler ve deliller bu karartmaları anlamsız kılıyor. Daha önceki dönemlerde de Türk ordusu tarafından aralıklarla kullanılan bu yasaklı silahlar, bu yıl Kürt halkına ve onun kahraman çocuklarına karşı aralıksız bir şekilde kullanıldı /kullanılıyor. Milletlerarası hukuk diye bilinen, ama gerçeğinde devletler ve iktidarlar tarafından oluşturulan hukuka göre, yasaklanmış bu silahlar, yaklaşık sekiz aydır görüntü ve fotoğraflarla dünya kamuoyuna aktarılıyor. Buna rağmen ciddi hiçbir tepki gelişmiyor ve bu vahşet her gün tekrarlanıyor. Kürt ulusal mücadelesi ve onun gönüldaşları her türlü tepkiyi göstermiş olsalar da dünya devletleri ve onların etkilerindeki kesimler sağır, kör ve dilsizlere oynuyor. Sanki Kürtler bu dünyanın sakinleri değillermiş gibi, kulakları sağır eden, vicdanları parçalayan, aklı baştan alan ağır bir sessizlik hala sürüyor. Nedir ve nedendir Kürtlerin bu talihsizliği? Kürtler Birinci Cihan Harbi olarak bilinen, 28 Temmuz 1914 başlayan ve 11 Kasım 1918 tarihinde sona eren, bu savaştan sonraki anlaşmalarla, Kürtler coğrafik, kültürel ve ulusal olarak bitirilmek istenmiştir. Bu anlaşma ve proje sahipleri ise Mark Sykes ve François Georges-Picot’tur. İmzalayanlar ise Edward Grey ve Paul Cambon Dur.
Dünyayı yöneten serdestler böylelikle Kürt ve Kurdistanı ortadan kaldırarak yok etmenin startını da yüzyıl önce verdiler.
Bu antlaşma Kurdistanı sömürgeleştirme antlaşması olmayıp, Kürt’ü ve Kurdistanı yeryüzünden silme antlaşması ve planlamasıdır.
Ülkemiz Kurdistanı dörde bölerek, on binlerce yıllık tarihi ve kültürü olan bir milleti yok etme planlamasının ihalesini de, yeni sistem olarak kurmuş oldukları, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye tevdi ettiler. Sizler bizim sistemimizin karakolları olarak iktidar sahipleri olacaksınız, bizlerde size her türlü desteği vereceğiz dediler. O gün bugündür bu zalim devletlerin her türlü vahşetini dünya iktidarları ve onların sistemleri amasız fakatsız desteklediler. İki kutuplu dünya döneminde dahi, Kurdistanı bölme ve Kürtlerin hakları konusunda hiç bir kutuptan cılız dahi olsa bir sesin çıktığına şahitlik yapamamaktayız. Sosyalisti, kapitalisti, İslamcısı ve liberali hem bu dört devletin iç politikalarında, hem de uluslararası politikalarda yaşanan bu acımasız vahşete ses çıkarmadılar. Çünkü dünya devletleri, kendi sistemlerini Kürt’ün ölümü ve acısı üzerine inşa ettiler. Yüz yıldan fazla bir süredir bu sistem böyle sürdürülmektedir.
Kürtleri yok etmeyi planlayan uluslararası devletler sistemi, Kürt’ü hiç görmedi. Dünyanın başka bir yerinde herhangi bir millete karşı yapılanlar, dünya sistemini alarm durumuna geçirirken, Kürtlere uygulanan kat be kat fazla olan bu vahşetler, hiç bir dönem görülmedi ve cezalandırılma gerçekleşmedi. Bu zaviyeden bakıldığında, Kürt ulusal mücadelesi dünya hegemon sistemine bir başkaldırı mücadelesidir.
Bu sistemlere muhalif olduklarını söyleyen sözüm ona islamcıların, sosyalistlerin, demokratların, hatta çevrecilerin dahi Kürtler ve Kurdistan söz konusu olunca, bu zulüm sisteminin birer çarkı olarak çalıştıklarına sıklıkla rastlamaktayız. Sistem karşıtı olduğunu söyleyen İran; Kürtler kimyasal gazlarla yok edilirken, o da kendi içindeki Kürt’ü sokakta kurşunlamaya devam etmektedir. Kendisini anti İsrail ve anti amerikancı olarak gösteren Erdoğan ise, Kürtleri kimyasal silahlarla vahşice yok etmeyi sürdürmektedir.
Son yüzyıldır yok olma yada kendini var etme mücadelesi veren Kürtler, bazen İran‘ın, bazen Irak‘ın, bazen Türkiye'nin ve bazende Suriye'nin çok ağır vahşetlerine düçar oldular. Milletimize yaşatılan bu vahşetlere rağmen, uluslararası sistemler bunu sürekli görmezden geldiler. Zaman zaman görür gibi yapsalar da, bu dört devletten asla vaz geçmediler. Çünkü bu devletler yüz yıl önce kurdukları sistemlerin birer parçasıdırlar.
Dünyanın iktidarları ve serdestleri Hz İsmail gibi, Kürt milletini bu dört zalim devlete kurban olarak hediye ettiler.
Kürtler dünyadaki muktedirlerin vahşeti ile mücadele etmektedirler. Ukrayna da karşı karşıya olan ve birbirleri ile savaşan güçler, Kurdistan da kullanılan kimyasal silahlara ses çıkarmadıkları gibi destek sunmaktadırlar.
Kürtlerin mücadelesi birçok münafıklığın ve ikiyüzlülüğün de ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. İslamcı, sosyalist, demokrat geçinenlerin maskelerini yırtmakta ve hakikatlerini gün yüzüne çıkarmaktadır. Dikkat edilirse Kürt’e uygulananlar BM’nin OPCW, NATO’nun AB’nin ve bütün uluslararası kurumlarında anlamsızlaştıklarını bize göstermektedir. Kürt ve Kurdistan sorunu ve Kürtlerin mücadelesi nelere kadirmiş, böyle yaşayarak görüyoruz. Kürtlerin mücadelesi kuzu postuna girmiş kurtları deşifre etmeye devam ediyor. Kürt ve Kurdistan sorunu turnusol kağıdı gibi herkesin ve herkesimin hakikatini bize gösteriyor. Ortadoğu da Kürtlere karşı uygulanan bu kimyasal vahşete karşı sessiz kalanlar, dindar görüntüsü ile meydanlar da dolaşsalar da İslami değerlere sahip olmadıkları, kimyasal kullanan güçlere karşı sessiz kalmaları ile bir kez daha açığa çıkmıştır.
Hele Kürtler ve Kurdistan için çalıştıklarını ve mücadele ettiklerini iddia eden sahtekarlar ise, daha iyi anlaşılıyor. Bu vahşete sessiz kalanların, dini de, imanı da, sosyalistliği de, demokratlığı da, Kürtlüğü de insanlığıda sorgulanmalıdır/sorgulanmaktadır. Tarih bize bunu göstereceği gibi, dindar diye geçinenlerde uhrevi olarak bu sessizliğin vebali ile mutlaka karşılaşacaklardır.